FELATÜN BEY VE RAKIM EFENDİ. AHMED MİDHAT EFENDİ
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу FELATÜN BEY VE RAKIM EFENDİ - AHMED MİDHAT EFENDİ страница 9

Название: FELATÜN BEY VE RAKIM EFENDİ

Автор: AHMED MİDHAT EFENDİ

Издательство: Автор

Жанр:

Серия:

isbn: 978-605-7869-51-7

isbn:

СКАЧАТЬ ibarettir.”

      Yozefino: “Çocuk olmayınız a! Biz dost olacak değil miyiz? Yatak odaları olsun, göreceğim. Serbest adamlarda bu düşünceye şaşılır.”

      Bu söz üzerine Râkım, odaları da Madam Yozefino’ya gösterdi. Canan’ın doğuştan gelen yeteneğini artık uzun uzadıya tarif lâzım mı ya? Yozefino odaları tertemiz bir hâlde buldu. Her şey yerinde, her şey düzeninde. O kadar memnun oldu ki böyle bir eve, böyle bir cariyeye sahip olmanın saadet olduğunu bin defa tekrar etti. Râkım, dadısı olan Fedayi’yi de takdim (edip) ve validesi yerinde olduğunu anlatınca Yozefino, onun da iltifatlarına boğuldu.

      Bugün, Canan’ın Râkım Efendi’nin evine gelişinin üçüncü ayı olup özellikle Yozefino, bir aydan beri Canan’ı görmemiş olduğuna ve bu müddet zarfında Canan’ın bakım ve eğitimine devam edilerek kıza renk ve canlılık gelmiş ve güzelliği artmış bulunduğundan dolayı Yozefino, yarım saat içinde Canan’ın dersini verip bitirdikten sonra Râkım ile Canan hakkında şu bir iki kelime söylenmeye mecbur oldu:

      Yozefino: “Uzatmayınız Mösyö Râkım! Cariyeniz pek güzel, pek zeki, pek kavrayışlı!”

      Râkım: “Daha yavaş yavaş açılır madam!”

      Yozefino: “Onu demek istemiyorum! Siz de gençsiniz o da! İki genç bir yerde? Fena âlem değildir ha?”

      Râkım: “Yok işte, bu fikriniz yanlıştır.”

      Yozefino: “Niçin sanki ayıp bir şey mi?”

      Râkım: “Ne ayıp olacak? Özellikle cariyemdir.”

      Yozefino: “Öyle ise ne?”

      Râkım: “Ama ben kendisini kız kardeş gibi seversem daha çok hoşlanacağım.”

      Yozefino: “Durunuz bakalım, o sizi kardeş gibi sevecek mi?”

      Râkım: “Benden kardeşlikten başka bir şey görmezse ne yapacak? Elbet o da beni kardeş gibi sevecek.”

      Yozefino: “Onlar bugünkü sözlerdir kuzum. Durunuz bakalım, biraz daha zaman geçsin de… Siz de melek misiniz sanki? Bir güzelden istifade etmeyi protesto mu ettiniz?”

      Râkım: “Yok! Hatta bu istifade için fedakârlık bile ederim, ama Canan’ı o yolda terbiye etmek istemem.”

      Yozefino: “Neyse, sizi tebrik ederim dedim a!”

      Yozefino bu sözleri bitirdikten sonra saat on bir buçuğa gelmiş olduğundan Râkım’a Canan’a ve Fedayi’ye veda ederek çıktı, gitti. Bu Canan’ın, ne beklenti üzerine satın alınmış olduğu hatırınızda duruyor ya? Güya ihtiyar Fedayi’yi rahat ettirmek için alınmıştı. Öyle değil mi? Hâlbuki zavallı Fedayi hâlâ mutfaktan çıkamamıştı. Canan’ın kendisine yardımı yalnız yukarı hizmetini üzerine almış olmasından ibaret olup haftada bir gün de çamaşıra soyunur ve diğer vakitlerini ise giyinmiş, kuşanmış olduğu hâlde dersiyle, dikişiyle geçirirdi. Hele piyano geldikten sonra artık bir dakikasını boş geçirmemeye başladı. Dersten usansa piyanoya, piyanodan usansa dikişe oturuyor; sadık Fedayi ise kızcağız ne kadar kendisini eğlendirirse o kadar memnun oluyordu.

      Fedayi’nin bu kızı Râkım’dan kıskanmadığına şaşıracak mısınız? Ne mümkün! Fedâyi’nin elinden gelse kızı hemen kaptığı gibi Râkım’ın koynuna koyacağı kesindi, hatta “Benim beyim melek midir nedir? Karşısında peri gibi kız gezdiği hâlde asla alıcı bir gözle baktığı yok,” diye canı bile sıkılıyordu. Her ne zaman bir moda kumaş çıksa dadı kalfa, Râkım’a rica ederek: “Gençtir, giyinsin kuşansın, karşında temiz gezsin,” diye mutlaka aldırır ve aldırdığı anda nerede güzel biçki biçer bir hanım varsa götürüp rica minnet en yeni moda olarak biçtirir ve kızın kendisine diktirip giydirirdi. Sonra Canan, biçmek için de kimseye muhtaç olmadı ya? Hangi elbise kendisine daha çok yakışsa onu söker ve onun üzerinden yenisini biçip sonra ikisini dikerek istediğini yapardı. Zavallı kızcağız endam düşkünü, güzellik züğürdü değildi ki giydiği kendisine yakışmasın. Ne giyerse kaşık gibi yakıştırıyordu.

