Название: David Copperfield
Автор: Чарльз Диккенс
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6485-50-1
isbn:
Ben yalpa vurarak birinden ötekine gittiğimi görür gibi oluyorum; onlar benim boyumla beraber olmak için tahtaların üzerine diz çöküyor ve beni yürütmeye çalışıyorlar; aynı zamanda evimiz de gözümün önüne geliyor. İşte zemin katında güvercinsiz bir güvercinliği, köpeksiz bir köpek kulübesini havi2 avluya bakan Peggotty’nin mutfağı… Bu avluda tavuklar ve bana tehditkârane bakan kazlar dolaşıyorlar. Pencereden bakarken beni bırakmayan bir horoz tiz sesiyle beni titretiyor. Gece rüyamda etrafımı yırtıcı hayvanlarla sarılmış görüyorum.
Sokak kapısından mutfağa giden uzun koridorda karanlık bir kiler var. Gece olunca yakılan isli bir lamba orasını aydınlatamıyor. Oradan mum, biber, kornişon, kahve ve sabun kokularını andıran bir koku geliyor.
Zemin katında iki de salon var. Biri küçük; bir ziyaret olmadığı zaman, Peggotty işini bitirince orada otururuz. Öteki büyük; daha resmî, lakin küçük kadar rahat değil… Burada pazar günleri ibadetten sonra birleşiriz.
Kilisede sıramız var. Burası bir pencere kenarı, Peggotty evimizin tutuşmadığından, hırsızlarla sarılmadığından emin olmak için daima pencereden eve bakar, buna mukabil bizim hizmetçi kadın kendisini taklit ettiğimi istemez. Kürsüde vaaz veren papaza bakmadığım zaman bana gözlerini açar. Ben de bu kürsü gibi bir kale tahayyül ederim. Böyle bir kaleye hücum etmenin eğlenceli olacağını düşünürüm. Ben kaleye merdivenden çıkarım. Bir arkadaşım da orada muhafızdır. Başıma kadife yastıkları atarak onu müdafaa eder.
Papazın sesi tatlı tatlı mırıldanır, gözlerim kapanır. Derken büyük bir gürültü ile bir sadme3 beni kendime getirir: Yere düşerim. Peggotty fena hâlde kızar, beni kiliseden dışarı kovar.
Bir akşam, dadımla ben ateşin karşısında oturuyorduk. Ben yüksek sesle timsah hikâyeleri okumuştum. Ben mi fena okudum, Peggotty mi dalgındı? Netice şu oldu ki o, bu hikâyelerde bilmem hangi sebzeden bahsedildiği kanaatinde idi. Benim uykum gelmişti. Lakin uyku ile mücadele ediyordum. Çünkü komşuya gitmiş olan annemi beklemek müsaadesini almıştım. Ne olursa olsun uyumaya gitmek istemiyor, dikiş diken hizmetçime bakmaya çalışıyordum. Gözüm onun ipliğe sürdüğü buruşuk bal mumu parçasına dikilmişti. Küçük bir ev şeklindeki iskemlenin üstünde santimetre duruyor; dikiş kutusunun kapağında St. Paul Kilisesi’nin pembe kubbesi görülüyordu. Hizmetçimi de pek güzel buluyordum. Ansızın sordum:
“Peggotty hiç evlenmediniz mi?”
O, dikişini bırakarak cevap verdi:
“Kuzum, Mösyö David, niçin evlenmeden bahsediyorsunuz?”
“Siz pek güzel bir kadınsınız. Öyle değil mi?”
“Hayır canım, ben güzel değilim. Lakin evlenmek neden aklınıza geldi?”
“Bilmem. Aynı zamanda iki kişi ile evlenilebilir mi?”
“Oh, hayır çocuğum.”
“Siz bir kişi ile evlendikten sonra o ölünce başka biriyle evlenilebilir mi?”
“Evet, lakin sizi kimse cebretmez.4 Bu, arzuya bakar.”
“Siz ne düşünürsünüz?”
Oldukça sert cevap verdi:
“Şunu düşünürüm ki, ben evlenmedim ve ihtimal ki evlenmeyeceğim!”
“Bana darılmadınız ya Peggotty?”
