Название: Белый Тюльпан. Самые пронзительные турецкие рассказы ХХ века. Уровень 1
Автор: Омер Сейфеддин
Издательство: Издательство АСТ
Серия: Легко читаем по-турецки
isbn: 978-5-17-155684-6
isbn:
e. Doktor Hatice Hanıma ne dedi?
5. Определите, верны (doğru) фразы, или нет (yanlış).
a. Hatice Hanım yüksek topuklu ayakkabı sevmezdi.
b. Doktor Hatice Hanıma, ‘‘Terlik giy’’, dedi.
c. Hatice Hanım her gün et yerdi.
d. Aşçısı Mehmet beyaz elbiseler giymeyi severdi.
e. Mehmet Eleni’ye helva yaptı.
1. a. Eleni de, Gülter de, son derece namusluydular.
b. Hatice Hanım evin içinde bile yüksek topuklu ayakkabı giyerdi.
c. Mehmet etsiz gününde bol sosis yedi.
d. Ahmet Eleni’ye, ‘‘Sana helva yaptım’’, dedi.
e. Hatice Hanım tekrar terlik giymeyi düşünmüyordu.
2. a. Hatice Hanım aşçısını beyaz elbiseler giymeye mecbur ederdi.
b. Hatice Hanım köşkten hiçbir yere çıkmazdı.
c. Hatice Hanımın yüksek ökçeli ayakkabı merakı vardı.
d. Bu topuklar, sizin rahatsızlığınızın sebebi.
e. Hatice Hanımın dokuz yıldır tanıdığı adamların ahlakları iki gün içinde bozuldu.
3. a. 2. köşk temizlemek – чистить загородный дом;
b. 5. para meydanda durmak – лежать на открытом пространстве (о деньгах);
с. 4. aşçıyı tıraş ettirmek – заставлять бриться повара;
d. 1. gözleri açmak – открыть глаза;
e. 3. merakla dinlemek – слушать с интересом.
4. a. Hatice Hanımın köşkü Göztepe’de bulunurdu.
b. Hatice Hanıma göre aşçısı Mehmet her gün tıraş olmalıydı.
c. Evet, Hatice Hanım temizlik severdi.
d. Mehmet ile Eleni Hatice Hanımı duymadılar çünkü o terlik giyerdi.
e. Doktor Hatice Hanıma, ‘‘Terlik giyin, hiçbir şeyiniz kalmaz’’, dedi.
5. a. yanlış, çünkü Hatice Hanım yüksek topuklu ayakkabı severdi;
b. doğru;
c. yanlış, çünkü ara sıra Hatice Hanım etsiz günler yapardı.
d. yanlış, çünkü Hatice Hanım aşçısı Mehmet’i beyaz elbiseler giymeye mecbur ederdi.
e. doğru.
Pembe İncili Kaftan
Büyük kubbeli serin divan, bugün daha sakin, daha gölgeliydi. Pencerelerinden süzülen[5] mavi, mor bahar ışıklarında çinilerin yeşil rengi koyulaşıyordu. Yüksek ipek şiltelerde oturan vezirler yorgundu. Onlar, önlerindeki[6] halının renkli nakışlarına bakıyorlardı. Uzun beyaz sakalını zayıf eliyle tutan ihtiyar sadrazamın sönük gözleri, mevcut olmayan[7] noktalara dalıyordu.
– Cesur bir adam lazım, paşalar… dedi, biz elçisine padişahımızın elini öptürmedik, ancak dizini öpmesine müsaade ettik. Şüphesiz o da mukabele etmeye çalışacak[8].
– Şüphesiz.
– Hiç şüphesiz.
– Mutlaka…
Vezirler Sadrazamın fikrine tamamıyla katılıyordu. Sadrazam bunu anladı ve fikrini daha açık söyledi:
– O halde bizden elçi gidecek adamın çok cesur olması lazım! Öyle bir adam ki, ölümden korkmasın. Devletin şanına dokunacak hareketlere karşı koysun. Ölüm korkusu ile uğrayacağı hakaretlere boyun eğmesin…
– Evet!
– Hay, hay.
– Çok doğru…
Sadrazam, sakalından elini çekti ve dizine dayadı. Doğruldu. Başını kaldırdı. Vezirlere ayrı ayrı baktı.
– Haydi öyleyse… Bir cesur adam bulun, dedi. Hâcegân’dan, Enderun’dan, Divan’dan benim aklıma böyle adam pek gelmiyor. Siz de düşünün bakalım.
Sofu ve sakin padişahın koca devletinin sessiz ve küçük bir dimağı olan divan, düşünmeye başladı.
Bu elçi, yedi sene sonra her gururunun, her cinayetin cezasını bir anda gören Şah İsmail Safevi’ye[9] gönderilecekti[10]! Şah İsmail, serseri bir saltanat kurmuştu. Geçtiği yerlerde dikili ağaç bırakmayan babasıyla, büyük babası[11] Cüneyd’in intikamını aldı, bundan dolayı delice bir gurura kapıldı. Kuduran Şah; akla gelmedik[12] canavarlıkla sağına, soluna[13] saldırıyordu.
Gençliğini ata binmekten, cirit oynamaktan, silah kullanmaktan ziyade kitapla geçiren Padişah Bayezid-i Veli’nin[14] karakteri son derece yumuşaktı. Yalnız şiiri, hikmeti, tasavvufu sever; muharebeden, mücadeleden nefret ederdi. Vezirler, sevgili padişahının sükûnunu bozmamayı en büyük vazifeleri sayarlardı. Bayezid’in sakin dindar vezirleri; Şah İsmail’in vahşetlerini hatırlamaya dayanamazlardı[15]. Bu zalim, bir gün mutlaka bizim hududumuza da tecavüz edecek; doğu eyaletlerimizi ele geçirecekti. Bunu herkes biliyordu. Geçen yıl Zülkadiriye hakimi Alaüddevle’den[16] nikahla kızını istemişti. Alaüddevle, kızını vermedi. Şah İsmail, bu red hareketinden hiddetlendi; intikam için padişahın toprağından geçti, müdafaasız СКАЧАТЬ
5
«…-(y)an/-(y)en» – причастие, отвечающее на вопрос «какой?». Здесь: «В синем, фиолетовом весеннем свете, проникавшем в окна…».
6
«…-daki/-deki/-taki/-teki» – находящийся. Здесь: «…находящийся перед ними…».
7
«Mevcut olmayan» – несуществующий.
8
«-maya/-meye çalışmak» – стараться что-то сделать. Здесь: «Несомненно, он постарается ответить взаимностью».
9
«İsmail Safevi» – Исмаил Сефеви (1487–1524), также Исмаил I или Исмаил Бахадур-шах, шах Ирана, основатель династии Сефевидов.
10
«-acak/-ecek + – tı/-ti» – собираться что-то сделать. Сочетание этих аффиксов передает планы на будущее. Здесь: «Этот посол должен был быть отправлен к Сефеви…».
11
«Büyük baba» – дед.
12
«Akla gelmedik» – невообразимый.
13
«Sağına, soluna» – налево и направо.
14
«Bayezid-i Veli» – Баязид II (1447–1512), султан Османской империи, сын и преемник Мехмеда II, завоевателя Константинополя в 1453 г.
15
«-maya/-meye dayanmak» – выносить, терпеть что-то. Здесь: «…не могли стерпеть воспоминания о его диких выходках».
16
«Zülkadiriye hakimi Alaüddevle» – Алауддевле, правитель бейлика Зулькадар, или Дулкадир, в южной Анатолии.