Yanlış Yol. Хеннинг Манкелль
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Yanlış Yol - Хеннинг Манкелль страница 9

Название: Yanlış Yol

Автор: Хеннинг Манкелль

Издательство: Ayrıksı Kitap

Жанр:

Серия: Kurt Wallander

isbn: 978-625-99813-4-5

isbn:

СКАЧАТЬ onu izliyorlardı. Göreceklerinden ve midesindeki düğümün çözülmesinden korkuyordu.

      Ceset düşündüğünden daha kötü görünüyordu. Ölmeden önce havaya kaldırdığı yanmış kolları kaskatı kesilmişti. Yüzü, saçları ve giysileri yanmıştı. Geriye yalnızca korku ve perişanlık yansıtan kül olmuş bedeni kalmıştı. Wallander arkasını dönerek simsiyah olmuş tarladan geçti. Bir an için bayılacağını sandı.

      Adli tıp ekibi projektörlerin ışığı altında çalışmalarına başladılar. Yoğun ışık kümesinin çevresinde güveler uçuşuyordu. Hansson evin içindeki kötü kokunun gitmesi için mutfak penceresini ardına kadar açmıştı. Mutfak masasının çevresindeki sandalyeleri çekerek oturdular. Höglund’un önerisiyle kahve yapmaya karar verdiler.

      “Filtre kahvesi yok, yalnızca Nescafe var,” dedi Höglund mutfakta tüm çekmecelere ve dolaplara baktıktan sonra. “İster misiniz?”

      “Evet. Sert olsun da ne tür kahve olursa olsun.” Wallander fikrini belirttikten sonra etrafı incelemeye koyuldu.

      Eski mutfak dolaplarının yanındaki sürmeli kapının yanı başındaki duvarda eski moda bir saat asılıydı. Wallander birden saatin çalışmadığını fark etti. Buna benzer bir saati Baiba’nın Riga’daki evinde gördüğünü hatırladı, onun da akreple yelkovanı hareket etmiyordu. Saat bir şeyden ötürü durmuş olmalı, diye geçirdi içinden. Sanki akreple yelkovan saati durdurarak zamanı geri çevirmeye çalışıyor gibiydi. Baiba’nın kocası, Riga limanında soğuk bir gecede öldürülmüştü. Tarladaki o zavallı kızcağız da kolza denizinde batan bir geminin içindeymişçesine hunhar bir şekilde yaşamına son vermişti.

      Wallander genç kızın kendinden nefret ettiğini ve bu yüzden de acımasızca vücudunu ateşe verdiğini düşünüyordu. Genç kız ellerini kollarını sallayarak kendisine bağıran polisten kaçmıyordu. Kendinden kaçıyordu.

      Masanın başında sessizce oturarak düşünüyordu. İş arkadaşları ona bakıyor ve işe başlamasını bekliyorlardı. Wallander pencereden projektörün güçlü ışığı altında teknisyenlerin cesedi incelediklerini görebiliyordu. Bir flaş patladı, bunu bir diğeri izledi.

      “Cenaze işlerine haber veren oldu mu?” diye sordu birden Hansson.

      Wallander sanki birisi kulağının dibinde bir şey patlatmış gibi irkildi. Hansson’un sorduğu bu basit soru, onu göz ardı etmeye çalıştığı gerçekle yüz yüze getirmişti.

      Birkaç saat önce yaşadıkları gözlerinin önünden gitmiyordu. Olağanüstü güzellikteki İsveç yazının tadını çıkararak arabasını sürerken bir yandan da Barbara Hendricks’in kadife sesine kendisini kaptırmıştı. Sonra da kolza tarlasında karşısına ürkek bir hayvana benzeyen genç kız çıkıvermişti. Ve birden kendini bir karmaşanın içinde bulmuştu. Olmaması gereken şeyler olmuştu.

      Cenaze işlerine bağlı bir ekip yola çıkmıştı.

      “Prytz ne yapması gerektiğini biliyor,” dedi Martinson ve Wallander az önce adamın anımsamakta zorlandığı adını hatırladı.

      Bir şeyler söylemesi gerektiğinin bilincindeydi.

