Beşinci Kadın. Хеннинг Манкелль
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Beşinci Kadın - Хеннинг Манкелль страница 30

Название: Beşinci Kadın

Автор: Хеннинг Манкелль

Издательство: Ayrıksı Kitap

Жанр:

Серия: Kurt Wallander

isbn: 978-605-71714-8-1

isbn:

СКАЧАТЬ okumayı sürdürdü. Göz doktoruna gitmediği için şimdi çok pişmandı. Berggren ayda yaklaşık on kişiyi öldürdüğünü yazmıştı. Yedi ay savaştıktan sonra da hastalanmış ve uçakla Léopoldville’deki hastaneye gönderilmişti. Dizanteri tanısı konulmuş ve haftalarca hastanede yatması gerekmişti. Hastanede kaldığı süre içinde günlüğüne hiçbir şey yazmamıştı. O güne kadar da İsveç’te oto tamircisi olmak yerine katıldığı bu savaşta elliden fazla insanı öldürmüştü. Berggren iyileşince birliğine dönmüştü. Bir ay sonra da Omerutu’daydılar. Büyük kaya parçasının önünde O’Banion ve Marchand’la birlikte fotoğraf çektirmişti. Wallander fotoğrafı alıp mutfak penceresine yaklaşarak bir kez daha dikkatle baktı. Üç hafta sonra da pusuya düşürülmüşler ve O’Banion öldürülmüştü. Geri çekilmeye zorlanmışlardı. Wallander, Berggren’in içindeki korkuyu hissetmeye çalıştı. Berggren’in korktuğundan emindi ama günlüğüne bu duygusuyla ilgili hiçbir şey yazmamıştı. Yalnızca ölülerini gömüp mezarlarına tahta haçlar diktiklerini yazmakla yetinmişti. Bu arada savaş tüm acımasızlığıyla sürüyordu. Bir keresinde nişan tahtası olarak maymunları kullandıklarını yazmıştı Berggren. Bir başka kez ise nehrin kıyısındaki timsah yumurtalarını toplamışlardı. Berggren’in birikimleri 30.000 krona yaklaşıyordu.

      1961 yazındaysa her şey birdenbire sona ermişti. Berggren birden günlük tutmaktan vazgeçmişti. Wallander, onun bu savaşın sonsuza değin süreceğini düşündüğünden emindi. Günlüğünün son sayfalarında ışıklarını söndürmüş bir kargo uçağıyla gece yarısı ülkeden nasıl kaçtıklarını yazmıştı. Uçak aprondan havalanırken motorlardan biri titremeye başlamıştı. Günlük sanki Berggren yazmaktan sıkılmışçasına ya da artık yazacak bir şeyi kalmamışçasına işte tam bu noktada sona eriyordu. Wallander uçağın nereye gittiğini öğrenememişti. Berggren karanlık Afrika gecesinde bir yerlere doğru uçup gitmişti.

      Wallander gerinerek balkona çıktı. Saat beş olmuştu. Hava bulutlanmıştı. Bu günlük kesik kafayla birlikte neden Eriksson’un kasasındaydı? Berggren eğer hâlâ hayattaysa 50 yaşlarında olmalıydı. Balkonda duran Wallander birden ürperdi. İçeri girip kanepeye oturdu. Gözleri acıyordu. Berggren günlüğünü kimin için tutmuştu? Kendisi için mi yoksa başka biri için mi?

      Afrika’da savaşa paralı asker olarak katılan bir delikanlı günlük tutmuştu. Olayları ayrıntılarıyla yazmıştı ama bazı açılardan da yazdıklarında yapay bir hava hissediliyordu. Wallander’in satır aralarında okuyamadığı bir şeyler eksikti.

      Höglund zili çalıncaya değin bunun ne olduğunu çözememişti. Genç kadını kapının önünde görmesiyle anlaması bir olmuştu. Günlükte erkeklerin dünyasından söz ediliyordu. Berggren’in anlattığı kadınlar ya ölmüşler ya da panik içinde kaçmışlardı. Çok tatlı ama çok da uzun boylu Irene dışında hiçbir kadından söz etmemişti. İzinli olduğunda barlara gidip nasıl sarhoş olduğunu ve barlarda çıkan kavgalara nasıl karıştığını yazmıştı ama kesinlikle kadınlardan söz etmemişti. Wallander bunun önemli olduğunu düşünmekten kendini alamıyordu. Berggren, Afrika’ya gittiğinde gençti. Savaş ona göre bir serüvendi. Delikanlıların dünyasında kadınlar serüvenin önemli bir bölümünü oluştururlardı. Wallander merak etmeye başlamıştı ama şimdilik bu düşüncelerini kendine saklamaya karar verdi.

