Название: Hint masalları
Автор: Joseph Jacobs
Издательство: Maya Kitap
isbn: 978-625-8068-14-6
isbn:
Raja her şeyi izlemeye devam etti. Prudhan’ın dul karısının akşam yemeğinin yapıldığı yere geldiğini ve ateş alırken yemeklere çamur attığını gördü.
Raja bu duruma çok sinirlenip kadını yakalattı ve huzuruna getirtti. Ama dul kadın Raja’ya, onunla görüşebilmek için bu oyunu oynadığını anlattı. Öyle zekice konuştu, kurnazca sözleriyle Raja’yı öyle memnun etti ki, Raja kadını cezalandırmak yerine, onunla evlenerek Rani yani Kraliçe yaptı. Yeni eşi ve kızı sarayda yaşamaya başladı.
Yeni Rani, zavallı Yedi Prenses’ten nefret ediyordu ve sahip oldukları bütün zenginliğin kendi kızının eline geçmesi, kendi kızının sarayda tek prenses olarak yaşayabilmesi için onları saf dışı bırakmak istiyordu. Nezaketleri nedeniyle onlara minnettar olacağı yerde, prenseslere hayatı zehir etmek için elinden geleni ardına koymuyordu. Onlara bir parça ekmekten başka yiyecek vermiyor, çok az su içmelerine müsaade ediyordu. Ömürleri boyunca rahat yaşamış, güzel yemek ve elbiselere alışmış zavallı prensesler perişan ve mutsuzdu. Her gün dışarı çıkıyor, annelerinin mezarı başında oturup ağlıyorlardı:
“Ah anneciğim, zavallı çocuklarının hâlini, mutsuzluğunu, üvey annemizin bizi aç bıraktığını görmüyor musun?”
Bir gün, yine böyle ağlayıp sızlandıkları sırada bir de ne olsa beğenirsiniz? Mezardan çok güzel bir greyfurt ağacı çıktı. Ağacın olgun meyvelerini yiyen kızcağızlar, böylece açlıklarını giderdiler. Bundan sonra her gün, üvey annelerinin verdiği kötü yemekleri yemek yerine, annelerinin mezarın gelip bu güzel ağacın meyveleriyle karınlarını doyurmaya başladılar.
Sonra Rani kızına dedi ki: “Nasıl oluyor anlamıyorum. Ne zaman sorsam şu kızlar yemek istemiyoruz diyorlar. Hiçbir şey yemiyorlar ama hiç hastalanmıyorlar. Hepsi senden daha sağlıklı gözüküyor. Anlamadım gitti.” Bu sözlerin ardından kızına, prensesleri gözetlemesini emretti. Onlara yiyecek veren biri var mı diye merak ediyordu.
Ertesi gün, prensesler yine annelerinin mezarına gitmiş, leziz greyfurtlardan yiyorlardı. Ama Prudhan’ın kızı onları takip etmiş ve meyve topladıklarını görmüştü.
Balna kız kardeşlerine dedi ki: “Şu kız bizi izliyor, görüyor musunuz? Haydi, onu gönderelim ya da greyfurtları saklayalım. Yoksa gidip annesine söyleyecek, bizim için fena olacak.”
Ama diğer kız kardeşler şöyle cevap verdi: “Hayır, Balna, kaba davranma. Kız, annesine söyleyecek kadar zalim olamaz. Onu da yanımıza çağıralım ve meyvelerden ikram edelim.”
Fakat greyfurttan yer yemez Prudhan’ın kızı kalkıp eve gitti ve olanları annesine anlattı: “Prenseslerin hazırladığın yemeği yememelerine hiç şaşmam çünkü annelerinin mezarı başında çok güzel bir greyfurt ağacı bitmiş. Her gün oraya gidip greyfurt yiyorlar. Ben de bir tane yedim, hayatımda tattığım en güzel meyveydi.”
Zalim Rani bunu duyunca çok sinirlendi. Ertesi gün odasından dışarı çıkmadı. Raja’ya başının çok ağrıdığını söyledi. Raja bunu duyunca çok üzüldü ve karısına şöyle dedi: “Senin için ne yapabilirim?” Karısı cevap verdi: “Başımın ağrısını geçirecek tek bir şey var. Rahmetli karının mezarı başında güzel bir greyfurt ağacı bitmiş. Onu buraya getirip kökünü ve dallarını kaynat. Sonra suyundan biraz alnıma sür. Böylece başımın ağrısı geçer.” Bunun üzerine Raja, hizmetkârlarını gönderip güzel greyfurt ağacını söktürdü. Sonra Rani’nin istediği gibi ağacı kaynattı. Ağacı kaynattıkları sudan karısının başına sürünce kadın, baş ağrısının geçtiğini ve iyileştiğini söyledi.
