Diyet. Омер Сейфеддин
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Diyet - Омер Сейфеддин страница 6

Название: Diyet

Автор: Омер Сейфеддин

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6485-27-3

isbn:

СКАЧАТЬ lazımdı. Konsoloshanelerin kıyafetleri değiştirilen, Türk esvabı giydirilmiş nöbetçileri saptanacak, daima bunlar göz altında bulundurulacaktı. Zira, mutlaka bir fitne yapmaya çalışacaklardı. Vakit geçiyordu. İşte Serez’e gireli iki saat olmuştu. Daha işe başlanmamıştı.

      “Haydi kardeşler!” dedi, “Çabuk olalım. Defterlerinizi çıkarınız. Bugünkü programımızı yazalım. İntizam ve birlik hem işimizi kolaylaştırır hem bizi yormaz.”

      Dimço Kaptan’ın dışında hepsi çantalarından birer kurşun kalem ve birer defter çıkardılar. Radko kendi defterine evvela bir maddeyi yazıyor, sonra okuyarak onlara yazdırıyordu:

      1- En büyük iki fırın yarım saate kadar yakılıp hazırlanacak. Buna Dimço Kaptan memur. Ali mahkemeye lazım olan şeyler orada bulunacak.

      2- En zenginler yarım saat içinde ayrı bir binaya toplanacak. Bu binayı merkez taburundan bir takım bekleyecek.

      3- Camilerin içindeki bütün eski halılar, antika seccadeler, kıymetli levhalar büyük ve cesur çarımıza, Ferdinand’a aittir. Hepsi ilk vasıta ile Sofya’ya gönderilmek üzere merkez kumandanlığına getirilecek.

      4- Şehrin en meşhur ve büyük camisi olan Sultan Camisi’nin mümkün olduğu kadar süratle minaresi yıkılacak ve kapısına “Prens Boris Kilisesi” levhası asılacak. Kubbenin üzerindeki hilal indirilerek yerine Bulgar arması takılacak. Gazi Evrenos Camisi’ne halkalar mıhlanarak ordu mekkârelerine ahır, Halil Paşa Camisi domuz pastırmalarına depo olacak. Katakoz, Süleyman Efendi ve Tarhuncu Muhiddin camileri, lüzumları olmadığından, ta temellerinden yıkılacak. Yarın sabah duası papazlar tarafından bu yeni “Prens Boris Kilisesi”nde yapılacak.

      5- Her çeteye muavin olarak ikişer manga asker ve birer süvari posta neferi verilecek.

      6- Yukarıdaki maddeler icra olunmadan evvel Türk mahallelerinden çabucak yetmiş seksen kadar kadın istintak için toplanacak ve ilk yanan fırına getirilecek.

      Radko ayağa kalktı:

      “Haydi kardeşler, çabuk olalım, vakit nakittir!” dedi. Komitalar da kalktılar. Radko ayakta, çağırttığı, genç bir Çingene kadar siyah suratlı yaverine, çetelere karıştırılacak mangalar ve süvariler için emrini verdi. Dimço çıkarken döndü:

      “Kusura bakma Gospodin Balkaneski.” diye gülümsedi, “Kadınlara ne soracaksınız? Zenginlerin kimler olduğunu biz biliyoruz. Biz hepsini toplarız. Paralarını bizden saklayamazlar.”

      Radko hiddetlenerek cevap verdi:

      “Sen bunamışsın! Sen bir tarafa çekil de rahatına bak. Kadınları para tahkiki için toplamıyorlar. Orduda generaller, miralaylar, kumandanlar var. Onlara yarın gece kız lazım, kadın lazım, eğlenme lazım. Neferler, onbaşılar, çavuşlar, zabitler keyif çatsınlar da onlar Katolik papazları gibi pineklesinler mi? Şehrin en güzel kızları onlara ayrılacak. Şehrin en güzel kızlarının hangileri olduğunu nasıl bileceğiz. Her mahalleden gelecek kadınlara soracağız. Ona göre ayırıp tertip edeceğiz. Tabii her şeyde intizam, her şeyde sıra ve saygı gerek.”

      Dimço Kaptan sesini çıkarmadı. Selam verdi, kapıdan çıktı ve yavaş yavaş vazifesinin başına, fırını yaktırmaya yollandı.

      Radko yalnız kalınca yine yaverini çağırdı. Ona birçok emir yazdırdı. Muavinine haber gönderdi. Onu da askerlerin, kışlaların emniyet altına alınmasına memur etti. Sonra şapkasını giydi. Kılıcını sürükleyerek sol elini kalçasına götürdü. Dışarı çıktı. Merdivenlerden indi. Koridordaki neferlerin verdiği selamları görmüyordu. Caddeden geçti. Hükûmete girdi. Yaveri çamurlu ve tozlu bir gölge gibi daima arkasından geliyordu. Kumandanın yanına gitti. Serez’in yeni mutasarrıfı, kendisi kadar meşhur Rayef’in yanı sıra, yeni jandarma kumandanı, çete reislerinden Zankof ve Polis Müdürü Lapof da orada idiler. Katliamın programını hep birlikte kararlaştırdılar.

