Название: Beşinci Kadın
Автор: Хеннинг Манкелль
Издательство: Ayrıksı Kitap
Серия: Kurt Wallander
isbn: 978-605-71714-8-1
isbn:
“Bunu nereden biliyorsunuz?”
“Faturalarını Handelsbanken aracılığıyla öderdi.”
Wallander başını onaylarcasına salladı. Not defterini kapattı. Başka sorusu yoktu. Artık Eriksson’un başına kötü bir şeyler geldiğinden emindi.
“Sizi arayacağım,” dedi Wallander ayağa kalkarken.
“Şimdi ne olacak?”
“Polis, işlemleri başlatacak.”
Dışarı çıktılar.
“Kalıp size yardım etmek isterim,” dedi Tyrén.
“Buna hiç gerek yok,” diye karşılık verdi Wallander. “Bunu kendi yöntemlerimizle hallederiz.”
Sven Tyrén bu sözlere karşı çıkmadı. Wallander yola koyulan kamyonun arkasından baktı. Bir süre tarlaların kenarında durup uzaktaki ağaçlıklı yola baktı. Ekin kargaları hâlâ tarlanın üstünde uçuşuyordu. Wallander cep telefonunu çıkarıp emniyetten Martinson’u aradı.
“Nasıl gidiyor?” diye sordu Martinson.
“Geniş bir araştırma başlatmalıyız,” dedi Wallander. “Adres Hansson’da var. Soruşturmanın bir an önce başlamasını istiyorum. Buraya köpekleri de gönder.”
Wallander telefonu kapatırken Martinson’un heyecanlı sesini duydu.
“Bir şey daha var. Holger Eriksson’la ilgili bir şey bulur muyuz, diye düşünüp araştırma yaptım ve bir şeyler bulduk.”
Wallander yağmurdan daha fazla ıslanmamak için bir ağacın altına sığınarak telefonu iyice kulağına yapıştırdı.
“Yaklaşık bir yıl önce adamın evine hırsız girmiş. Çiftliğin adı ‘İnziva’ değil mi?”
“Evet,” dedi Wallander. “Anlat bakalım.”
“19 Ekim 1993 günü konuyla ilgili bir tutanak yazılmış. Svedberg konuşmuş onunla. Ona bunu sorduğumda hatırlamadığını söyledi.”
“Başka?”
“Tutanak bana biraz garip geldi,” dedi Martinson duraksayarak.
“Ne demek istiyorsun?”
“Hiçbir şey çalınmamış ama Eriksson evine birinin girdiğinden emin olduğunu söylemiş.”
“Ne olmuş?”
“Konu kapanmış ama adamın ifadesi burada. İfadeyi de Holger Eriksson imzalamış.”
“İlginç,” dedi Wallander. “Bu konuyla daha sonra yakından ilgilenelim. Köpeklerin bir an önce buraya gelmelerini sağla.”
“Eriksson’un ifadesinde sana garip gelen bir şey olmadı mı?” diye sordu Martinson.
“Ne gibi?”
“Bu hiçbir şeyin çalınmadığı ikinci olay.”
Martinson haklıydı. Västra Vall Caddesi’ndeki çiçekçiden de hiçbir şey çalınmamıştı.
“Ama bunun dışında başka bir benzerlik yok,” dedi Wallander.
“Dükkân sahibi de kayıp,” dedi Martinson.
“Hayır, değil,” diye karşılık verdi Wallander. “Kenya’da. Ortadan kaybolmadı. Ancak Holger Eriksson’un kaybolduğu açıkça anlaşılıyor.”
Wallander telefonu kapattıktan sonra ceketinin yakasını kaldırıp garaja doğru gitti. Köpekler gelmeden organize bir şekilde araştırmalarına başlamaları doğru olmayacaktı. Bir süre sonra eve girdi. Mutfakta bir bardak su içti. Musluğu açarken borulardan ses gelmişti, bu da birkaç günden beri evde kimselerin olmadığının bir başka göstergesiydi. Suyunu içerken pencereden ekin kargalarına baktı. Bardağı tezgâhın üstüne koyup yeniden dışarı çıktı.
