Название: Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç
Автор: Hüseyin Rahmi Gürpınar
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-605-121-965-3
isbn:
Bakkal, böyle söylene söylene gitmekteyken Bedriye Hanım gene bahçe üzerindeki odaya döndü. Duvarın arkasında küfede, o ızdırap tuzağında zavallı Emeti’yi âdeta uzun uzun ağlamakta bulunca sordu:
“Anacığım ne ağlıyorsun?”
“Ben ağlamayım da kimler ağlasın kızım?”
“Duvardan aşıp da seni kurtaralım bari…”
“Ah, bundan sonra beni kurtarmak kaç para eder? Olan oldu, biten bitti…”
“Bir tarafın mı incindi, ne oldu?”
“Ne olacak? Aygır gibi kediler bütün yemeklerimizi yediler, içtiler, çekildiler. Kuyruksuzun ağzı, burnu, bıyıkları bütün sütlaç içindeydi. Bizim soysuz Ceylan da yabancı kedileri dövüp evden kovacağına onlarla birlik oldu, tıka basa karnını doyurdu. Bakınız incir ağacına çıktı, yalanıp duruyor. Damarsız yezit! Göçmenlerin güdük kedisi kendi evlerinde hiç karnını doyurmaz. Konudan komşudan böyle hırsızlıkla, avcılıkla geçinir. Kendi evlerinde ne bulup da yiyecek? Hanımları bulamıyorlar ki ona versinler? Pek avcıdır. Bizim bulaşık çukurunun başında bekler de her gün birkaç tane yakalar. Bizim Ceylan tutmaz, kör olası! Fareler gözünün önünden geçerler, hep yanında piyasa ederler de başını çevirip bakmaz bile. Ama böyle hazır yemek oldu mu lüp lüp yutar. Şu küfeden kurtulunca inşallah bu kediyi bekçinin eline vereyim de imarete attırayım. Bizim kapıyı çalan kimmiş kızım?”
“Bakkal.”
“Ha, sabun getirecekti…”
“Getirmiş. Ben, bizde alakoydum.”
“İyi ettin. (gene kulağını kapıya vererek) Yavrum, Bedriye, bizim kapı yıkılıyor. Kimdir o acaba böyle terbiyesiz terbiyesiz kapıyı çalan?”
“Dur, gidip bakayım.”
“Bizim ev öyledir. Akşamlara kadar hamam gibi işler. Hep gelenler abur cuburdur. Kapı açmaya koşmalı. Sonra da çene yarıştırıp yürek tüketmeli.”
Bedriye Hanım cumbaya gidip dönerek:
“Merak etme Emeti Hanım, kapıyı çalan, dilenci.”
“Hay yetişmesinler, ne de çok! Köklerine kibrit suyu! Yedisinden tut da yetmişine kadar her yaşta, her boyda var. Akşamlara kadar işleri güçleri el âlemin kapılarını aşındırmak. İçlerinde öyle acurları var ki sadaka alamayınca insana sövüp saymaya kadar varıyorlar. (haykırmaya başlayarak) Kızım Bedriye, bana müjde deyiniz, gözün aydın deyiniz…”
Bedriye Hanım: “Ne oldu Emeti Hanım?”
Emeti Hanım: “Ne olacak? Sokak kapısı açıldı. Hayriye’m geliyor. Oh, çok şükür, bu cezireden kurtulacağım!”
Hayriye Hanım, taşlığa kadar geldikten sonra bir yaygara kopararak:
“Ah dostlar, nedir bu evin hâli? Ne var ne yoksa kediler hepsini silip süpürmüşler. Ağza koyacak çöp bırakmamışlar. Annem nerede acaba? Bir yerde uyuya mı kaldı? Yoksa komşularla çene yarıştırmaya bahçeye mi çıktı?”
Emeti Hanım, bahçeden, acıklı bir yaygarayla:
“Yetiş yavrum yetiş! (ağlayarak) Anneciğinin hâlini görme! Dipsiz küfelerin içine düştüm. Tekir balığı gibi sepetlere tutuldum. Çürükler, bereler içinde kaldım! Gel Hayriye’m gel! Vücudum koçan kesildi. Dondum. Anacığını kurtar!”
Hayriye Hanım, bahçe kapısının önüne gelerek büyük bir hayretle:
“A, ilahi anne!.. Bozdun mu ayol? Bu gadalık çamaşır gibi kırık küfenin içine neye girdin öyle?”
“Hah, bak işte, gördün mü? Evlat olacak… Anne bu kazaya nasıl uğradın demiyor da beni buraya kendi keyfimle girmiş sanıyor.”
“Seni birisi tutup da zorla bu küfeye tıkmadı ya? Elbette kendi kendine girmişsindir.”
“Aman nasıl girdimse girdim!.. İşte şimdi çıkamıyorum. Beni bir ayak evvel kurtar buradan.”
Hayriye Hanım, annesini bin yaygara, bin çığlıkla küfenin ağaçları arasından kurtarır. Emeti Hanım, topal topal yürüyerek:
“Oh, ya Rabbi şükür! Kurtuldum ama bak, şimdi de yanımı belimi alamıyorum. Her tarafım tutulmuş. Evin içinde akşama ağzıma koyacak çöp kalmadı.”
Hayriye Hanım: “Aman anne, yiyecek içecek neme lazım benim? Birkaç yumurta kırar yeriz. Bedestenlilerin evinde kuyrukluyu pek fena söylüyorlar. Ne yapacağız?”
Emeti Hanım, komşuya seslenerek:
СКАЧАТЬ