KUYRUKLU YILDIZ ALTINDA İZDİVAÇ. H.RAHMİ GÜRPINAR
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу KUYRUKLU YILDIZ ALTINDA İZDİVAÇ - H.RAHMİ GÜRPINAR страница 3

Название: KUYRUKLU YILDIZ ALTINDA İZDİVAÇ

Автор: H.RAHMİ GÜRPINAR

Издательство: Автор

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-8035-43-8

isbn:

СКАЧАТЬ ayların, güneşlerin resimleri var.”

      Emeti Hanım: “Ah, boşuna değil, Cenab-ı Mevla’nın sırlarına ermek için böyle gökteki ayların, yıldızların resimlerini çıkarınca işte sonu böyle olur. Bize kuyruklusu da çarpar, kuyruksuzu da.”

      Bedriye Hanım: “Bu kitabın içinde ne yok, ne yok, ne yok hanım… Birçok tekerlekler, yarım aylar, bütün aylar… Âşık yolunu şaşırdı gibi, endişe8 gibi çizgiler… Üç köşeli, dört köşeli şekiller… Anasına, babasına pay veren çiçeğine benzer bir şeyler… Tentene gibi, Hristo teyeli gibi kıvrıntılar… Sümüklüböcek gibi, solucan gibi hayvancıklar… İrfan Bey hep onları adlarıyla, sanlarıyla anlatıyor. O kitapta kuyruklu bir tane değil ki, dolu. Hepsinin zamanı varmış. Kimisi on senede, kimisi yirmi, otuz, kırk, elli, altmış, yüz, daha bilmem kaç senede bir gelip, bizim dünyamızın yanından geçerlermiş.”

      Emeti Hanım, korkusundan birkaç defa geğirerek: “Aman aman, geçsin. Kimseyi incitmeden geçsin. İki gözüm, bizden uzak olsun.”

      Mebrure: “Anne, biz de gidip kuyruklunun resmine bakalım… Kedi kuyruğu gibi mi, Karaman9 kuyruğu gibi mi acaba?”

      Emeti Hanım: “Gecenin birinde gelip de çatarak evlerimizin damlarını gümbür gümbür başımıza indirirse kedi kuyruğunu sen o zaman görürsün… Aman, bu şimdiki tazeler… Ne işitirlerse hemen görmeye kalkan bu deli kızlar…”

      Bedriye Hanım: “İrfan Bey, kitaptaki birçok kuyruklunun içinden bir tanesini parmağıyla göstererek, ‘Gelip de bize çatacak diye korktuğumuz haspa işte bu!’ dedi.”

      Emeti Hanım: “Kız, nasıl şey? Tarif et. Meraktan çatlayacağım. Ben de gidip göreyim bari.”

      Bedriye Hanım: “Ah, nasıl tarif edeyim, anacığım? Denizkızı mı desem, Ankara keçisi mi, yoksa Van kedisi gibi mi desem? İşte öyle saçaklı bir kafa… Badem gibi çekik çekik gözler… O taranmış, beyaz keten gibi nurlu saçlar… Ta topuklara kadar inmiş…”

      Emeti Hanım: “Kız, ihtiyar mı? Ak saçlı mı?”

      Bedriye Hanım: “A, anlaşılan o ki ihtiyar… Âdeta akbaba… O kitapta yazıyor, bilmem kaç yüz yaşındaymış.”

      Emeti Hanım: “Bize dokunmasın da Cenab-ı Mevla daha uzun ömürlü etsin.”

      Mebrure: “Anne ne olur, biz de gidip görelim.”

      Emine Hanım: “Gideriz, görürüz. Gürültü etme. Haydar uyanacak.”

      Bedriye Hanım: “Adı da var. Dur bakayım neydi? Şey… Halamın yıldızı!”

      Emeti Hanım: “Ah, çarçabuk kuyrukluyla hısım akraba oluverdiler. Onların halasıysa iki gözüm, benim de teyzem olsun, bize dokunmasın.”

      Mebrure: “Benim de büyük anam olsun.”

