Название: Beyaz Aslan
Автор: Хеннинг Манкелль
Издательство: Ayrıksı Kitap
Серия: Kurt Wallander
isbn: 978-605-71714-9-8
isbn:
Olay yerine yaklaştığında evi tanıdı. Bu sol tarafta, yoldan görülmeyen evdi. İtfaiye memurları canla başla yangını söndürmeye çalışıyorlardı. Wallander arabasından iner inmez alevlerin sıcaklığını yüzünde hissetti. Martinson koşarak yanına geldi.
“İçerde biri var mı?” diye sordu Wallander.
“Hayır,” dedi Martinson. “Bildiğimiz kadarıyla yok. Zaten içeriye girmek mümkün değil şu anda. Dumandan göz gözü görmüyor. Evin sahibi öldüğünden bu yana, bir yıldan uzun süredir ev boşmuş. Bu civarda yaşayan çiftçilerden biri anlattı. Evle ilgilenen kişi kiralasın mı yoksa satsın mı bir türlü karar veremiyormuş.”
“Peki, ne oldu?” dedi Wallander evden yükselen yoğun dumanlara bakarak.
“Ana yoldan uzaktaydım,” dedi Martinson. “Ordu arama birliklerinden biri buralardaymış. Sonra da bu ani patlama oldu. Sanki bomba patlamış gibiydi. Önce bir uçak düştü sandım. Sonra da dumanı gördüm. Buraya ulaşmam beş dakikamı aldı. Her yer alevler içindeydi. Yalnız ev değil ahır da yanıyordu.”
Wallander düşünmeye çalıştı.
“Bomba,” dedi. “Gaz kaçağı olabilir mi?”
Martinson başını olumsuz bir şekilde iki yana salladı. “Yirmi tüp bile böylesi bir patlamaya neden olmaz,” dedi. “Arkadaki meyve ağaçları havaya uçtu. Kasıtlı yapılmış bir şey bu.”
“Tüm çevre asker ve polisle sarılıyken mi?” dedi Wallander. “Kundaklama için oldukça garip bir zamanlama.”
“İşte bu yüzden aralarında doğrudan bir bağ olabileceğini düşünüyorum,” dedi Martinson.
“Bir fikrin var mı?” diye sordu Wallander.
“Hayır,” diye yanıt verdi Martinson. “Yok.”
“Evin sahibi kimmiş, öğren,” dedi Wallander. “Bu evle araziden kim sorumlu, bunları öğrenmeni istiyorum. Sana katılıyorum, bu, basit bir rastlantıdan öte bir şey. Björk nerede?”
“Basın toplantısına hazırlanmak için merkeze gitti,” dedi Martinson. “Söylediklerini asla yazmayan gazetecilerle bir araya her gelişinde ne denli tedirgin olduğunu bilirsin. Ama olanlardan haberi var. Svedberg haber verdi. Senin burada olduğunu da biliyor.”
“Yangını söndürdüklerinde evi yakından inceleyeceğim,” dedi Wallander. “Ama bu arada çevreyi iyice araştırmaları için çocukları görevlendirebilirsin.”
“Louise Åkerblom’u aramaları için mi?” diye sordu Martinson.
“Öncelikle arabasını bulmaya çalışsınlar,” dedi Wallander.
Martinson çiftçiyle konuşmak üzere uzaklaştı. Wallander itfaiyecilerin yangını söndürmelerini izledi.
Eğer gerçekten bir bağlantı varsa, ne olabilirdi? Bir kadın kayboluyor ve bir ev havaya uçuyor. Üstelik araştırma yapan adamların burnunun dibinde!
Saatine baktı. Ona on vardı. İtfaiye erlerinden birine seslendi.
“Çevreyi aramaya ne zaman başlayabilirim?”
“Yangını henüz tam olarak söndüremedik,” diye cevapladı iftaiye eri. “Sanırım öğleden sonra araştırmaya başlayabilirsiniz.”
“İyi,” dedi Wallander. “Feci bir patlama olmuş.”
“Yüzlerce kilo dinamiti ateşlemek için çakılmadıysa, bir kibritle çıkacak yangın değil,” dedi itfaiyeci.
