İskoç masalları. Elizabeth W. Grierson
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу İskoç masalları - Elizabeth W. Grierson страница 5

Название: İskoç masalları

Автор: Elizabeth W. Grierson

Издательство: Maya Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-8068-01-6

isbn:

СКАЧАТЬ bir adam olmakla birlikte kendisini de çok seviyormuş. Prenses gerçekten çok mutluymuş.

      Bir yıl boyunca her şey güllük gülistanlıkmış. Kraliçe Gümüş Ağaç her şeyden memnun ve hoşnutmuş. Çünkü Prenses yeni evinde mutlu ve huzurluyken üvey anne onun öldüğünü sanıyormuş.

      Fakat bir yılın sonunda Kraliçe, kendi yüzünü su yüzeyinde görebilmek için küçük vadide bulunan kuyuya bir kez daha gitmiş.

      Aynı küçük alabalık tıpkı önceki sene yaptığı gibi o gün de bir o yana bir bu yana yüzüyormuş. Akılsız Kraliçe bu sefer sorduğu soruya bir öncekinden daha iyi bir cevap almakta kararlıymış.

      “Alabalık, alabalık,” diye fısıldamış kuyunun köşesinden eğilerek. “Dünyanın en güzel kadını ben miyim?”

      “Gerçekten de değilsiniz,” diye cevap vermiş alabalık açıksözlülükle.

      “Öyleyse en güzel kadın kim?” diye sormuş Kraliçe. Yeni bir rakibinin olduğu düşüncesiyle beti benzi atmış.

      “Tabii ki de Majesteleri’nin üvey kızı Prenses Altın Ağaç,” diye cevaplamış alabalık.

      Kraliçe rahat bir nefes alarak geriye çekilmiş. “Öyle diyorsun ama insanlar şu an onu beğenemez, öleli bir yıl oldu. Kalbini akşam yemeğim niyetine yedim,” demiş Kraliçe.

      “Bundan emin misiniz Majesteleri?” diye sormuş alabalık gözleri parlayarak. “Bence başka bir diyardan gelip onunla evlenmek isteyen cesur ve genç bir prensle evlenip prensin ülkesine gideli bir yıl oldu.”

      Kraliçe bu sözleri duyduğu anda sinirle donup kalmış, çünkü kocasının onu kandırdığının farkına varmış. Dizlerinin üzerinden doğrulup saraya gitmiş. Öfkesini elinden geldiğince saklayarak Kral’dan Uzun Gemi’yi hazırlatmasını isteyip biricik üvey kızını göreli çok uzun zaman olduğundan onu çok özlediğini anlatmış.

      Kral, karısının bu isteğine şaşırsa da onun, kızına karşı olan nefretini aştığını düşünecek kadar çok memnun olmuş. Böylece Uzun Gemi’nin derhal hazırlatılmasını emretmiş.

      Çok geçmeden gemi suda hızla Prenses’in yaşadığı ülkeye doğru gitmeye başlamış. Geminin başına Kraliçe’nin kendisi geçmiş. Çünkü geminin gitmesi gereken istikameti biliyormuş ve yolculuğun bitmesi için öyle acele ediyormuş ki dümene başkasının geçmesine izin vermemiş.

      Şans eseri Prenses Altın Ağaç o gün yalnızmış; kocası ava çıkmış. Şatonun penceresinden dışarıya bakarken bir geminin iskeleye yanaştığını görmüş ve geminin babasına ait Uzun Gemi olduğunu anlamış. Gemide kimin olduğunu tahmin edebiliyormuş.

      Kraliçe’nin gelmesi düşüncesi bile neredeyse korkuyla kendinden geçmesine neden oluyormuş. Çünkü Kraliçe Gümüş Ağaç’ın kalkıp kendisini ziyarete gelmesinin iyi bir nedeni olamayacağını biliyormuş. Prenses, kocasının o an evde olması için sahip olduğu her şeyi verebileceğini düşünmüş. Bunun üzerine endişeyle hizmetçilerin odasına koşmuş.

      “Ne yapacağım, ne yapacağım?” diye haykırmış. “Babamın Uzun Gemi’sinin geldiğini gördüm ve içinde üvey annemin olduğunu biliyorum. İmkânı olsa beni öldürür. Bu dünyada benden daha fazla nefret ettiği tek bir şey daha yok.”

