Beşinci Kadın. Хеннинг Манкелль
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Beşinci Kadın - Хеннинг Манкелль страница 29

Название: Beşinci Kadın

Автор: Хеннинг Манкелль

Издательство: Ayrıksı Kitap

Жанр:

Серия: Kurt Wallander

isbn: 978-605-71714-8-1

isbn:

СКАЧАТЬ giren kişinin kasayı bulması kolay değildi, diye geçirdi içinden. Kasanın içindekilerin yine bunlar olduğunu varsayalım şimdi, diye düşündü. Hırsız belki de bunları arıyordu. Kasayı bulamayınca da çekip gitmişti ve bir yıl sonra da Eriksson öldürülmüştü.

      Ama bu düşünceyle yola çıktığında iki olay arasında nasıl bir bağ bulacaktı? Eriksson’un ölümünden sonra kasayı bizler bulamasaydık büyük olasılıkla avukatı bulacaktı.

      Yine de başka bir şey olmalıydı. Bir ipucu.

      Bir kez daha fotoğrafa baktı. Adamlar gülümsüyordu. Otuz yıldan beri bu fotoğrafta gülümsüyorlardı. Fotoğrafı Eriksson çekmiş olabilir miydi? Ama Eriksson; Ystad, Tomelilla ve Sjöbo’da araba satıp durmuştu. Afrika savaşına gitmemişti. Yoksa gitmiş miydi?

      Wallander masadaki günlüğe düşünceli bir şekilde baktı. Fotoğrafı ceketinin cebine attı, günlüğü aldı ve banyoda teknisyenlerden biriyle çalışan Nyberg’in yanına gitti.

      “Bu günlüğü alıyorum. Cep takvimlerini bıraktım.”

      “O günlükte bir şeyler bulacağına inanıyor musun?” diye sordu Nyberg.

      “Evet,” diye karşılık verdi Wallander. “Beni arayan olursa evde olacağımı söyle.”

      Bahçeye çıktığında polislerin olay yerindeki kordonu kaldırmaya başladığını gördü. Hendeği örten muşambayı kaldırmışlardı bile.

      Bir saat sonra mutfağındaki masada oturuyordu. Günlüğü açtı.

      İlk yazı 20 Kasım 1960 tarihliydi.

      10

      Wallander’in Harald Berggren’in günlüğünü baştan sona okuması altı saat sürmüştü. Tabii kesintilerle birlikte. Telefon susmak bilmiyordu. Wallander telefon konuşmalarını mümkün olduğunca kısa kesmeye çalışmıştı. Günlük o güne değin okuduğu en büyüleyici ama aynı zamanda da en ürkütücü şeydi. Bir insan yaşamının birkaç yılını içeriyordu. Wallander için bu bambaşka bir dünyaya girmek gibiydi. Harald Berggren her kimse, dil uzmanı olmadığı ortada olmasına ve duygularını abartılı ifade etmesine karşın yine de deneyimlerini anlatış türü ve yaşadıkları ilginçti. Wallander günlükte yazılanların Eriksson’un başına gelenleri anlamaları açısından yol gösterici nitelikte olduğunu düşünüyordu. Bu düşüncelerine karşın içinden bir ses bu yolu izlemelerinin yanlış olacağını söylüyordu. Wallander yaşanılanların büyük bir kısmının hem beklenilen hem de beklenilmeyen şeyler olduğunu biliyordu. Burada önemli olan insanın bağlantıları doğru yorumlamasıydı. Ayrıca hiçbir cinayet soruşturması bir diğerine benzemezdi, yalnızca yüzeysel bazı benzerlikleri olduğu sanılırdı.

      Bu bir savaş günlüğüydü. Wallander günlüğü okumayı sürdürdükçe fotoğraftaki diğer iki erkeğin adını da öğrendi ama günlüğün sonuna geldiğinde yine de hangisinin hangisi olduğunu tam olarak çıkaramamıştı. Harald Berggren’in yanındaki erkeklerden biri İrlandalı Terry O’Banion, diğeriyse Fransız Simon Marchand’dı. Fotoğraf Raul adında biri tarafından çekilmişti. Afrika’daki savaşta bir yıldan daha uzun süredir paralı asker olarak görev yapıyorlardı. Günlüğün ilk sayfalarında Harald Berggren Stockholm’deyken paralı askerlerin gizli dünyasıyla Brüksel’deki bir kafe aracılığıyla bağlantı kurulacağını öğrendiği yazıyordu. Paralı askerlik konusunu ilk kez 1958 yılının Noel zamanı duymuştu ama neden paralı askerlik yapmaya karar verdiğini açıklamamıştı. Berggren ne geçmişinden ne de ailesinden söz ediyordu günlüğünde. Anılarını yazmaya birdenbire karar vermiş gibiydi. Günlüğü yazmaya başladığında 23 yaşında olduğu ve 15 yıl önce Hitler’in bozguna uğramasıyla sona eren savaşa çok üzüldüğü kesin olarak anlaşılıyordu.