Yağmur olanca hızıyla yağıyordu. Kargalar bağrışıyordu. Wallander birden durdu. Ön kapının hemen arkasındaki duvarda duran boş dürbün kılıfı gelmişti aklına. Kargalara baktı. Az ileride, tepede bir kule vardı. Düşünmeye çalışarak kıpırdamadan durdu. Sonra da tarlanın kenarında ağır adımlarla yürümeye başladı. Lastik botları çamur içinde kalmıştı. Tarlanın ortasındaki yolu gördü. Yolun birkaç yüz metre ötedeki kulenin bulunduğu tepeye uzandığını fark etti. Yolu izlemeye koyuldu. Kargalar aşağı doğru uçuyor, gözden kayboluyor, sonra yeniden hızla yukarı uçuyordu. Orada bir hendek ya da bir çukur olmalıydı. Kuleye yaklaşıyordu. Kulenin geyik ya da yabani tavşan avında kullanılabileceğini düşündü. Tepenin altında, kulenin karşı tarafında ormanlık bir alan vardı. Büyük olasılıkla bu alan da Eriksson’undu. Birden önündeki hendeği fark etti. Hendeğin üstünde bir iki kalas vardı. Hendeğe iyice yaklaştığında kargaların çığlıkları da artmıştı. Kargalar pike yapıp uçuyordu. Wallander eğilip baktı.
Bir çığlık atarak bir adım geriledi. Ânında midesi bulanmıştı. Daha sonraları, bunun tüm yaşamı boyunca gördüğü en korkunç şeylerden biri olduğunu söyleyecekti. Mesleği süresince görmemeyi tercih edeceği pek çok şeyle karşılaşmıştı. Sağanak yağmurun altında sırılsıklam olmuş bir hâlde dururken neye baktığını önce tam olarak çıkaramadı. Gözlerinin önünde garip ve gerçeküstü bir şey vardı. Asla düşünemeyeceği bir şey. Kesin ve net olan tek şey, bunun bir ceset olduğuydu.
Kendini zorlayarak eğilip bir kez daha cesete bakmaya çalıştı. Hendek en az iki metre derinlikteydi. Dibine de birkaç tane kazık çakılmıştı. Bu kazıkların üstünde de bir adam asılı duruyordu. Kazığın sivri uçları cesedi delip geçmişti. Adam kazığa yüzükoyun çakılmıştı. Ekin kargaları adamın boynunu gagalıyordu. Wallander yerinde doğrulduğunda bacakları titriyordu. Uzaklardan gelen araba seslerini duydu.
Bir kez daha hendeğe baktı. Kazıklar kalın oltalara benziyordu. Bambudan yapılmış olabileceklerini düşündü, Wallander. Uçları sivriydi. Hendeğin içindeki kalaslara baktı. Yol diğer tarafa devam ettiğine göre köprü görevi görüyor olmalıydı. Yol nerede bitiyordu ki?
Bir köpek havlaması duyunca hendeğin yanından uzaklaşarak çiftlik evine doğru yürüdü. Midesi fena hâlde bulanıyordu. Üstelik çok da korkmuştu. Birinin cesedini bulmak zaten hiç hoş olmayan bir deneyimdi ama bir de cesede yapılan onca korkunç şeye tanık olmak…
Biri hendeğin dibine bambu kazıkları dikmiş olmalıydı. Birini öldürmek için. Derin bir soluk alabilmek için durdu. Geçen yazdan kalma görüntüler gözünün önünden bir film şeridi gibi geçmeye başlamıştı. Her şey yeniden mi başlıyordu? Bu ülkedeki olaylar hiç bitmeyecek miydi?
Yürümeyi sürdürdü. Köpekli iki polis evin önünde bekliyordu. Höglund’la Hansson da gelmişti. Bahçeye girdiğinde polisler kötü bir şey olduğunu anlamışlardı bile.
Wallander yağmurdan sırılsıklam olan yüzünü sildi ve arkadaşlarına СКАЧАТЬ