Yeryüzünün tarihi. Martin J. S. Rudwick
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Yeryüzünün tarihi - Martin J. S. Rudwick страница 16

Название: Yeryüzünün tarihi

Автор: Martin J. S. Rudwick

Издательство: Maya Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-605-7605-95-5

isbn:

СКАЧАТЬ ve onların aksine, çalışmalarında kutsal kitabın rolünü tekrar dahil etmeye çalışarak yeryüzünün gerçekten tarihsel incelemesini yapmaya çalışan üçüncü bir bilginle gösterilecektir. Bu büyük resimlerin her biri 19. yüzyıla ve hatta daha da sonrasına etkili bir miras bırakmıştır.

      Yavaş Yavaş Soğuyan Bir Dünya mı?

      Bu büyük teorilerden biri, onlarca yıl boyunca Paris’teki Kraliyet Doğa Tarihi Müzesi ve Botanik Bahçesi’nin (şimdi Jardin des Plantes içindeki Muséum National d’Histoire Naturelle) müdürü olan Georges Leclerc, yani Kont Buffon sayesinde olmuştu. Leclerc, Fransa’nın kültürel ve politik ortamında etkili bir kişilikti. Devasa, çok ciltlik eseri Doğal Tarih (Histoire Naturelle, 1749-1789), doğa dünyasının üç “krallığı”nın –hayvanlar, bitkiler ve madenler– tamamı hakkında kapsamlı bir araştırma olarak tasarlanmış ama sonunda çoğunlukla hayvanlarla ilgilenen bir esere dönüşmüştü. Bu, doğanın geleneksel statik tanımı anlamında “doğa tarihi”ydi, modern anlamda zaman içinde uzanan değişikliklerin anlatıldığı doğanın “tarihi” değildi.

      Buffon’un giriş makalelerinden biri yeryüzünün, tanımlamayı planladığı organizmaların ortamı olarak değerlendirildiği bir teori çizmişti. Yeryüzünü, hiç durmadan, yavaş yavaş ama genel bir yönü olmadan değişen bir sahne olarak betimlemişti. Geçmişte değişimin fiziksel nedenlerinin yalnızca erozyon ve tortulaşma gibi bugün de gözlemlenebilen ve gelecekte de devam etmesi beklenen oluşumlar olduğunu ileri sürmüştü. Bazı yerlerde denizin karayı aşındırdığı görülüyordu, başka yerlerde yeni karalar oluşuyordu ve denizin yeri değişmişti. Farklı zamanlarda dünyanın her yeri hem kara hem de deniz olmuştu veya gelecekte de olacaktı. Buffon’un teorisi yeryüzünü bir “durağan halli” dinamik denge durumunda gösteriyordu. Bu nedenle bu, gerçek tarihi olmayan bir yeryüzüydü. Teorisi özellikle ilk Yaratılış’tan veya sonraki Tufan’dan hiç bahsetmiyordu (Başka yerlerde kurnaz bir şekilde, Tufan’ın hiçbir fiziksel iz bırakamayacağını, çünkü bir mucize olduğunu iddia etmişti). Eğer yeryüzü sürekli ama yönsüz bir değişim içindeyse, toplam zaman süreci önemli değildi ve tanımlanması gerekmezdi. Ama diğer taraftan yeryüzünün başının veya sonunun olmadığı, sonsuzluktan yaratılmadan var olduğu düşünülebilirdi. Başkaları Buffon’un yeryüzü hakkındaki görüşlerine dokunmamıştı ama bu görüş hakkındaki çalışmaları, Paris’teki bazı teologlar (ve Jansenistler) tarafından eleştirilen ama başkalarının (Cizvitlerin) daha olumlu yaklaştığı noktalardan biriydi. Bir asır önce Roma’da Galileo’nun da yaşadığı gibi “Kilise”, hatta onun Katolik dalı bile, ağız birliği yapmamıştı. Buffon kraliyet ortamında resmen sansürlenemeyecek kadar güçlüydü; ama dinsel tutuculuk içeren yatıştırıcı bir açıklama yayımlayarak bilimsel görüşlerinin yalnızca varsayım olduğunu (gerçekten de öyleydi) itiraf etmek durumunda kalmıştı.

      Neyse, Buffon kısa bir süre sonra yeryüzünün kökeni hakkında bir makale daha yayımladı; gizli bir sonsuzlukçu olduğu konusundaki her türlü kuşkuyu ortadan kaldırdı. Eğer yeryüzünün bir kökeni varsa sonsuz olamazdı (evren, her zamanki gibi bambaşka bir konu olabilirdi). Buffon geçmişte bir noktada büyük bir kuyrukluyıldızın Güneş’le yakın temas sırasında, parlak bir cismin bir parçasını kopardığını öne sürüyordu. Bunun sonucunda cisim yoğunlaşarak aralarında yeryüzünün da olduğu bir dizi gezegene dönüşmüştü. Buffon’un teorisi, Whiston’ınki gibi bilimsel olarak saygınlık kazanmasına yardımcı olan Newton’ın çok beğenilen doğa felsefesinden esinlenmişti (Buffon, Newton’ın bazı eserlerini yavaş yavaş tüm bilimlerin ana uluslararası dili olarak Latincenin yerini almakta olan Fransızcaya çevirmişti).

