Название: Dostoyevski'nin hayatı
Автор: Любовь Федоровна Достоевская
Издательство: Maya Kitap
isbn: 978-625-8068-05-4
isbn:
Hikâye, bir anlık kıskançlıkla bir kadını öldüren, eskiden toplumun iyi kesimine mensup biri olan bir hükümlünün ağzından anlatılır. Hapishanede en rezil suçlularla ilişkiler kurar, onlar hakkındaki düşüncelerine karşın onlarla içer, onlarla kumar oynar. Diğerlerinden farklı olan bir mahkûm dikkatini çeker. Çok zayıftır, sesi çocuk gibidir; saçları açık renkte ve kuş tüyü gibi güzeldir.48 Çok sessizdir, diğerlerinden uzakta yaşar, kimseyle arkadaşlık kurmaz. Hükümlüler ondan hoşlanmaz, çünkü kendisi ağır işler yapamaz. Bütün gün uğraşmasına karşın zayıflığı nedeniyle çok az şey yapabildiğinden dolayı onunla kafa bulup ona “köstebek” derler. Onu itip kakarak kendilerini eğlendirir, gardiyanların acımasız emirleri karşısında beti benzi atıp dudaklarını ısırdığını gördüklerinde ona gülerler. Bir akşam hükümlüler hapishanede iskambil oynayıp kafayı çekmektedir. Uzun süredir hasta olan mahkûmlardan biri ölmek üzeredir; hükümlüler onunla dalga geçmekte, inancı hor gören ağıtlar yakmaktadır. “Sefiller! Tanrıdan korkmaz mısınız siz?” diye yakarır korkunç bir ses. Hükümlüler şaşkınlıkla etraflarına bakarlar. “Köstebek”tir konuşan, şimdiyse bir kartal gibi görünmektedir. Onlara sessiz olmalarını, ölmek üzere olan adamın son anlarına saygı göstermelerini emreder. Tanrı’dan bahsederek eşiğine sürüklenmekte oldukları uçurumu onlara gösterir. O günden itibaren vicdanlarını yitirmemiş olanların üstadı haline gelir. Onu hürmet dolu bir kalabalığın içine alır, sözlerini kana kana içerler. Bu mahkûm ilim irfan sahibidir; hükümlülerle şiir, bilim, Tanrı ve her şeyden önemlisi Rusya hakkında konuşur. Ülkesine âşık, Rusya’nın önünde büyük bir gelecek bulunduğunu öngören bir vatanseverdir. Konuşmalarında dilbazlık yoktur, üslubunun güzelliğiyle ön plana çıkmaz; fakat öğrencilerinin ruhlarına nasıl sesleneceğini, kalplerine nasıl dokunacağını bilmektedir. Şiirde sözkonusu mahkûm, hükümlülerin hürmet ve sevgisiyle sarmalanmış halde ölür. Hastalığı boyunca ona büyük bir adanmışlıkla bakarlar; bir tür sedye yaparlar, temiz hava alıp çok sevdiği güneşi görebilmesi için onu her gün hapishane bahçesine çıkarırlar. Ölümünden sonra mezarı o bölgede yaşayan insanlar için bir hac mekânı haline gelir.
Babam Sibirya’dan döndüğünde Nekrasov ona şiiri gösterip şöyle demiştir: “Bu şiirdeki kahraman sensin.” Dostoyevski bu sözler karşısında çok duygulanmıştı; şiiri çok beğenmişti, fakat edebiyat çevresinden arkadaşları ona Nekrasov’un kendisini gerçeğe sadık kalarak anlatıp anlatmadığını sorduklarında gülümseyerek şöyle demiştir: “Ah hayır, benim önemimi abartmış. Tam aksine, asıl ben hükümlülerin öğrencisiydim.”
