Dostoyevski'nin hayatı. Любовь Федоровна Достоевская
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Dostoyevski'nin hayatı - Любовь Федоровна Достоевская страница 13

Название: Dostoyevski'nin hayatı

Автор: Любовь Федоровна Достоевская

Издательство: Maya Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-8068-05-4

isbn:

СКАЧАТЬ herhangi bir kaza yaşanır korkusuyla askerlerin tüfeklerinin dolu bile olmadığı, Saray’dan gelmiş olması gereken ulağın ise kumpasçılar henüz oraya gelmeden önce orada bulunduğu belirtilmektedir. Tüm bunlar şüphesiz ki doğrudur; gelgelelim talihsiz gençler bunlardan haberdar değildi ve ölmeye hazırlanıyorlardı. Eğer I. Nikolay daha zarif bir yaradılışta olsaydı kumpasçıları vurmanın onların böyle bir acıya katlanmak zorunda kalmalarından çok daha cömert bir davranış olacağını anlardı. Gelgelelim İmparator döneminin gereklerine uygun davranmıştı, dedelerimiz sahte duygusallık dolu sahnelere bayılırdı. Hiç şüphe yok ki Nikolay, genç adamlara yaşamlarını idam için kurulan iskelede geri vererek onlara büyük bir mutluluk bahşettiğini düşünmekteydi. Fakat onlardan pek azı bu mutluluğu hissedebildi, kimileri aklını kaçırdı, diğerleri ise genç yaşta öldü. Eğer bu acımasız jest olmasaydı belki de babamın epilepsisi asla böyle korkunç bir hal almayacaktı.

      Petraşevski Kumpası

      Dostoyevski ne kadar hasta ve zayıf düşmüş olsa da idam iskelesine cesurca çıkmış, ölümle yiğitçe yüzleşmişti. Bize o an hissettiği tek şeyin, hazırlıksız bir şekilde Tanrı’nın huzuruna çıkacak olmasından kaynaklanan mistik bir korku olduğunu söylemişti. İdam iskelesinin etrafında toplanan arkadaşları da onun sakin ve ağırbaşlı olduğunu söylüyorlar. Babam o an hissettiklerini Budala’da betimlemiştir. Burada ölüme mahkûm edilen birinin acısını resmetse de cezasının tecilini öğrendiğinde hissettiği sevince dair hiçbir şey anlatmaz bize. Hayvani neşenin ilk hücumu sona erdiğinde kendisiyle oynandığı ve çok zalimce işkence edildiği düşüncesiyle büyük bir acı, engin bir öfke duymuş olması muhtemeldir. Gözünü çoktan göğe yükselmeye dikmiş olan saf ruhu muhtemelen dünyaya geri dönmek ve hepimizin çırpınmakta olduğu çamura bir kez daha saplanmak zorunda kalmaktan yeis duymuştu.

      Babam kaleye geri döndü. Birkaç gün sonra bir polis memurunun eşliğinde Sibirya’ya gitti. Petersburg’tan Noel akşamı ayrılmıştı. Bir kızağın içinde başkent sokaklarından geçerken evlerin aydınlatılmış pencerelerine baktı ve kendine şöyle dedi: “Şimdi ağabeyim Mihail’in evinde Noel ağacını ışıklandırıyorlardır. Yeğenlerim ağaca hayranlıkla bakıyor, etrafında gülüyor, dans ediyor ama ben onların yanında değilim. Onları tekrar görebilecek miyim, Tanrı bilir!” Dostoyevski bu soğuk kalpli şehri arkasında bırakırken kederli zihninde yalnızca yeğenleri vardı.

      Sibirya’ya ulaştıktan sonraki mola yerlerinin ilkinde iki hanımefendi babamı ziyaret etti. Bunlar, yeni gelen siyasi mahkûmlarla, onları rahatlatacak birkaç söz söylemek ve birer hükümlü olarak onları bekleyen yaşamla ilgili bazı tavsiyeler vermek üzere tanışmayı kendilerine görev edinen “Aralıkçılar”ın eşleriydi.44 Babama bir İncil vermişlerdi, hapishaneye kabul edilen tek kitap buydu. Kadınlardan biri, polis memurunun sırtının dönük olduğu bir andan yararlanıp babamla Fransızca konuşarak ona yalnız kaldığında kitabı dikkatle incelemesini söyledi. Babam, İncil’in iki yaprağı arasına sıkıştırılmış 25 rublelik bir kâğıt para buldu. Bu parayla kendine küçük bir çarşaf, sabun, zahmetli yolculuğunu biraz iyileştirmek için tütün ve beyaz ekmek aldı. Sürgünde geçirdiği süre boyunca başka hiç parası olmadı. Kardeşleri, teyzesi ve arkadaşları, işlediği suç ve çarptırıldığı ceza nedeniyle korkuya kapılarak onu son derece alçak bir şekilde terk etmişti.

