Название: Beşinci Kadın
Автор: Хеннинг Манкелль
Издательство: Ayrıksı Kitap
Серия: Kurt Wallander
isbn: 978-605-71714-8-1
isbn:
“Buraya gel,” diye seslendi Wallander. “Gel de şuna bir bak.”
9
Gösta Runfeldt’in verdiği siparişe baktılar. Wallander’e göre siparişi kablolardan ve küçük siyah kutulardan oluşan bir hurdaydı. Gösta’nın bunları nerede ve nasıl kullanacağını merak etmişti. Oysa Martinson’a göre Runfeldt’in ne sipariş verdiği açık seçik ortadaydı.
“Bu, çok ayrıntılı ve profesyonel bir dinleme cihazı,” dedi kutulardan birine bakarak.
Wallander ona kuşku dolu bir bakış fırlattı.
“Borås’ta postayla böyle bir sipariş verilebiliyor mu?” diye sordu.
“Postayla istediğin her şeyi sipariş edebilirsin,” diye karşılık verdi Martinson. “İçinde yaşadığımız dünyanın bir gerçeği ama yasal olup olmadığı ayrı bir konu. Bu tür bir cihazın ithalatı yasalara bağlı.”
Paketin içindekileri Wallander’in masasına boşalttılar. Kutuda dinleme cihazından başka şeyler de vardı. İçinden manyetik fırçayla demir tozu çıkan kutuya şaşkınlıkla baktılar. Runfeldt parmak izi konusuyla ilgileniyordu.
“Ne düşünüyorsun?” diye sordu Wallander.
Martinson başını hayretle salladı. “Çok garip.”
“Bir çiçekçinin dinleme cihazıyla ne işi olabilir? Lale soğanı işinde rakiplerini mi gizli gizli dinlemeyi planlıyordu acaba?”
“Parmak izi konusu bence çok daha garip.”
Wallander kaşlarını çattı. Bu cihaz oldukça pahalıydı. Cihazı satan firmanın adı Secur’du ve Borås’ta Getängsvägen’deydi.
“Haydi onlara telefon edip Runfeldt’in başka şeyler satın alıp almadığını öğrenelim,” dedi Wallander.
“Müşterileri hakkında bilgi vermek isteyeceklerini sanmıyorum,” diye karşılık verdi Martinson. “Ayrıca bugün cumartesi.”
“24 saat açık sipariş hatları var,” dedi Wallander broşürü göstererek.
“Sipariş hatları büyük olasılıkla telesekretere bağlıdır,” dedi Martinson. “Bahçe aletlerimi ben de Borås’taki bir firmadan posta siparişiyle almıştım, 24 saat telefon başında oturan memurları yok onların.”
Wallander küçük mikrofonlardan birine baktı.
“Bunlar gerçekten de yasal olabilir mi?”
“Bunu sana az sonra söyleyebileceğimi sanıyorum,” dedi Martinson. “Bu tür şeyleri öğrenebileceğimiz bazı şeyler var odamda.”
Birkaç dakika sonra da elinde broşürlerle geri döndü.
“Emniyet Genel Müdürlüğü’nün enformasyon biriminden geldi,” dedi. “Yayınladıkları materyaller gerçekten de çok işe yarıyor.”
“Zamanım oldukça okuyorum,” dedi Wallander. “Ama bazen gereğinden fazla yayın yaptıklarını da düşünmüyor değilim.”
“Şuna bir bak: ‘Cinayet sorgulamalarında dinleme aracı kullanmak bazen işe yarar bir yöntem olabilir.’ Ama bu bizi ilgilendirmiyor. Şuna ne dersin: ‘Dinleme cihazlarına ilişkin bildiri!’”
Martinson broşürü karıştırmaya başladı, sonra birden durup yüksek sesle okudu.
“‘İsveç yasalarına göre dinleme cihazlarına sahip olmak, satışını yapmak veya kullanmak yasa dışıdır.’ Bu da büyük olasılıkla imal etmenin de yasak olduğu anlamına geliyor.”
“O zaman biz de Borås’taki meslektaşlarımızdan bu posta şiparişi konusuyla ilgilenmelerini rica edelim,” dedi Wallander. “Yasa dışı satışlar yaptıkları ve yasa dışı malları ithal ettikleri ortada.”
“Bu ülkede postayla sipariş işleri genellikle yasaldır,” dedi Martinson. “Ben sanayinin bundan kurtulmak istediğini düşünüyorum.”
“Borås’la bağlantı kur,” dedi Wallander. “Hemen.”
Runfeldt’in evine yaptığı ziyareti düşündü. Evde bu tür teknik bir ekipman bulamamıştı.
“Nyberg bu cihazı bir incelesin bakalım. Bu şimdilik yeterli olur sanıyorum ama yine de çok garip.”
Martinson da onun gibi düşünüyordu.
“Lödinge’ye gidiyorum,” dedi Wallander masadakileri yeniden kutuya koyarken.
“Yirmi yıldan daha uzun bir süre Holger Eriksson’un yanında çalışmış bir satış elemanının izini buldum,” dedi Martinson. “Yarım saat sonra onunla Svarte’de buluşacağım. Eriksson’un nasıl biri olduğuna ilişkin bir şeyler öğrenebilirim belki ondan.”
Danışmanın önünde ayrıldılar. Wallander, Runfeldt’in ekipman kutusunu kolunun altına sıkıştırmıştı. Ebba’nın masasının önünde durdu.
“Babam ne söyledi?” diye sordu.
“Zamanın olduğunda kendisini aramanı.”
Wallander birden tedirgin olmuştu.
“Sesi alaycı mıydı?”
Ebba ona sert bir tavırla baktı.
“Senin baban çok hoş biri. Mesleğine de büyük saygı duyuyor.”
Gerçeği bilen Wallander başını sallamakla yetindi. Ebba başıyla kutuları işaret etti.
“Posta masrafını ben kendi cebimden ödemek zorunda kaldım. O sırada kasada para yoktu.”
“Makbuzunu bana ver,” dedi Wallander. “Parayı pazartesi alsan olur mu?”
Ebba olur dercesine başını salladı. Wallander emniyetten çıktı. Yağmur durmuştu ve gökyüzü pırıl pırıldı. Güzel bir sonbahar günüydü. Wallander kutuyu arka koltuğa koyarak direksiyon başına geçip Ystad’dan çıktı. Güneşli hava karamsarlığını üstünden atmasını sağlamıştı ama kısa süre sonra kazığa çakılmış Eriksson’un cansız bedenini yeniden anımsadı. Runfeldt’in ortadan kaybolması onun da aynı kaderi paylaştığı anlamına gelmez, diyerek kendini rahatlatmaya çalıştı. Aslında Runfeldt’in dinleme cihazı sipariş etmesi onun bir şekilde hâlâ yaşadığının kanıtı da olabilirdi. Wallander bir an için onun intihar etmiş olabileceğini aklından geçirdi ama arabanın arka koltuğunda duran ekipmanı anımsayınca bu düşüncesinden СКАЧАТЬ