      Höglund, Nyberg’in adli tıp teknisyenlerinden biriyle Runfeldt’in evine gittiğini haber vermeye gelmişti. Sonuç olumsuzdu. Runfeldt’in neden dinleme cihazı sipariş ettiğini açıklayabilecek bir şey bulamamışlardı.

      “Gösta Runfeldt’in dünyasında yalnızca orkideler var,” dedi Höglund. “Onun çok yalnız bir dul olduğu izlenimini edindim.”

      “Karısı boğulmuş galiba,” dedi Wallander.

      “Çok güzel bir kadınmış,” dedi Höglund. “Düğün fotoğraflarını gördüm.”

      “Kadına ne olduğunu öğrenmemizde belki de yarar var,” dedi Wallander.

      “Martinson’la Svedberg çocuklarıyla bağlantı kurmaya çalışıyorlar.”

      Wallander az önce Martinson’la telefonda konuşmuştu. Runfeldt’in kızıyla bağlantı kurmuştu bile. Babasının kaybolabileceği düşüncesine çok şaşırmış ve çok endişelenmişti. Babasının Nairobi’ye gittiğini sanıyordu.

      “Bunlardan bir sonuç çıkarmamız olası değil,” dedi. “Svedberg oğluyla konuştuktan sonra beni arayacak. Runfeldt’in oğlu Hälsingland’da telefonu olmayan bir çiftlikteymiş.”

      Pazar günü öğleden sonra erkenden soruşturma ekibini toplantıya çağırmaya karar verdiler. Bununla ilgili düzenlemelerle Höglund ilgilenecekti. Wallander daha sonra genç kadına günlükten söz etti.

      “Berggren,” dedi Höglund, Wallander sözlerini bitirdiğinde. “Olabilir mi?”

      “Bilmiyorum ama gençliğinde para için adam öldürmüş,” dedi Wallander. “Günlük, korku filmi gibi. Belki de şimdilerde, yaptıklarının bedelini ödemekten korkarak sürdürüyordur yaşamını.”

      “Onu bulmalıyız,” dedi Höglund. “Ama nereden başlayacağımıza karar vermeliyiz.”

      “Günlük Eriksson’un kasasındaydı,” dedi Wallander. “Bu şimdilik elimizdeki tek somut delil ama buna saplanıp kalmadan diğer delilleri aramayı sürdürmeliyiz.”

      “Bunun olanaksız olduğunu sen de biliyorsun,” dedi Höglund. “Bir ipucu bulunca bunun tüm araştırmaya şekil verdiğini sen de biliyorsun.”

      “Her şeye karşın yine de yanılabileceğimizi hatırlatmaya çalışıyorum.”

      Telefon çaldığında Höglund kapıdan çıkmak üzereydi. Runfeldt’in oğluna ulaşmayı başaran Svedberg arıyordu.

      “Oğlu deliye döndü,” dedi. “Hemen bir uçağa atlayıp buraya gelmek istedi.”

      “Babasından en son ne zaman haber almış?”

      “Nairobi’ye gideceği günden birkaç gün önce. Her şey olağanmış. Oğluna bakarsan babası bu yolculuğu iple çekiyormuş.”

      Soruşturma ekibinin toplantısını söylemesi için telefonu Höglund’a uzattı. Wallander, Svedberg için yazılmış notu Höglund telefonu kapatınca anımsadı. Ystad Hastanesi’nin doğum koğuşunda garip davranışları olan bir kadınla ilgili bir nottu bu.

      Höglund eve, çocuklarının yanına gitti. Wallander yalnız kalınca babasını aradı. Pazar sabahı görüşmeyi kararlaştırdılar. Babasının eski fotoğraf makinesiyle Roma’da çektiği fotoğraflar gelmişti.

      Wallander cumartesi akşamının kalan bölümünü Eriksson cinayetinin özetini çıkarmakla geçirdi. Bu konuda çalışırken bir yandan da Runfeldt’in ortadan kayboluşunu düşünüyordu. Kendisini tedirgin, huzursuz hissediyor ve konsantre olmakta zorlanıyordu. İçindeki tedirginlik sürekli artıyordu. Bu duygudan arınamıyordu. Akşam saat dokuzda artık düşünemeyecek denli yorgun hissetti kendini. Not defterini bir kenara fırlatıp kızı Linda’ya telefon etti. Telefon çaldı, çaldı ama açan olmadı. Linda evde yoktu. Üstüne kalın bir ceket geçirip meydandaki Çin restoranına gitti. СКАЧАТЬ