Название: Ateş Ülkesi
Автор: Морган Райс
Издательство: Lukeman Literary Management Ltd
Жанр: Героическая фантастика
Серия: Felsefe Yüzüğü
isbn: 9781632915870
isbn:
“Tirus’un kalesi,” dedi Kendrick yanına gelerek. “Onu yok etmiş olmalılar.”
Gwen tavana baktı ve muhtemelen haklı olduğunu anladı. Başka ne kayaların kayarak bir çığ gibi ilerlemesine sebep olabilirdi ki? Ejderhalar belli ki öfkelenmişlerdi ve adadaki her şeyi yok etmeye kararlılardı. Gwen, sıranın bu odaya gelmesinin an meselesi olduğunu da biliyordu.
Birden gelen sessizliğin ortasında havayı kesen bir bebek ağlaması duyduğunda Gwen şok oldu. Ses sanki göğsüne bıçak saplanmış gibi içini yardı. Elinde olmadan hemen Guwayne aklına geldi, ağlama yukarıda bir yerlerde giderek artarken aklını kaçırmış olan bir yanı Guwayne’in yukarıda onun için ağladığına ikna oldu. Bunun imkansız olduğunu mantığıyla kavrıyordu, oğlu buradan uzakta okyanustaydı. Fakat kalbi yukarıda olmasını diledi.
“Bebeğim!” diye çığlık attı. “Yukarıda. Onu kurtarmalıyım!”
Gwen basamaklara koşarken elinde güçlü bir el hissetti.
Dönüp baktığında kardeşi Reece’in onu tuttuğunu gördü.
“Leydim,” dedi. “Guwayne buradan çok uzakta. Bu başka bir bebeğin ağlaması.”
Gwen bunun doğru olmamasını istiyordu.
“Yine de bir bebek,” dedi. “Orada yalnız başına. Ölmesine izin veremem.”
“Eğer yukarı çıkarsan,” dedi Kendrick öne gelerek duman arasında öksürüp, “arkandan kapıyı kapatmamız gerekir ve orada yalnız başına olursun. Tek başına orada ölürsün.”
Gwen düzgün düşünemiyordu. Zihninde orada hala hayatta olan bir bebek vardı, yalnız başınaydı ve tek bildiği her şeyden öte onu kurtarmak zorunda olduğuydu – bedeli her ne olursa olsun.
Gwen, elini Reece’ten kurtardı ve basamaklara doğru atıldı. Üçer üçer çıkarken kimse ona yetişemeden kapıları kilitleyen metal sopaları geri çekti ve omuz verip avuçlarını kullanarak tüm gücüyle yukarı itti.
Gwen acıyla bağırdı, metal o kadar sıcaktı ki avuçları yanmıştı hemen ellerini çekti, kararlı bir biçimde yenleriyle avuçlarını kapattı ve kapıları ardına kadar itti.
Gwendolyn gün ışığına doğru çıkarken deliler gibi öksürdü, onunla birlikte yer altından kara bir duman çıktı. Yeryüzüne tökezleyerek vardığında, ışığa karşı atıldı ve ellerini gözüne götürüp etrafına baktı. Gördüğü yıkım manzarası karşısında şoka girdi. Sadece bir kaç dakika önce sapasağlam ayakta duran ne varsa tarumar edilmiş, dumanı tüten harap edilmiş bir yığıntıya dönmüştü.
Bebeğin ağlaması tekrar duyuldu, buradan ses daha yüksek geliyordu. Gwen etrafa baktı, kara dumanın dağılmasını bekledi. İşte o sırada avlunun diğer ucunda yerde battaniyeye sarılı olarak yatan bebeği gördü. Yanında ailesi yatıyordu, diri diri yanmışlardı. Bir şekilde bebek kurtulmuştu. Belki de diye düşündü Gwen, mucizevi bir şekilde annesi onu alevlerden korurken öldü.
Aniden Kendrick, Reece, Godfrey ve Steffen yanı başında belirdi.
“Leydim, artık geri dönmelisiniz!” diye yalvardı Steffen. “Burada öleceksiniz!”
“Bebek,” dedi Gwen. “Onu kurtarmalıyım.”
“Kurtaramazsın,” diye ısrar etti Godrey. “Canlı olarak geri dönemeyeceksin.”