      Bedriye Hanım: “Benim de kaynanam olsun bari…”

      Hep bir ağızdan birer kahkaha salıverdiler. Gürültüden salıncaktaki Haydar uyanır. Bir ağlama, bir yaygaradır başlar. Emine Hanım, pencereden çekilip çocuğu sallayarak:

      Uyandı oğlan a dostlar ninniii

      Haydi gidin hoşhoşlar ninniii

      Benim yavrum uyanacak ninniii

      Gülüşmeyin hanımlar ninniii

      Ee… e… eh…

      Emeti Hanım: “Kızım Bedriye, kuyrukluyu kaynanana benzetme. Eğer hırçınlığı ona çekerse maazallah, bu dünya altüst olur.”

      Bir ikinci kahkaha sağanağı başladığı sırada Emeti Hanım’ın başı birdenbire duvarın arkasından kaybolur, sesi kesilir.

      Bedriye Hanım, Mebrure’ye: “A, hatun ne oldu? Birdenbire lakırdıyı kesti. Ortadan kayboldu.” (Haykırarak): “Emeti Hanımcığım? Düştün mü, ne oldun?”

      Emeti Hanım, biraz derinden: “Ah, ne olacağım? Üstüne bastığım küfenin dibi çıktı. Göğsüme kadar içine gömüldüm. Ne kalçam, ne kuyruk sokumum kaldı. Hep sıyrıldı. Hurda oldum, şöyle hurda… Nene lâzım senin a alık kahpe! Küfeye çıkıp da komşularla çene yarıştırırsın?”

      Bedriye Hanım: “A, vah vah! Gördünüz mü zavallının başına geleni? Evde kimse yok mu Emeti Hanımcığım?”

      Emeti Hanım: “Yok ya! Oğlan okulda. Hayriye’m de etekliğinin etrafına makine çevirmeye Bedestenlilerin evine gitti.”

      Bedriye Hanım yazıklanarak: “A, onlar gelinceye kadar ne yapacaksın küfenin içinde?”

      Emeti Hanım inleyerek: “Ah, ne yapacağımı bilir miyim yavrum? Kapana tutulmuş fare gibi bunun içinde oturacağım.”

      Bedriye Hanım: “Şöyle biraz çalış çabala bakalım. Belki çıkarsın.”

      Emeti Hanım, sağına soluna kıvranıp çıkmaya uğraşarak: “Ah, mümkün değil, küfenin ağaçları böğrüme batıyor. Tıpkı kapana benziyor. İçine girmesi kolay da çıkması zor.” (Ağlamaya başlayarak): “Ne yapacağım ben şimdi?”

      Emine Hanım, salıncağın başında ninnisine devamla:

      Pek yaramaz susmuyor ninniii

      Ne desem uyumuyor ninniii

      Kuyrukludan korkmuyor ninniii

      E yavruma e…e… eh…

      Mebrure, pencereden başını uzatabildiği kadar uzatarak komşuya doğru sarkıp: “Bedriye teyze, yıldızın gözleri tarif ettiğin kadar gerçekten güzel mi?

      Bedriye Hanım: “Pek alımlı. Çizgili çizgili, görsen…”

      Mebrure: “Ya saçlar?”

      Bedriye Hanım: “İpek gibi beyaz. Uzun mu uzun, topuklarını dövüyor.”

      Mebrure: “Ah, bir kere görsem! Meraktan çıldıracağım.”

      Emeti Hanım, küfenin içinden haykırarak: “Orada vıcır vıcır ne konuşuyorsun? Ben bu dar yere bir kere düştüm. Bana oldu olacak. Burada bunalıyorum. Benimle de konuşunuz bari de biraz eğleneyim. Sıkıntıdan patlayacağım.”

      Bedriye Hanım: “O küfenin içinde ne kadar duracaksın?”

      Emeti Hanım: “Birisi gelip de beni kurtarıncaya kadar.”

      Bedriye Hanım: “Ne zaman gelecekler?”

      Emeti Hanım: “Allah bilir.”

      Bedriye Hanım: “Kapı çalınırsa kim açacak?”

      Emeti Hanım: “Ervâhiler!”10

      Bedriye Hanım: “Hayriye Hanım’da anahtar yok mu?”

      Emeti СКАЧАТЬ



<p>8</p>

Âşık yolunu şaşırdı, endişe: Örgü modelleri

<p>9</p>

Karaman koyunu

<p>10</p>

Ervah (Ar.): Ruhlar. Ervahi: Ruhlar âleminden olanlar, oraya ait olanlar