      Okuyucular arasında bu kadar saadeti Râkım için çok görenler varsa zulmetmiş olduklarını kendilerine hatırlatırız. Bir adam ki yedi sekiz sene, gece gündüz demeyerek göz nuru döküp eğitime heves ettikten sonra bu kadar ödüle de kavuşmazsa eğitimin ve bilginin ne ayrıcalığı kalır?

      Tahsilde Canan, nasıl bir hızla gidiyorsa İngiliz kızları da o şekilde hızla gidiyorlardı. Bunlar, her ders günü hocalarından kırk elli kadar Türkçe kelimeyi sorarak ve bir deftere kaydederek ezberliyorlardı ki şu hâlde çatara patara dil de konuşmaya başlamışlardı. Hele okuma ve yazma konusunda başkalarının, başka hocalardan bir senede öğrenemeyecekleri miktarı bunlar öğrenmişlerdi. Râkım hakkında ailece olan hürmet ve saygıya eklenen fazla sevgi gereğince Râkım, bazı kere akşam yemeği için bile bunların evinde kalmaya başladı. Hele bir pazar günü ailece Kâğıthane’ye gidilmiş ve Râkım’ın arkadaşlığından hepsinde bir memnuniyet olmuştu; lâkin münasebet ve muhabbet yalnız bu derecede kalmadı. Mister Ziklas’ın diğer her İngiliz gibi denize merakı olduğundan ve Râkım’da da bu merak Ziklas’tan aşağı kalmadığından Ziklas’ın satın alarak tedarik ettiği iki çifte âlâ bir kik sandalı, Salıpazarı Limanı’na, Râkım’ın korumasına ve gözetimine verdiler. Bazı pazar günleri Râkım, sandalı Tophane iskelesine çekiyor, İngilizlerle orada birleşip biniyorlar; Kadıköy’üne, Adalar’a doğru çıkıp yelken kullanarak dolaşıyorlardı; lâkin bu sandal seyahati başkaca tarife uygun düşen bir şey olmakla onun için de birkaç satırı esirgemeyelim.

      Can ile Margrit’in, sandalla seyahate çıkıldığı zaman özellikle denizci kıyafeti giymeleri alışkanlıklarıydı. Bu elbise ve başta ruganları, gemici şapkaları ki etrafını bir mavi kurdele kuşanmış ve yine bir mavi kurdele, çene altından sağındırıkvârî geçmiştir. Saçlar toplanıp ve kuru kuruya taranıp omuzlar üzerine salıverilmiş. Arkada bir beyaz Frenk gömleği ki yakaları mavi olup devrik yerinde birer beyaz çapa resmi vardır. Gömleğin kolları da mavidir. Bu gömlek üzerinde şinelvârî24 kısa bir yağmurluk; lâkin bunu, gerektiğinde üzerlerine de alıyorlardı. Ayakta, dizden yukarıya kısa ve beyaz bir etek. Bu da mavi kurdeleden askılarla omuzlarına tutturulmuştu. Eteğin üzerinde birer mavi kuşak. Âdeta yün kuşaktır. Ayakta dizden yukarı, ta butlara kadar birer beyaz çorap. Bunun üzerine baldırlara kadar yüksek birer çift mavi potin. İşte bir de yuvarlak, mavi canfesten25 yarım bir boyunbağı bu kıyafeti tamamlıyordu.

      İşbu iki genç tayfa, kürek oturaklarına oturdukları zaman Ziklas, dümen yekesini26 ele alıyor ve Râkım ile Misters Ziklas da karşı karşıya oturuyordu. Yelkeni fora etmek, yelken sarmak iki genç tayfanın hizmeti olup şayet kürek çekmek gerekirse o zaman, dümen yekesini Misters Ziklas eline alıyor; kocasıyla Râkım ve iki güzel tayfa da küreğe geçiyorlardı. Sandalın içinde çerezlenecek ufak tefek her şey bulunduğu gibi âlâ İngiliz arpa suları da eksik olmadığından bu sandal seyahatinde edilen zevke, sefaya Râkım doyamıyordu. Hele hava düşüp de kürek çekmek gerektiği zaman büyük kız pruva tarafından birinci hamlede, Râkım ikincide, küçük kız üçüncüde babaları da dördüncü hamlede bulunduğundan ve İngiliz gemicileri gibi küreklere eğilerek СКАЧАТЬ



<p>24</p>

Şinel: Kolsuz, yakası kürklü kaput

<p>25</p>

Canfes: Parlak, ince, iki renkli gibi görünen ipekli kumaş

<p>26</p>

Yeke: İstenen yöne çevirebilmek için dümenin baş tarafına takılan ağaç veya demir kol