Ateş Ülkesi . Морган Райс
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Ateş Ülkesi - Морган Райс страница 7

СКАЧАТЬ çok daha fazla irade gerektirir. Nefreti bilmelisin ama sevmeyi de bilmelisin ve her birini seçeceğin yerin farkında olmalısın. Sadece sevmeyi değil hatta daha önemlisi bu duyguyu almaya izin vermeyi öğrenmelisin. Yemek yemeye ihtiyacımız olduğu gibi sevmeye de ihtiyacımız var. Seni ne kadar çok sevdiğimi, ne denli kabul ettiğimi ve senle ne kadar gurur duyduğumu bilmelisin. Her zaman seninleyim bunu böylece bil. Tekrar buluşacağımızdan şüphen olmasın. O zaman gelene kadar sevgimin seni taşımasına izin ver. Daha da önemlisi sevmeye ve kendini kabul etmeye izin ver.”

      Thor’un annesi öne gelip onu kucakladı, Thor da ona sarıldı. Onu tutmak, bir annesinin gerçek bir annesinin bu dünyada var olduğunu bilmek çok iyi geliyordu. Onu tutarken, kendini sevgiyle dolmuş hissetti, bu hisle birlikte yenilemiş ve yeniden doğmuş hissetti, her türlüsüyle yüzleşmeye hazırdı.

      Thor öne eğilip gözlerine baktı. Kendi gözleriydi, parlayan gri gözlerdi bunlar.

      Kafasına avucunu koydu, öne eğildi ve Thor’u alnından öptü. Thor gözlerini kaparken bu anın hiç bitmemesini diledi.

      Thor birden kollarında serin bir esinti duyumsadı ve çarpan dalgaların sesini duydu, nemli okyanus havasını hissetti. Gözlerini açtı ve hayretle baktı.

      Şaşırmıştı çünkü annesi gitmişti. Kalesi yoktu. Uçurum yoktu. Etrafına baktı, bir sahilde, Ruhbanlar Diyarı’na girişi sağlayan kırmızı bir sahilde durduğunu gördü. Bir şekilde Ruhbanlar Diyarı’ndan çıkmıştı ve şu an yapayalnızdı.

      Annesi ortadan kaybolmuştu.

      Thor bileğine, ortasında bir elmasın durduğu yeni altın bilekliğine baktı ve dönüşmüş hissetti. Annesini içinde hissetti, ona olan sevgisini hissederken tüm dünyayı fethedebilir olduğunu duyumsadı. Hiç olmadığı kadar güçlüydü. Her hangi bir düşmana karşı savaş vermeye, karısını ve çocuğunu kurtarmaya hazırdı.

      Bir mırıltı duydu, dönüp bakınca Mycoples’in biraz ötede oturup yavaşça kanatlarını kaldırdığını görünce sevinçten uçtu. Mırıldayarak ona doğru geldi ve Thor onun da hazır olduğunu hissetti.

      Ona yaklaşırken Thor önüne baktı sahilde duran ve Mycoples’in altından çıkan bir şey olduğunu görünce şaşırdı. Bu büyük, yuvarlak ve beyaz bir şekle sahipti. Daha yakından bakınca bunun bir yumurta olduğunu gördü.

      Bir ejderha yumurtasıydı.

      Mycoples Thor’a baktı, Thor da gözlerini hayretle ona dikti. Mycoples üzgün bir ifadeyle yumurtaya çevirdi bakışlarını sanki onu bırakmak istemese de bırakmak zorunda olduğunu biliyor gibiydi. Thor hayretle yumurtaya bakarken Ralibar ve Mycoples’ten çıkacak ejderhanın nasıl olacağını merak etti. Bugüne kadar insanlığın karşılaştığı en büyük ejderha olacağını hissetti.

      Thor Mycoples’e tırmandı ve ikisi dönüp Ruhbanlar Diyarı’na, Thor’u buyur edip de onu içinden atan bu gizemli yere son kez ve uzun bir bakış attılar. Thor bu yere hayran kalmıştı, hiç bir şekilde anlamayacağı bir yer olmuştu burası.

      Thor dönüp önlerinde uzanan devasa okyanusa baktı.

      “Savaşma vakti, dostum,” diye emretti Thor, sesi kendine güvenle kükrer gibi çıkmıştı, bir adamın, bir savaşçının, müstakbel bir Kralın sesiydi.

      Mycoples tiz bir çığlık atıp koca kanatlarını kaldırdı ve ikisini de okyanusun üstünden göğe taşıyarak bu dünyadan uzaklaşıp Guwayne’e, Gwendolyn’e, Romulus’a, ejderhalarına ve Thor’un hayatının savaşına doğru yola çıktı.

      DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

      Romulus donanmanın öncü gemisindeki pruvada, arkasında binlerce İmparatorluk gemisiyle duruyor ve ufka büyük bir tatmin duygusuyla bakıyordu. Tepesinde, ejderha grubu uçuyordu, tiz çığlıkları havayı dolduruyor Ralibar’la savaşıyorlardı. Romulus bu sahneyi izlerken tırabzanı sıkı sıkı kavrıyor, hayvanları Ralibar’a saldırıp onu okyanusa doğru çekip yeniden ve tekrar suyun altında tutarken uzun tırnaklarını tahtaya geçiriyordu.

      Romulus keyiften çığlık attı ve ejderhalar okyanustan zaferle Ralibar’dan hiç bir iz olmadan çıkınca tırabzanı öyle sıktı ki tahtalar parçalandı. Romulus ellerini kafasının üstüne kaldırıp öne eğildi avucunda gücün yandığını hissediyordu.

      “Gidin ejderhalarım,” diye fısıldadı gözleri parlayarak. “Gidin.”

      Kelimeler ağzından dökülür dökülmez ejderhalar döndü ve gözlerini Yukarı Adalar’a diktiler; öne tiz çığlıklar atıp atıldılar, kanatlarını yükseğe kaldırdılar. Romulus onları kontrol ettiğini, yenilmez olduğunu ve evrendeki her şeyi yönetebileceğini hissediyordu. Ne de olsa hala onun ay vaktiydi. Gücü yakında son bulacaktı ama şimdilik dünyada hiç bir şey onu durduramazdı.

      Ejderhalar Yukarı Adalar’ı hedef alırken Romulus’un gözleri parıldıyordu, uzakta çığlık çığlığa yollarından kaçışan adamları, erkekleri ve çocukları görüyordu. Alevler aşağı yuvarlanarak inerken, insanlar canlı canlı yakılıyor, tüm ada tek bir alev ve yıkım topu tarafından yutuluyordu; Romulus tüm bunları zevkle izliyordu. Aynı Halka’nın yıkımını izlerken hissettiği gibi bunun da tadını çıkarıyordu.

      Gwendolyn ondan kaçmayı başarmıştı—fakat bu sefer kaçacak bir yer yoktu. Nihayet son MacGil de yumruğunun altında sonsuza kadar ezilecekti. Nihayet evrenin en ücra köşelerinde bile zapt altına almadığı bir yer kalmamış olacaktı.

      Romulus dönüp omzunun üstünden ufku dolduran devasa donanmasına, binlerce gemisine baktı ve derin bir nefes alıp geriye yaslanırken yüzünü göğe çevirdi, avuçlarını yana doğru havaya kaldırıp zafer çığlığı attı.

      BEŞİNCİ BÖLÜM

      Gwendolyn koca taştan hapishanenin içinde, halkından onlarca kişiyle beraber duruyor, üstündeki sarsıntıyı ve yangını dinliyordu. Gelen her sesle irkiliyordu. Yer bazen düşmelerine sebep olacak kadar çok sarsılıyordu ve dışarıda koca enkaz parçaları ejderhaların oyuncakları gibi yere fırlatılıyordu. Gümbürtü sesleri ve yansımaları Gwen’in kulaklarında hiç bitmeyecekmiş gibi çınlıyor, sanki tüm dünya yok oluyor hissi veriyordu.

      Yer altında hissettikleri ısı ejderhalar sanki nerede saklandıklarını biliyormuş gibi hiç durmadan çelik kapılara ateş püskürürken gittikçe artıyordu. Neyse ki ateşler çelikten geri dönüyordu fakat odaya kara duman yayılıyor nefes almayı daha zor hale getirirken hepsini öksürüğe boğuyordu.

      Birden taşın çeliğe çarpmasıyla ortaya çıkan korkunç bir ses duyuldu, Gwen üstteki çelik kapıların bükülüp sallandığını ve neredeyse içeriye kıvrıldığını gördü. Ejderhalar burada olduklarını biliyorlar ve içeri girmek için ellerinden geleni yapıyorlardı.

      “Kapılar ne kadar dayanır?” diye sordu Gwen yanında duran Matus’a.

      “Bilmiyorum,” diye cevap verdi Matus. “Babam bu yer altı sığınağını düşmanlara karşı koymak için yapmıştı- ejderhalara değil. Çok uzun süre dayanacağını sanmam.”

      Gwendolyn odanın ısısı СКАЧАТЬ