      Wallander bu noktada durdu. Bunlar Berggren’in kendi sözcükleriydi: Çok üzüldüm. Wallander o bölümü bir kez daha okudu: Hain generalleri tarafından bozguna uğratılan Hitler’e çok üzüldüm. Bu çok üzüldüm sözcüğü Berggren’le ilgili önemli bir ipucu verir nitelikteydi. Berggren burada acaba siyasi bir inançtan mı söz ediyordu? Yoksa bu günlüğün sahibi aklını yitirmiş biri miydi? Wallander bunların doğruluğuna ilişkin herhangi bir ipucu yakalayamamıştı. Berggren de zaten daha sonra Hitler’den bir daha hiç söz etmemişti. 1960 Haziran’ında İsveç’ten trenle ayrılarak Tivoli’ye gitmek için bir gün Kopenhag’da kalmıştı. Orada Irene adında bir kızla dans etmişti. Kızın çok sevimli ama çok uzun boylu olduğunu yazmıştı günlüğüne. Ertesi gün de Hamburg’a geçmişti. Bir sonraki günse yani 12 Haziran 1960’ta Brüksel’deydi. Bir ay sonra hedefine ulaşmış, paralı asker olarak yazılmıştı. Gurur dolu bir havayla artık bir maaşı olduğunu ve savaşa gideceğini yazmıştı günlüğüne. Bunları aslında çok daha sonraları, 20 Kasım 1960’da yazmıştı. O sırada artık Afrika’daydı. Günlüğüne ilk yazdıkları, aynı zamanda en uzun hikâyesi Afrika’ya nasıl gittiğine ilişkindi. Wallander atlasını çıkarıp Berggren’in sözünü ettiği Omerutu adındaki yere baktı. Haritada böyle bir yer adı yoktu ama günlüğü okumayı sürdürürken haritayı kaldırmamıştı. Terry O’Banion ve Simon Marchand’la birlikte Berggren yalnızca paralı askerlerden oluşan bir savaş takımına katılmıştı. Berggren’in hakkında fazla bir şey yazmadığı takım liderinden yalnızca Sam diye söz ediyordu. Berggren’in savaşın sona ermesine aldırmadığı anlaşılıyordu. Wallander o günlerde Belçika Kongosu’nda olan bitenlerle ilgili pek bir şey bilmiyordu. Berggren de paralı bir asker olarak rütbesini açıklamamıştı. Yalnızca özgürlük için savaştıklarını yazmakla yetinmişti. Kimin özgürlüğünden söz ettiği belli değildi. Eğer İsveçli BM askerleriyle kendisini bir çarpışma içinde bulursa silahını kullanma konusunda kesinlikle tereddüt etmeyeceğini belirtmişti. Berggren maaşını her alışını da günlüğüne yazmaya özen göstermişti. Her ayın sonunda kaç para aldığı, ne kadar harcadığı ve ne kadar biriktirdiği gibi basit hesaplar yapmıştı. Ayrıca ele geçirdiği her ganimeti de bir liste şeklinde defterine geçirmişti. Berggren paralı askerlerin terk edilmiş ve yanmış bir çiftliğe gelişlerini ve orada Belçikalı çiftlik sahibiyle karısının yanık cesetlerini nasıl bulduklarını da yazmıştı. Cesetler yataklarına el ve ayaklarından bağlıydı. Evdeki koku korkunç olmasına karşın paralı askerler yine de evi baştan sona aramış, pırlanta ve altın takılar bulmuşlardı. Daha sonra bu takıları Lübnanlı bir kuyumcuya götürmüşler ve takıların 20.000 İsveç kronundan daha fazla ettiğini öğrenmişlerdi. Berggren elde edilen para iyi olduğundan savaşın bir sakıncası olmadığını yazmıştı. Günlüğün yalnızca bir bölümünde Berggren kendisine, araba tamircisi olarak eğer İsveç’te kalsa bu parayı kazanabilir miydi, diye sormuş ve kazanamayacağına karar vermişti. İsveç’teki yaşam tarzını sürdürerek aynı noktaya gelmesi olanaksızdı. Büyük bir istekle savaşa olan katkısını sürdürmeye devam etmişti.

      Ay sonları hesaplarının yanı sıra Berggren diğer konuları da düzenli bir şekilde günlüğüne yazmayı sürdürmüştü. Birçok kişiyi öldürmüştü. Cesetlerin sayılarını ve öldürdüğü günleri belirtmişti. Öldürdüğü kişilerin kadın, erkek ya da çocuk olduklarını yazmış, cesetleri yakından inceleme fırsatını ele geçirdiğinde de kurşunun nereye saplandığını yazmaya özen göstermişti. Wallander günlüğün bu bölümlerini öfke ve nefret içinde okudu. Berggren’in söz konusu bu savaşla СКАЧАТЬ