Gwen’in artık umuru değildi. Zihni bir şekilde öylesine odaklanmıştı ki tek görebildiği, tek düşünebildiği o çocuktu. Dünyanın geri kalanıyla iletişimini kesmişti ve nefes alması ne kadar gerekli ise bu çocuğu kurtarmasının da o kadar gerekli olduğunu biliyordu.
Diğerleri onu tutmaya çalıştılar ama çok kararlıydı, onlardan kurtuldu ve bebeğe doğru atıldı.
Gwen tüm gücüyle kara duman dalgalarının arasında koşarken, kalbinin göğsünde attığını hissetti, alevler etrafını sarıyordu. Kara duman bir kalkan görevi görüyordu ve şansına ejderhalar onu henüz göremiyordu. Avluyu dumanların arasından geçerken sadece bebeği görüyor, ağlamasını duyuyordu.
Hiç durmadan koşarken ciğerleri patlayacak gibi oluyordu, ama nihayet bebeğe ulaştı. Uzandı ve bebeği kucakladı. Yüzünü incelerken bazı hatlarını Guwayne’inkine benzetmeye çalıştı.
Guwayne olmadığını görünce kalbi sıkıştı, bu bir kızdı. Koca, güzel ve mavi gözleri titreyip çığlık atarken yaşlarla dolmuştu, ellerini yumruk yapmıştı. Gwen yine de bir başka bebeği tuttuğu için sevinçliydi, Guwayne’i uzağa göndermesini bir şekilde telafi ediyor gibiydi. Bebeğin gözlerine kısacık bir bakış attıktan sonra ise parladıklarını ve çok güzel olduklarını gördü.
Duman bulutu kalktı ve Gwendolyn kendini aniden avlunun öte ucunda ağlayan bebekle birlikte açıkta buldu. Yukarı baktı ve neredeyse yüz metre ötede, onlarca vahşi ejderhanın, parlayan koca gözlerini çevirip ona diktiklerini görüyordu. Keyif ve öfkeyle bakışlarını ona sabitlemişlerdi ve Gwendolyn onu öldürmeye hazırlandıklarını görebiliyordu.
Ejderhalar koca kanatlarını çırparak havaya uçtular, bu mesafeden devasa görünürlerken ona doğru gelmeye başladılar. Gwen, orada bebeği tutarak ve asla vaktinde geri dönemeyeceğini bilerek kendini hazırlamaya çalıştı.
Aniden, kılıçların çekilme sesi geldi ve Gwen döndüğünde kardeşleri Reece, Kendrick, Godfrey ile beraber Steffen, Brandt, Atme ve diğer Lejyon üyelerini yanı başında kılıçlarını ve kalkanlarını çekerek onu korumaya geldiklerini gördü. Etrafında bir daire oluştup kalkanlarını yukarı kaldırdılar hepsi onunla birlikte ölmeye hazırdı. Gwen cesaretlerinden dolayı çok duygulanmış ve etkilenmişti.
Ejderhalar üstlerine geldiler, devasa çenelerini açtılar. Hepsini öldürecek o kaçınılmaz ateşe kendilerini hazırlamaya çalıştı Gwen ve yanındakiler. Gwen gözlerini kapattı, babasını gördü, hayatında onun için önemli olan herkesi gördü, onlarla karşılaşmaya hazırdı.
Birden korkunç bir çığlık geldi ve Gwen irkildi, bunun ilk saldırı olduğunu düşündü.
Fakat farklı bir çığlık olduğunu, hatta bunu tanıdığını fark etti, eski bir dostun sesiydi.
Gwen kafasını kaldırınca gökte yalnız başına süzülerek ilerleyen yalnız bir ejderha gördü, ona yaklaşan ejderhalarla savaşmak için acele ediyordu. Bir de üstüne sırtında, dünyadaki her şeyden daha çok sevdiği adamı görünce havalara uçtu:
Thorgrin.
Dönmüştü.
ALTINCI BÖLÜM
Thor, Mycoples’in sırtındayken bulutlar yüzünü kırbaçlıyor, ejderhalar grubuyla girecekleri savaş için acele ederken o denli hızlı ilerliyorlardı СКАЧАТЬ