Wallander arabasına binerek Ystad’a geri döndü. Yoldan, santralde görevli Ebba’yı arayarak Björk’e merkeze gelmekte olduğunu haber vermesini istedi. Sonra birden bir şeyi unuttuğunu hatırladı. Geçen akşam polis devriye arabalarından biri bozuk yolların birinde az kalsın bir Mercedes’le çarpışmak üzere olduklarını rapor etmişti. Wallander bu olayın havaya uçan evin civarında olduğundan emindi.
Rastlantılar biraz fazla, diye geçirdi içinden. Yakında artık bilmecenin parçalarını bir araya koyabileceğiz.
Wallander içeri girdiğinde Björk merkezin girişindeki danışmanın önünde volta atıyordu.
Wallander’i görünce, “Şu basın toplantılarına bir türlü alışamıyorum,” dedi. “Svedberg’in telefonla haber verdiği yangından ne haber? Bu konuda bir hayli garip konuştu. Evle ahırın havaya uçtuğunu söyledi. Bu ne demek oluyor? Hangi evden söz ediyor?”
“Svedberg’in söyledikleri büyük bir olasılıkla doğru,” dedi Wallander. “Ancak bu mevzuyu Louise Åkerblom’un kayboluşu hakkında yapacağımız basın toplantısından sonra konuşuruz. O zamana kadar oradaki çocuklar belki biraz bilgi de toplamış olurlar.”
Björk başını evet dercesine salladı.
“Basın toplantısını olabildiğince basit tutalım,” dedi. “Kısa ve net bir şekilde kadının kaybolduğunu söyleyelim, resmini verelim ve basından bu kayıp haberinin yayınlanmasını isteyelim. Soruşturmayla ilgili sorulara sen yanıt verirsin.”
“Hangi soruşturmayla? Soruşturma diye bir şey yok,” dedi Wallander. “Kadının arabasını bulabilseydik, o zaman belki bir şeyler söyleyebilirdim. Ama bulamadık ve elimizde tek bir ipucu bile yok.”
“O zaman bir şeyler bul,” dedi Björk. “Gazetecilere söyleyecek bir şeyleri olmayan polislere kimse saygı göstermez. Bunu sakın unutma.”
Basın toplantısı yarım saat sürdü. Yerel gazete ve radyo istasyonlarının yanı sıra Expressen ve Idag gazetelerinin yerel temsilcileri de gelmişti. Buna karşın Stockholm gazetelerinden kimse yoktu. Kadını bulmadan gelmezler, diye düşündü Wallander. Onlar da kadının öldüğünü düşünüyorlar.
Björk basın toplantısını açarak bir kadının kaybolduğunu ve polisin bu olayı büyük bir ciddiyetle incelediğini açıkladı. Kadınla arabayı tarif ettikten sonra Louise’in resmini dağıttı. Sonra da gazetecilere sorularını beklediklerini söyleyerek Wallander’e doğru baktı, başını sallayıp yerine oturdu. Wallander kürsüye çıkarak bekledi.
“Sizce ne olmuş olabilir?” diye sordu yerel radyo istasyonundan bir muhabir. Wallander onu daha önce hiç görmemişti. Yerel radyo istasyonu sürekli eleman değiştiriyordu galiba.
“Şu anda hiçbir şey bilmiyoruz,” diye yanıtladı Wallander. “Ama olaylar Louise Åkerblom’un kaybolmasını büyük bir ciddiyetle ele almamızı gerektiriyor.”
“O zaman bize olaylardan söz edin,” dedi yerel muhabir.
Wallander anlatmaya başladı: “Bu ülkede kayıp haberi verilen insanların çoğunun er ya da geç geri geldiğini hepimiz biliyoruz. Kayıp olaylarının üçte ikisi mutlu sonla bitmiştir. En yaygın neden, unutkanlıktan ileri gelmektedir. Ara sıra da başka nedenler ortaya çıkar. İşte ancak o zaman bizler bu kayıp olayını büyük bir ciddiyetle ele alırız.”
СКАЧАТЬ