      “Şimdi bildiklerimize bir bakalım,” diye söze başladı. Deneyimli polis yaşadıklarını dile getirmekte güçlük çekiyordu. “Tek başına yaşayan yaşlı bir çiftçi sabahın erken saatlerinde kalkıyor ve kolza tarlasında bir kız görüyor. Tarladaki ürünün başına bir şey gelmesini istemediğinden de kıza seslenerek onu oradan uzaklaştırmaya çalışıyor. Kız gizleniyor, sonra yeniden ortaya çıkıyor ve bu oyun defalarca yineleniyor. Akşama doğru yaşlı çiftçi emniyete telefon ediyor. Polis arkadaşlarımız iki araba kazasıyla ilgilenmek için gittiklerinden zorunlu olarak ben buraya geliyorum. Dürüst olmam gerekirse yaşlı adamın anlattıklarına önce inanmamıştım. Salomonsson bana biraz kafası karışmış biri izlenimi verdiğinden oradan ayrılıp sosyal hizmetlerle bağlantı kurmaya karar vermiştim. Tam o sırada tarladaki kızı gördüm. Onunla konuşmaya çalıştım ama kaçtı. Sonra da plastik bir şişeyi kaldırarak başından aşağı benzini döktü ve çakmakla kendini yaktı. Gerisini biliyorsunuz. Kız yalnızdı, elinde bir şişe benzin vardı ve yaşamına son verdi.”

      Ne söylemesi gerektiğini kestiremiyormuşçasına birden durdu. Kısa süre sonra da sözlerini bıraktığı yerden sürdürdü.

      “Genç kızın kim olduğunu bilmiyoruz,” dedi. “Kendini neden öldürdüğünü de. Onu size tarif edebilirim ama hepsi bu kadar. Daha fazla bir şey bilmiyorum.”

      Ann-Britt Höglund mutfak dolabından kahve fincanlarını çıkardı. Martinson arka bahçeye giderek işedi. Geri döndüğünde Wallander bildiklerini anlatmayı ve ne yapmaları gerektiğine dair sözlerini sürdürdü.

      “Kızın kim olduğunu öğrenmeliyiz,” diye devam etti konuşmasına. “En önemli konu bu. Aslında bundan başka bir şey yapamayız. Siyahi bir kız olduğu için öncelikle mültecilere ve mülteci kamplarına bakmalıyız. Sonra da adli tıbbın bulgularını bekleyeceğiz.”

      “Ama ne olursa olsun burada bir cinayet işlenmediğini biliyoruz,” dedi Hansson. “Dolayısıyla görevimiz kızın kimliğini ortaya çıkarmak olacak.”

      “Mutlaka bir yerlerden buraya gelmiş olmalı,” dedikten sonra Höglund sözlerini sürdürdü. “Buraya kadar yürümüş mü? Bisikletle mi gelmiş? Arabayla mı? Benzini nereden almış? Bu ve buna benzer yanıtlanması gereken birçok soru var.”

      “Ve neden burada?” diye ekledi Martinson. “Neden Salomonsson’un kolza tarlasında. Bu çiftlik ana yoldan çok uzakta.”

      Bu sorular yanıtlanamadan havada asılı kalıyordu. Norén mutfağa gelerek bazı gazetecilerin geldiğini ve neler olduğunu öğrenmek istediklerini söyledi. Wallander ayağa kalktı.

      “Onlarla ben konuşurum.”

      “Onlara gerçeği söyle,” dedi Hansson.

      “Başka ne söyleyebilirim ki?” diye karşılık verdi Wallander şaşkınlıkla.

      Bahçeye çıktığında gazetecileri tanıdığını fark etti. Bunlardan biri Ystad’s Allehanda’da çalışan genç bir kadın, diğeri de Arbetet gazetesi muhabirlerinden yaşlıca bir adamdı.

      “Burası film setine benziyor,” dedi kadın gazeteci, projektörlerin aydınlattığı kül olmuş tarlayı göstererek.

      “Ama öyle değil,” diye karşılık verdi Wallander.

      Gazetecilere olanları anlattı. Bir kızın yangında öldüğünü. Cinayet olasılığının söz konusu olmadığını. Polis henüz kızın kim olduğunu bilmediğinden Wallander bu konuda daha fazla konuşmak istemedi.

      “Resim çekebilir miyiz?” diye sordu Arbetet’den gelen gazeteci.

      “İstediğiniz kadar çekebilirsiniz,” diye yanıt verdi Wallander. “Ama buradan çekmek zorundasınız. Tarlaya kimsenin yaklaşmasına izin verilmiyor.”

      Gazeteciler karşı çıkmadan fotoğraflarını çektiler, sonra da arabalarına binip olay yerinden uzaklaştılar. СКАЧАТЬ