Sanşiro. Natsume Soseki
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Sanşiro - Natsume Soseki страница 7

Название: Sanşiro

Автор: Natsume Soseki

Издательство: Maya Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-8068-11-5

isbn:

СКАЧАТЬ soralım bakalım dedi ve öğleden sonra dörtte, lisenin yanından geçince az ilerideki Yayoi Mahallesi24 kapısından kampüse girdi. Yol bir parmak tozla kaplıydı ve bu tozda, tahta takunyaların dişleri, ayakkabıların tabanları, hasır sandaletlerin altları net desenler bırakmıştı. Arabaların25 ve bisikletlerin izleri sayılamayacak kadar çoktu. Kalbi boğacak kadar iç sıkıcı bir yoldu, ama kampüse girince insan kendini üniversiteye layık bir bahçede, ağaçlar arasında buluyor ve biraz rahatlıyordu.

      Sanşiro, en yakındaki kapıdan geçmeye yeltendi ama kapı kilitliydi. Binanın diğer yanına dolanması da hiçbir işe yaramadı. Sanşiro, sonunda binanın yan tarafına çıktı. “Şansımı bir de burada deneyeyim,” diyerek yan kapıyı itince kapı ardına kadar açıldı. Koridorun köşesinde bir müstahdem uyukluyordu. Sanşiro neden geldiğini söyleyince, müstahdem kafasını toplamak istercesine Ueno ormanının manzarasını seyretti ve aniden, “Belki buradadır,” deyip bir odaya girdi. Kısa bir sessizlik oldu. Adam nihayet odadan çıktı. Dostça bir tavırla, “Buradaymış. Geliver hele,” dedi. Sanşiro, müstahdemin peşine takılıp köşeyi döndü, beton koridordan geçip bir kat aşağıya indi. Dünya birden loşlaşmıştı. Dışarıdaki yakıcı güneşte kamaşmış gözleri bir müddet iyi göremedi, ama bir süre sonra karanlığa alıştı. Burası bodrum kat olduğundan nispeten serindi. Sol tarafında bir kapı vardı ve kapı aralık duruyordu. Orada, bir çehre seçiliyordu. Alnı geniş, gözleri iri, Budist keşişleri hatırlatan bir çehreydi. Yazlık gömleğinin üstüne ceket giymişti ama ceketinde yer yer lekeler vardı. Boyu hayli uzundu. Bu sıcak havada bile terlemeyecek kadar sıska biriydi. Eğilip selam verdiğinde, ensesi ve sırtı sanki cetvel yutmuşçasına dümdüz oluyordu.

      “Buyurun,” diyerek yüzünü eşikten geri, odaya çevirdi. Sanşiro kapının önüne geldi ve odanın içine göz attı. Genç Nonomiya, bir sandalyeye oturmuştu bile. Bir kez daha, “Buyurun,” dedi. Buyurun diyerek davet ettiği yerde bir sehpa vardı. Dört çubuğun üstüne oturtulmuş bir tahtadan ibaret, sade bir şeydi. Sanşiro, sehpaya oturup adama kendini tanıttı. Sonra da, “Sizinle tanıştığıma gerçekten çok memnun oldum,” diye ekledi. Nonomiya, sadece, “Evet, evet,” diyerek onu dinliyordu. Tavırları, trende beyaz şeftali yiyen adamınkine benziyordu. Sanşiro artık diyeceklerini tüketmişti, sustu. Nonomiya da, “Evet, evet,” demeyi kesti.

      Etrafına bakınınca, daha önce fark etmediği meşeden bir masa gördü. Masanın üstü epey kalabalıktı; orada her yanından kalın kablolar görünen bir makine, makinenin yanında da kocaman bir cam çanak dolusu su vardı. Bunlardan başka bir eğe, bir bıçak, bir de boyunbağı duruyordu. Son olarak masanın uzak köşesine, bir metre eninde granit bir levha üzerine, turşu kavanozu ebadında bir acayip aygıt konmuştu. Sanşiro, gözlerini bu kavanoz benzeri şeyin ortasına açılmış iki deliğe yaklaştırdı. Delikler, koskoca bir yılanın gözleri gibi parlıyordu. Nonomiya gülümseyerek, “Işık çıkarıyor değil mi?” dedi. Sonra da, açıklamaya koyuldu:

      “Gündüz saatlerinde aygıtları hazırlıyoruz, gece olup diğer insanlar dinlenmeye çekildikten sonra, bu sessiz ve karanlık depoda, teleskopla o göz küresine benzer şeylere bakıyoruz. Ve ışınım basıncını ölçme deneyleri yapıyoruz. Bu yılın başından beri bu işle uğraşıyoruz ama ekipman yetersizliği gibi sıkıntılar yüzünden istediğimiz sonuçları alamadık. Yazın burası nispeten tahammül edilebilir bir yerdir, ama soğuk geceler başlayınca dayanması çok zordur. Palto giyip boynuna atkı dolasan bile öyle soğuktur ki, çalışamazsın.”

      Sanşiro çok şaşırmıştı. Şaşkınca, “Işık nasıl basınç yapacak ki? Yapsa bile o basınç ne işe yarayacak ki?” diye düşündü, anlatılanların özünü kavramak için çırpınıyordu.