      Hapishane Yaşamı

      Bir insan yerinden yurdundan edilip de yıllarını yabancı bir dünyada, kaba halleri ve eğitimsizlikleriyle onu üzecek insanlarla birlikte geçirmeye mecbur bırakıldığında, duyarlılıklarına gelebilecek en büyük zararlardan kaçınmasını sağlayacak bir plan düşünür, bir tavır takınır, belli bir davranış biçimi üzerine kafa yorar. Bazıları rahat bırakılacaklarını ümit ederek kendini sessizlik ve kibir içinde emniyete alır, diğerleri ise dalkavuklaşıp en aşağılık şekilde yaltaklanarak güven satın almaya çalışır. Yıllarca hapiste etrafına korku salan, kaybedecek bir şeyleri olmayan, hiçbir şeyden korkmayan, her şeyi yapabilecek bir grup suçlunun arasında yaşamaya mahkûm edilen Dostoyevski ise çok farklı bir tutum tercihinde bulundu; bir tür Hıristiyan kardeşliği üslubu geliştirdi. Bu onun için yeni bir şey değildi, henüz bir çocukken babasının özel bahçesindeki demir kapıya yaklaşıp cezalandırılmayı göze alarak hastanedeki yoksul hastalarla sohbet ederken, yine Darovoye’nin köylü-serfleriyle konuşurken ve tarlada çalışan zavallı kadınlara yardım ederek onların sevgilerini kazanmaya çalışırken bunu öğrenmişti. Daha sonraları başkentin küçük kafelerinde ve içki dükkânlarında Petersburglu yoksulları incelediği, onlarla bilardo oynadığı, kalplerinde yatan sırları ortaya çıkarmaya çalıştığı sırada onlara istedikleri içecekleri ısmarlarken o kardeşçe üslubu takınmıştı. Dostoyevski iyi kesimli ceketleri, modaya uygun kravatları, boş kafaları, kansız kalpleri ve renksiz ruhlarıyla kibar insanların doldurduğu zarif konuk salonlarını sık sık ziyaret ederek asla iyi bir yazar olamayacağının farkına varmıştı. Tüm yazarlar, acılarını boş laftan örülmüş peçelerin ardına saklama sanatını hiç öğrenmemiş olan basit ruhlara sırtlarını yaslar. Yasnaya Polyanalı köylüler, Tolstoy’a Moskovalı arkadaşlarının öğretebileceğinden çok daha fazla şey öğretmiştir. Av gezilerinde Turgenyev’e eşlik eden köylüler, kendisine Avrupalı arkadaşlarından daha çok özgün fikir vermişlerdir. Dostoyevski de sırtını yoksul halka yaslamış, çocukluğundan itibaren içgüdüsel olarak onlara erişmenin yollarını aramıştır. Halihazırda belli düzeyde edinmiş olduğu bu teknik ona en büyük hizmeti Sibirya’dayken sağlayacaktı.

      Dostoyevski kendini mahkûm arkadaşlarına nasıl sevdirdiğini bizden saklamamıştır. Budala romanında, attığı ilk adımları ayrıntılı olarak anlatır. Avrupa kültürüne sahip çok köklü bir aileden gelen Prens Mışkin, soğuk bir kış gününde seyahat etmektedir. Kendisi bir Rus olmasına rağmen tüm gençliğini İsviçre’de geçirmiştir, anavatanı hakkında pek az şey bilmektedir. Rusya son derece ilgisini çekmekte, onu cezbetmektedir; Rusya’nın ruhuna inmeyi, sırlarını keşfetmeyi arzulamaktadır. Prens yoksul olduğundan üçüncü mevkide seyahat eder. Züppe değildir; kaba, sıradan yol arkadaşları onda tiksinti uyandırmaz. Bunlar gördüğü ilk gerçek Ruslardır; İsviçre’de yalnızca Avrupalıları taklit eden aydınlarla ve adına Rusça dedikleri korkunç bir aksanla konuşan ve ulusumuzun kutsal hayallerinin temsilcileriymiş gibi davranan siyasi mültecilerle tanışmıştır. Prens Mışkin o âna dek yalnızca kopyalar ve karikatürlerle karşılaşmış olduğunu fark eder, en sonunda asıl Rusları tanımaya can atmaktadır. Üçüncü mevkideki arkadaşlarına sempatiyle bakarak onlarla muhabbete girmesini sağlayacak ilk cümleyi bekler. Yol arkadaşlarından biri onu merakla gözlemlemektedir, daha önce böyle bir kuşu bu kadar yakından görmemişlerdir. Prens’in kibar davranışları ve Avrupai kıyafeti onlara saçma görünmektedir. Belki onunla eğlenirler diye alay etmek üzere kendisiyle sohbet etmeye başlarlar. Prens’in söylediği ilk sözlere kaba bir şekilde güler, birbirlerini dürterler; fakat Prens konuşmaya devam ettikçe, yavaş yavaş gülmeye son verirler. Büyüleyici nezaketi, züppelikten uzak hali, sanki onlar kendi eşitiymiş, kendi dünyasından birileriymiş gibi masumane bir davranış sergilemesi bu insanların eşine ender rastlanan ilginç bir yaratığın (gerçek bir Hıristiyan’ın) huzurunda bulunduklarını fark etmelerini sağlamıştır. Genç Rogojin sözkonusu Hıristiyan kibarlığının çekimini hissediyor, yüreğinde yatan sırları kendisini çok büyük bir ilgiyle dinleyen bu seçkin yabancıya bir an önce açmak istiyordu. Rogojin okuma yazma bilmiyor olmasına karşın çok zeki biridir, Prens Mışkin’in СКАЧАТЬ



<p>44</p>

I. Nikolay’ın hükümdarlığının başlarında ona karşı kurulan siyasi kumpasa karışan kişiler. Otokratik yönetimi devirme girişimlerini aralık ayında gerçekleştirmişlerdi, bu nedenle isimleri “Aralıkçılar”dı. Cezalarını çekecekleri yere gönderilmiş, eşleri de onların peşinden gitmişti. Kadınlar, Petraşevski kumpası döneminde cezalarını çoktan tamamlamış olan, fakat hâlâ Sibirya’da polis gözetiminde kalmaları gereken kocalarından daha özgürdüler. Aralıkçılar, Rusya’da bir aristokrat cumhuriyet ilan etmeyi ve iktidarı soylular birliği mensupları arasında bölüştürmeyi istemişlerdi. Soylular, Aralıkçılar’a her zaman derin bir saygı beslemiş, onları şehit olarak görmüşlerdir.