      Buffon, yeryüzü hakkında iki zıt teori oluşturmuştu: Şu andaki süreçlerini esas alan durağan hal teorisi ve geçmişte uzak bir noktada aniden ortaya çıkışına ilişkin diğer bir teori. Yıllar sonra bu iki teoriyi, devasa eserinin son ciltlerinden birinde ve Des Époques de la Nature adını taşıyan kitap uzunluğunda bir makalede birleştirdi. Bu arada, bu yeni yeryüzü teorisinin mümkün olabileceğini gösteren çok gelişme olmuştu. Derin madenlerde artan ısının ölçülmesi (günümüz ifadesiyle “jeotermal ısı”) yeryüzünün iç ısısı gerçeğini doğrulamıştı; Buffon bunun ancak, kendisiyle başkalarının zaten önermiş olduğu parlak kökenden kalan sıcaklık olarak açıklanabileceğini düşünüyordu. Lapland ve Peru’ya yapılan bilimsel keşif gezilerinde gerçekleştirilen hassas ölçümler Dünya’nın genel şeklinin, Newton’ın yasalarının dönen bir sıvı cisim olduğu takdirde öngördüğü gibi kutupları basık küre olduğunu kanıtlamıştı. Avrupa’da yapılan saha çalışmaları Steno’nun en alt tabakadaki kayaların hiç fosil içermediği, dolayısıyla bunların herhangi bir yaşam başlamadan önceki dönemden kalmış olabilecekleri şeklindeki çıkarımını doğrulamıştı. Bunların üstünde olup daha genç oldukları belli olan kayalar birçok tuhaf fosil içeriyordu. Bazıları, örneğin dev ammonitler, bariz bir şekilde tropikal görünüyordu. Tüm sert kayaların üstünü kaplayan oynak çökeltilerde fillerin ve gergedanların kemikleri vardı; ama bunlar Kuzey Sibirya’da bile bulunuyorlardı. Ayrıca hiçbir yerde insan fosili izine rastlanmamıştı (Bu, Scheuchzer’ın kuşkulu “Tufan’ın tanığı insan” iddiasını gözden düşürüyordu).

      Buffon bizzat bu araştırmaya doğrudan katkıda bulunmamış olsa da Paris’teki Académie des Sciences’a sunulan raporlardan, yürütülen tartışmalardan ve müzesi için elde ettiği fosillerden, bu sonuçları biliyordu. Bunlar, Buffon’a yeryüzünün, onun önerdiği aşırı sıcak kökenden zamanla soğumuş olabileceğini ve bu yavaş yavaş soğumanın birbirini izleyen aşamalarının yeniden canlandırılabileceğini ileri sürmüştü.

      Uygarlık tarihinde olduğu gibi insanlık devrimlerinin dönemlerini belirlemek ve insani olayların tarihlerini saptamak amacıyla tapu senetlerine danışıldı, madeni paralar incelendi ve eski yazıtlar deşifre edildi. Yani doğa tarihinde de dünyanın arşivlerini kazıyıp ortaya çıkarmak, yeryüzünün içindeki eski anıtları çıkarmak, kalıntılarını toplamak ve bizi doğanın farklı dönemlerine geri götürebilecek fiziksel değişiklik izlerini bir kanıt grubunda birleştirmek gerekiyor. Uzayın sınırsızlığı içinde bazı noktaları sabitlemenin ve zamanın sonsuz yolculuğunda belirli sayıda dönüm noktasını yerine koymanın tek yolu bu.

      Şekil 3.3 Buffon’un, yeryüzü tarihini insan dünyasının tarihçileriyle aynı yöntemleri kullanarak yeniden oluşturduğunu iddia ettiği Nature’s Epochs (Époques de la Nature, 1778) kitabının açılış sözleri. Geleneksel tanımlayıcı “doğa tarihi” modern anlamda doğanın kendi dinamik tarihine dönüştürülecekti. “Sonsuz zaman yolculuğundaki dönüm noktaları” referansı bunların eşit aralıklı olduğunu düşündüğü anlamına gelmemekteydi ve sonsuz olan, sadece zamanın soyut boyutuydu, tarihteki gerçek olaylar kronolojisi değil.

      Anlamlı bir şekilde kitabının başlığında, kronoloji uzmanlarından alınmış önemli bir kelime vardı. Uzmanlar insanlık tarihindeki önemli dönüm noktalarına “çağ” diyordu. Buffon doğanın çağlar silsilesini yeniden canlandırmaya çalışıyordu. Bir asır önce Hooke’un yaptığı gibi o da antikacılardan da başka anahtar kelimeler almıştı, fosiller gibi bulgular doğanın “anıtları”ydı, bunlar geçmişten kalan eski eserlerdi. Paralar ve yazıtlarla, belgeler ve arşivlerle benzerlikler, yeryüzünün kendi tarihini yeniden canlandırma iddiasında bulunduğunu daha da açık bir şekilde ortaya koyuyordu.

      Buffon yeryüzü СКАЧАТЬ