Suallerim onu hayrete düşürmüş olmakla beraber cevap olarak beni kolları arasında kuvvetle sıktı. Şişman olduğu için biraz sert bir hareket elbisesinin düğmelerini koparırdı. Beni kucakladığı sırada birçok kopçaların çatırdadığını işittim. Bunlar odanın ortasına fırladılar.
O zaman Peggotty “Gene bana timsahlara dair bir şeyler okuyunuz.” dedi.
Okumaya devam ettim. Amerika timsahlarına gelmiştim ki annem yanında bir erkekle beraber mütebessim ve güzel avdet etti.5 Bu erkek bir pazar evvel kiliseden çıkarken bize refakat etmişti. Annem beni kucakladı, öptü, erkek de saçlarımı okşadı. Lakin ben bir sevkitabii6 ile onu itiyordum; bu hareketim annemin bana tatlı tatlı sitem etmesine sebep oldu. Sonra erkeğe elini uzattı ve kendisini eve getirdiğinden dolayı teşekkür etti. Erkek, annemin elini öptükten sonra elini bana da uzatarak dedi ki:
“Haydi bakalım dostum!”
Sol elimi uzattım. Bu, onu güldürdü. Ve eğlendi:
“Bu fena el David!” dedi ve elimi nezaketle sıkarak gitti. Giderken bana bir bakışı vardı ki hoşuma gitmedi:
“David, siz iyi bir çocuksunuz, biz dost olacağız.”
Peggotty dedi ki:
“Madam! Ümit ederim ki iyi eğlendiniz?”
Annem neşe ile cevap verdi:
“Evet, çok hoş bir gece geçirdim.” dedi ve şarkı söylemeye başladı.
Konuşma biraz gevşedi, ben de nihayet uyudum.
Biraz sonra uyandım: Annemle Peggotty’yi ağlar gördüm. Peggotty diyordu ki:
“Evet, tekrar söylerim ve yemin ederim ki bu adam Mösyö Copperfield’ın hiç hoşuna gitmedi.”
Annem bağırıyordu:
“Beni çıldırtacaksınız! Siz bu kadar kalpsiz misiniz ki bana böyle şeyler söylüyorsunuz! Biliyorsunuz ki evin haricinde yüzüne bakacak kimsem yok. Çok haksızsınız! Daha hiçbir şeye karar vermedik. Aramızda adi bir nezaketten başka bir şey yok. Bana hayran olduğunu söylüyorsunuz. Buna karşı ne yapabilirim. Onu benden uzaklaştırmak için yüzümü mü değiştireyim, başımı tıraş mı edeyim, kendimi mi yakayım, simamı harap mı edeyim? Bunu yaparsam eminim ki hoşunuza gidecek!”
Peggotty bir protesto hareketi yaptı. Annem devam etti:
“Sevgili çocuğum, küçük David’imi sevmediğini de mi iddia edeceksiniz!”
Peggotty cevap verdi:
“Aklımdan böyle bir şey geçirmedim. Fakat ne pahasına olursa olsun bu olamaz.”
“Siz tahammül edilmez bir hâle geldiniz! Sevgili oğlum, ben senin için fena bir anne miyim? Evet de çocuğum! Peggotty memnun olur! Seni yalnız o sever, ben hiç sevmem değil mi?”
Hepimiz birden ağlıyorduk. Fakat benim ağlayışım hepsinden gürültülü idi.
Hepimiz pek samimi idik. Lakin anneme edilen muamele benim kalbime o kadar dokunmuştu ki Peggotty’ye “Anneme karşı çok kabalık ettin!” diyecek kadar ileri gittim. Bu sözüm bizim iyi kalpli hizmetçimize o derece tesir etti ki az kaldı bütün düğmeleri kopacaktı. Çünkü annemle ve benimle barışmaya geldiği zaman СКАЧАТЬ
2
Havi: İçinde bulunduran, kapsayan. (e.n.)
3
Sadme: Vurma. (e.n.)
4
Cebretmek: Zorlamak. (e.n.)
5
Avdet etmek: Dönmek, geri gelmek. (e.n.)
6
Sevkitabii: İçgüdü. (e.n.)