      Sonra Nonomiya, Sanşiro’ya “Bak bakalım,” dedi. Sanşiro yarım bir ilgiyle, taş levhanın iki üç adım önünde duran teleskobun yanına gitti ve sağ gözünü merceğe dayadı, ancak hiçbir şey göremedi. Nonomiya, “Durum ne, görebiliyor musun?” diye sordu. “Bir şey görünmüyor,” diye cevapladı Sanşiro. “Ah, kapağını çıkarmamışız,” dedi Nonomiya, sandalyesinden kalkıp geldi ve teleskobun önünü kapatan şeyi çıkardı.

      Sanşiro teleskoptan bakınca, sadece kenarları flu bir ışık ve bu ışığın içinde, ölçüm amacıyla çizilmiş derece çizgilerini gördü. Aşağıda 2 rakamı okunuyordu. Nonomiya tekrar, “Durum ne?” diye sordu. Sanşiro, “2 rakamı görünüyor,” deyince, “Şimdi çalıştıracağım,” dedi ve karşıya geçip bir şeyler yapmaya başladı.

      Derece, ışık huzmesinin içinde hareket etmeye başladı. 2 rakamı kayboldu. Onun yerine 3 rakamı geldi. Sonra o da yerini 4 rakamına bıraktı. Ve 5’e. Böylece 10 rakamına kadar çıktı gösterge. O zaman derece, tersine hareket etmeye başladı. 10 rakamı kayboldu, 9 rakamı kayboldu, 8’den 7’ye, 7’den 6’ya, gösterge adım adım 1’e kadar geldi. Nonomiya tekrar, “Durum ne?” dedi. Sanşiro şaşalayarak teleskoptan gözünü ayırdı. Gördüğü derecenin ne anlama geldiğini sormaya cesaret edemedi.

      Kibarca teşekkür edip depodan ayrıldı. İnsanların gezindiği yere çıktığında, dünya halen cayır cayır yanıyordu. Sanşiro, sıcağa rağmen derin bir nefes aldı. Batıya doğru alçalmakta olan güneş, tepeye yandan vuruyor; tepenin her iki tarafındaki mühendislik bölümü binalarının camları alev almışçasına parlıyordu. Gökte tek bulut yoktu, açık gökten, Batı ufkundan yakıcı bir ateşin alevleri, kızıl bir pus halinde esip geliyor, Sanşiro kafasının tepesi yanıp kül olacakmış gibi hissediyordu. Yandan çarpan güneş sırtını ısıtırken, Sanşiro sol taraftaki ormanın içine girdi. Akşam güneşi, ormana da yandan vuruyordu. Siyaha çalan yemyeşil yaprakların arasından süzülen gün ışığı kızıldı. Zelkova ağaçlarının tombul gövdelerinde cırcırböcekleri ötüyordu. Sanşiro bir göletin kıyısına geldi ve çömelip oturdu.

      Ortalık son derece sessizdi. Tramvayların sesi bile işitilmiyordu. Normalde Kızıl Kapı’nın26 önünden geçmesi gereken tramvayın rotası, üniversitenin protestosu üzerine Koişikava’dan dolaşacak şekilde değiştirilmişti; Sanşiro memleketindeyken gazetede okumuştu bunu. Sanşiro, göletin kıyısına çömelmiş otururken deminki olayları hatırından geçirdi. Civarından tramvayların bile geçmediği bu üniversite, toplumdan oldukça yalıtılmış bir yerdi.

      İnsan kazayla kendini burada bulunca, bir bodrumda altı aydan fazla süre, ışığın basıncı deneyleri yapmış Nonomiya gibi insanlara rastlıyordu. Nonomiya son derece mütevazı giyinmişti ve ona dışarda rastlayan birisi, genç adamı elektrik şirketinde çalışan bir teknisyen sanabilirdi. O bile besbelli, bir bodrumu işlik edinmiş ve hiç mi hiç savsaklamadan, kendini araştırmalarına adamıştı. Ancak teleskobun içindeki gösterge ne şekilde kımıldarsa kımıldasın, gerçek dünya onunla ilgilenmeyecekti. Belki de Nonomiya’nın, gerçek dünyayla ömür boyu temas kurmaya niyeti yoktu. Yani Nonomiya, bu sessiz sakin atmosferi soluya soluya, öyle bir karaktere dönüşmüştü. Belki kendisi de günün birinde, farkına dahi varmadan, yaşamını dünyayla alakası kalmamış bir şekilde sürdürmeye başlayacaktı.

      Sanşiro kımıldamadan göletin yüzeyine baktı, civardaki büyük ağaçların pek çoğunun yansıması suda kendini gösteriyordu; daha da derinlerde mavi gökyüzü görünüyordu. Sanşiro o an kendini tramvaylardan da, Tokyo’dan da, Japonya’dan da çok uzaklara gelmiş gibi hissetti. Fakat biraz sonra, bu duyguya СКАЧАТЬ



<p>24</p>

1884’te bu kapı yanında yapılan kazıda tarihi eserler bulundu. Eserler Japonların Asya anakarasından gelen atalarınca kurulmuş ilk uygarlıktan kalmaydı. Bu uygarlık halen “Yayoi Kültürü” diye anılır. (ç.n.)

<p>25</p>

Bu sözle kısmen at arabaları, ama daha ziyade el arabaları ve çekçekler kast ediliyor. (ç.n.)

<p>26</p>

Japoncada “Akamon“. Tokyo Üniversitesi’nin girişlerinden biri. (ç.n.)