Nekrasov’un mu yoksa Dostoyevski’nin mi haklı olduğunu söylemek güç. Bu şiir şairane bir hayalden ibaret olabilir, bununla birlikte Nekrasov’un babam hakkındaki düşüncelerini ortaya koymaktadır. Nekrasov, tıpkı “Zavallı” şiirinde yaptığı gibi ne zaman Dostoyevski’den bahsetse, babamın edebiyat çevresindeki rakiplerinin alçakça karalamalarının hepsinin intikamını alır. Nikolay Strahov dışında Dostoyevski’nin yaşamöyküsünü yazan Rus yazarların, İnsancıklar’ın başarısının ardından genç yazarlar tarafından uydurulan aşağılık iftiraları gerçeğe son derece bağlı kalarak aktarmış olmalarına rağmen hiçbirinin Nekrasov’un şiirinden bahsetmemiş olması ilginçtir. Ne var ki Dostoyevski’nin bu şiirin kahramanı olduğunu bilmiyor olamazlar, zira Dostoyevski bu konuyla ilgili olarak Nekrasov’la arasında geçen konuşmayı bizzat Bir Yazarın Günlüğü’nde kayda düşmüştür. Neredeyse şairin, roman yazarıyla ilgili görüşlerini halktan gizlemeyi tercih etmişler gibi görünmektedir.
Hükümlülerin Dostoyevski’ye Öğrettikleri
Dostoyevski’nin, mahkûmlardan “öğretmenlerim” diye bahsetmesinin bazı nedenleri vardı. Hakikaten de ona, onun için öğrenmesi her şeyden daha önemli olan bir şeyi, güzel ve cömert Rusya’mızı tanımayı ve sevmeyi öğretmişlerdi. Kendini, hayatında ilk kez gerçek bir ulusal merkezde bulduğunda kalbinde annesinin kanının çok daha fazla ve çok daha yüksek sesle konuştuğunu hissetmişti. Ülkemizin gerçek gücü olan Rus cazibesini fark etmeye başlamıştı. Rusya, düşmanlarını ateş ve kılıçla fethetmemiştir; engin Rus İmparatorluğu’nu inşa eden şey Rusya’nın kalbidir. Ordumuz zayıftır, zavallı askerlerimiz sık sık mağlup olur; fakat geçtikleri her yerde ölümsüz anılar bırakırlar. Yenilenleri ezmek yerine onlarla kardeşlik bağı kurar, onlara kalplerini açar, yoldaşlarıymış gibi davranırlar; bu cömertlikten etkilenen yenilenler ise onları asla unutmazlar. “Rus bayrağı bir yerde dalgalandı mı orada baki kalır,” deriz Rusya’da. Yurttaşlarım cazibelerinin bilincindedirler.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.
1
Rus köylüsü. (ç.n.)
2
Bu imrenme Dinyeper kıyılarında yaşayan, Ukraynalıların ve Rusların atası olan Slavların kendileri adına Norman prenslerinin onları yönetmesini arzulamalarına yol açmıştı. Prens Rurik’e Kiev Büyük Düklüğü’nün tacını sunmak için bir heyet gönderdiler. Muhtemelen Litvanya’nın bir bölgesini yönetmekte olan bir Norman prensinin kardeşi ya da küçük oğlu olan Rurik tacı kabul ederek Norman maiyetiyle birlikte Kiev’e geçti. Rurik’in soyundan gelenler ilk başta Büyük Dük, sonraları ise Çar sıfatıyla on yedinci yüzyıla dek Rusya’da hüküm sürdüler. Rurik soyundan gelenlerin sonuncusu Moskova’da öldüğü zaman Rusya bir anarşi döneminden geçti; ta ki boyarlar Litvanya kökenli, yani son derece Normanlaşmış bir Slav aileye mensup Mihail Romanov’u Çar seçinceye kadar. Romanovlar birkaç yüzyıl boyunca sırayla hüküm sürdüler, Rus halkı tarafından sevilip saygı gördüler. Rus milletinin iki kez Normanları ya da Normanlaşmış Slavları prens olarak seçmiş olduğu gerçeği, yurttaşlarımın kavgacı СКАЧАТЬ
48
Prens Mışkin’i betimlerken Dostoyevski onun çok zayıf olduğunu, hasta gibi göründüğünü saçının ise neredeyse beyaz denilebilecek kadar sarı olduğunu söyler.