      Şunu da söylemek gerekir ki hizmetliler, hanımlarının bastığı yere tapacak kadar seviyorlarmış onu. Çünkü Prenses onlara karşı her zaman kibar ve anlayışlıymış. Ne kadar korktuğunu gördüklerinde ve ağzından çıkan iç parçalayıcı cümleleri duyduklarında Prenses’in etrafında toplanmışlar.

      “Korkmayın Ekselansları,” diye haykırmışlar. “Sizi gerekirse canımız pahasına koruruz. Eğer üvey anneniz size kötü bir büyü yapmaya kalkışırsa sizi Tirizli Oda’ya kilitleriz, size orada kesinlikle ulaşamaz.”

      Tirizli Oda aslında kasa olarak kullanılan odaymış ve şatonun büyük bir kısmını kaplıyormuş. Kapısı öyle kalınmış ki kimsenin kırıp girmesine imkân yokmuş. Prenses, eğer içeri girerse ve üvey annesiyle arasında meşeden yapılma sağlam kapı olursa o şeytani kadının yapabileceği her türlü kötülükten korunacağını biliyormuş.

      Böylece Prenses, sadık hizmetkârlarının önerisini kabul edip kendisini Tirizli Oda’ya kilitlemelerine izin vermiş.

      Kraliçe Gümüş Ağaç ana kapıya gelip kapıyı açan uşaktan kendisini sarayın hanımefendisine götürmesini isteyince uşak, önünde eğilerek bunun imkânsız olduğunu, çünkü Prenses’in şatonun kasa odasında kilitli kaldığını, anahtarın yerini de kimse bilmediği için dışarı çıkamadığını söylemiş.

      (Bu hikâye gerçekten doğruymuş. Çünkü yaşlı uşak, anahtarı Prenses’in en sevdiği çoban köpeğinin boynuna bağlayıp onu, efendisini araması için tepelere göndermiş.)

      “Beni odanın kapısına götürün,” diye emretmiş Kraliçe. “En azından biricik kızımla kapıdan konuşurum.” Bundan ne gibi bir kötülük çıkabileceğini düşünemeyen uşak, kendisine söyleneni yerine getirmiş.

      “Anahtar gerçekten de kayıpsa ve sen beni karşılamak için oradan çıkamıyorsan biricik kızım,” demiş yalancı Kraliçe, “en azından serçe parmağını anahtar deliğine koy ki ben de onu öpebileyim.”

      Prenses söyleneni yapmış, bu kadar küçük bir şeyden gelebilecek kötülüğü asla akıl edememiş. Ama o akıl etmediği kötülük gerçekleşmiş. Serçe parmağını öpeceğini söyleyen üvey annesi bunun yerine parmağına zehirli bir iğne batırmış. Zehir o kadar ölümcülmüş ki zavallı Prenses daha tek bir kelime edemeden yere yığılmış.

      Prenses’in düşme sesini duyan Kraliçe Gümüş Ağaç’ın yüzünde tatminkâr bir gülümseme belirmiş. “Şimdi dünyadaki en güzel kadın olduğumu söyleyebilirim,” diye fısıldamış. Daha sonra koridorun sonunda bekleyen uşağın yanına gidip kızına demesi gereken ne varsa dediğini ve artık eve dönmesi gerektiğini söylemiş.

      Gemiye kadar merasimle gönderilen Kraliçe, kendi ülkesine doğru yola çıkmış. Prens, elinde çoban köpeğinin boynundan aldığı Tirizli Oda’nın anahtarıyla avdan dönene kadar şatodaki kimse çok değerli hanımlarının başına kötü bir şey geldiğinin farkına varmamış.

      Kraliçe Gümüş Ağaç’ın ziyareti anlatıldığında Prens gülüp hizmetkârlara iyi bir şey yaptıklarını söylemiş. Daha sonra da odanın kapısını açıp karısını dışarı çıkartmak için yukarı çıkmış.

      Kapıyı açıp karısını yerde ölü halde yatarken bulunca büyük bir korku ve dehşete kapılmış.

      Yaşadığı öfke ve üzüntüden dolayı kendini kaybetmiş. Kraliçe Gümüş Ağaç’ın kullandığı türde bir ölümcül zehrin Prenses’in bedenine zarar vermeyeceğini ve gömülmesine gerek olmadığını bildiğinden Prenses’i ipek bir sedirin üzerine yatırıp Tirizli Oda’da tutmaya karar vermiş. Böylelikle istediği her zaman gidip onu görebilecekmiş.

СКАЧАТЬ