      Teşrinievvelin yirmi sekizinde mutasarrıf Rayef, On sekiz yaşından kırk beş yaşına kadar tüm Müslümanlar, akşamüzeri alaturka on buçukta hükûmete müracaatla isimlerini kaydettirsinler. Kaydolmayanlar ceza görecek, diye sokaklara bir ilan yapıştırtacak ve tellal çağırtacaktı. Katliamdan şüphelenmeyen ahali hükûmetin avlusuna ve caddeye toplanacaktı. Toplananların mevcudu dokuz on bini geçince bir silah patlatılacak ve hemen:

      “Türkler bir Bulgar zabiti vurdular.” şayiası çıkarılacaktı. Ondan sonra parolayı bilen askerler, jandarmalar, polisler bahçenin içindekileri hep kurşuna dizecekler, sokaktakileri köşelerden çevirip kılıçla, bıçakla mahvedeceklerdi. Çünkü birer birer toplayıp konsoloslar görmesin diye gizli gizli kesmek -vakıa muvafık ise de- başa çıkılacak bir iş değildir. Radko, arkadaşlarıyla bütün kararlarını birleştirdikten sonra durmadı, oradan çıkıp merkez kumandanlığı dairesine dönerken kapıda dimdik, iri bir süvari neferi karşısına geldi. Eli şapkasında:

      “Dimço Kaptan’ın yaktırdığı fırına elli tane kadın getirildi.” dedi, “On dakikadır sizi bekliyorum kumandan…”

      Radko daima arkasından gelen yaverine döndü, atını istedi. Zaten hayvanlar kumandanlık binasının köşesinde duruyor, önlerine dökülen bir çuval arpayı yiyorlardı. Önüne getirilen ata bir cambaz çevikliğiyle atladı ve süvari neferine:

      “Haydi ileri geç… Fırına… Dörtnala…” dedi. Hükûmet Caddesi’nden, Maarif Kahvesi’nin önünden dörtnala geçtiler. Yoldaki eşkıyalar, askerler duruyorlar, pek iyi tanıdıkları Mayor1 Balkaneski’yi selamlıyorlardı. Kapalı Çarşı’dan çıktılar. Bazı dükkânları açık olan caddeden sola saptılar. Süvari neferi büyük bir kapının önünde atını durdurdu. Hemen yere indi.

      Daima eli şapkasında:

      “Burası, kumandan…” dedi. İçeriden ince iniltilerle karışık acıklı bir uğultu geliyordu. Radko hayvandan atladı ve kapıdan girdi. Bu fırın hiç çarşı fırınlarına benzemiyordu. Genişti. Yüksek tavanları sarıya boyanmıştı. Büyük ve yüksek ocağı ta nihayetinde idi. Üst kısımları açılmış kepenklerden bol bir aydınlık taşıyor ve her tarafı dolduruyordu. Türk kadınları alacalı bir ipek kumaş gibi köşeye birikmişlerdi… Yaşlılarını ayırıyorlardı. On bir tane kırk yaşından büyük kadın çıktı.

      Bu yaşlıları kapının arkasına yığdılar. Geriye kalanların içinde on sekiz yaşında kızlar, kundaktaki çocuklarına meme veren genç ve taze analar bulunuyordu. Radko, bunlara gülerek tekrar ve yavaş yavaş:

      “Görüyorsunuz be hanımlar!” dedi, “İçerisi sıcak. Size bazı şeyler soracağım. Terlemeyesiniz. Haydi hepiniz esvaplarınızı çıkarınız. Soyununuz. Fistanlarınızı, gömleklerinizi, donlarınızı, çoraplarınızı atınız. Çırçıplak kalınız. Hamama girecekmiş gibi… Ağanızın koynuna girecekmiş gibi… Üzerinizde yalnız saçınız kalsın… Çırçıplak, çırçıbıldak. Haydi, haydi…”

      Ömürlerinde kocalarından, babalarından ve kardeşlerinden başka kimseye yüzlerini açmamış olan bu kadınlar bu korkunç emre itaat edemiyorlardı. Komitalar dipçiklerle vuruyorlar, çarşaflarını, yeldirmelerini yırtıyorlar, fakat bir tane olsun soyamıyorlardı. Bu münasebetsiz mukavemete СКАЧАТЬ



<p>1</p>

Belediye Başkanı