Ertesi gün prensesler her zamanki gibi annelerinin mezarına gittiler ama greyfurt ağacı ortalıkta yoktu. Kızlar, acı acı ağlamaya başladılar.
Rani’nin mezarı yanında küçük bir sarnıç vardı. Kızlar, ağlayıp dururken sarnıcın krema gibi bir şeyle dolduğunu gördüler. Sonra bu krema sertleşip pasta hâlini aldı. Bunu gören prensesler çok sevinip pastanın tadına baktılar ve çok beğendiler. Sonraki gün yine aynı şey oldu ve bu böylece devam etti. Her sabah prensesler annelerinin mezarına gittiklerinde küçük sarnıcın kremalı pastayla dolduğunu gördüler. Sonra zalim üvey anneleri kızına dedi ki: “Nasıl oluyor anlamıyorum. Prensesler, onlara verdiğim yemeği yemedikleri hâlde hiç süzülmüyorlar, üzgün de gözükmüyorlar. Nasıl oluyor, hiç anlamıyorum!”
Kızı, “Ben onları gözetlerim,” dedi.
Ertesi gün prensesler kremalı pastadan yediği sırada, üvey annelerinin kızı yanlarında bitti. Onu ilk gören Balna oldu: “Bakın, kardeşlerim! Şu kız yine geliyor. Sarnıcın kenarına oturalım da pastayı görmesin. Ona pastadan verirsek gidip annesine söyleyecek. Talihimiz son bulacak.”
Fakat diğer kız kardeşler Balna’nın gereksiz yere şüpheci davrandığını düşünerek tavsiyesine uymak yerine Prudhan’ın kızına pastadan verdiler. Kız da hemen eve gidip her şeyi annesine anlattı.
Prenseslerin keyfinin yerinde olduğunu öğrenen Rani, öfkeden çatlayacak gibiydi. Hizmetçilerini gönderip Raja’nın ilk karısının mezarını yıktırdı ve küçük sarnıcı, mezardan kalan taşlarla doldurttu. Bununla da yetinmeyip çok ama çok hastalanmış gibi yaptı. Sanki ölmek üzereydi. Raja bunu görünce çok üzüldü ve karısını iyileştirmek için elinden ne gelirse yapmaya hazır olduğunu söyledi. Karısı, “Hayatımı kurtaracak tek bir şey var ama yapmayacağını biliyorum,” dedi. Raja cevap verdi: “Ne olursa olsun yaparım.” Kadın dedi ki: “Hayatımı kurtarmak için ilk karından olan yedi kızını öldürmeli ve kanlarından biraz alıp alnımla ellerime sürmelisin. Onların ölümü, beni yaşatacak tek şey.”
Bu sözleri duyan Raja üzüntüye boğuldu. Ama sözünü bozmaktan korktuğu için yüreğinde bir ağırlık hissiyle kızlarını bulmaya gitti.
Annelerinin mezarı başında ağlarken buldu onları.
Sonra, kızlarını öldürmeye elinin varmayacağını anlayan Raja, onlara nazikçe seslenerek birlikte ormana gitmeyi önerdi. Orada bir ateş yakıp biraz pirinç pişirdi ve kızlarına verdi. İkindi vakti iyice sıcak çöktü. Havanın verdiği rehavetle prensesler uykuya daldı. Kızlarının uyuduğunu gören Raja, oradan sıvışıp kızlarını yalnız bıraktı. Çünkü karısından korkuyordu. Kendi kendine şöyle düşündü: “Üvey anneleri tarafından öldürüleceklerine, zavallı kızlarımı bırakayım da burada ölsünler, daha iyi.”
Sonra Raja bir ceylan vurdu. Eve döndüğünde, Rani’nin alnıyla ellerine ceylanın kanından sürdü. Prenseslerin gerçekten öldüğünü sanan kadın, iyileştiğini söyledi.
Bu arada prensesler uyandı ve koca ormanın ortasında yapayalnız olduklarını görünce korkuya kapıldılar. Avazları çıktığınca bağırıp seslerini babalarına duyurmaya çalıştılar ama babaları çok uzaklardaydı ve sesleri gök gürültüsü kadar yüksek bile olsa onları işitemezdi.
Şansa bakın ki tam da o gün komşu bir ülkenin rajasının yedi genç oğlu СКАЧАТЬ