Osmanli Medeniyetinin Izinde 40 Şehir Portresi. Fahri Tuna
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Osmanli Medeniyetinin Izinde 40 Şehir Portresi - Fahri Tuna страница 3

Название: Osmanli Medeniyetinin Izinde 40 Şehir Portresi

Автор: Fahri Tuna

Издательство: Hayy Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-8222-49-4

isbn:

СКАЧАТЬ An… Anka. Ankara.

      A, yani ilk, yani baş, yani Cumhuriyetin ilki, Cumhuriyetin başı, başkenti.

      Cumhuriyetin mabedi, mabet şehir.

      Plan şehir; planlanan, planlı şehir.

      Düz, düzen, düzenli şehir.

      Mem-şehir, memur şehir, memur şehri.

      Ankara; planlı, düzenli, memur şehir.

      Hatta mamur şehir.

      Her tarafından “devlet” kokusu yükseliyor.

      Buram buram, duman duman, sisli puslu “devlet” kokuyor.

      Soğuk şehir, demir şehir, duman şehir.

      Üzülme korkma Ankara. Kış bitti bitiyor Ankara. Dondurucu ayazlarının son demindesin Ankara. Bahar yüzünü gösterdi, geldi geliyor Ankara.

      15 Temmuz gecesi çağdaş Truva Atı, en çok sana en çok seni en çok senle uğraştı Ankara. Esaret girişimi seni “esir almak” istedi Ankara.

      “Bir gecede bize bir Çanakkale yaşatanlar”a direnişlerin en şanlısını en asilini en muhteşemini gösterdi bu aziz millet Ankara.

      “Başını vermedi” bu millet Ankara. “Hürriyet’ini vermedi bu millet Ankara, “Onurunu çiğnetmedi yabancı postallara” Ankara.

      Bu millet o gece en çok seni düşündü, seni istedi, seni kurtardı Ankara. İstanbul sen “kendin olasın” diye ayağa kalktı Ankara, Anadolu Trakya “Sen sen olasın” diye meydanlara koştu Ankara. Rumeli şehirleri “Sen özüne dönesin” diye Büyükelçiliklerimize koşup “Türkiye’yi işgalden kurtarmaya gideceğiz” müracaatlarıyla doldu Ankara.

      Meclisin de gazi artık Ankara. Kalbin de gazi artık. Aklından çıkartma bunu hiç bundan böyle.

      Unutma Ankara; “Hacı Bayram” sendedir; “Mustafa Kemâl” senledir; “İlk meclis” senindir.

      Başın sıkıştığı, için daraldığı huzura ihtiyacın olduğunda Hacı Bayramı Veli’ye koş Ankara; bütün formüller ondadır, onunladır, oncadır.

      Hani o güzel yüzlü güzel sözlü güzel özlü pir Hacı Bayram Veli ne diyordu:

      Çalabım bir şar yaratmış

      İki cihan aresinde

      Bakıcak didar görünür

      Ol şarın kenaresinde

      Nâgehan ol şara vardum

      Ol şarı yapılur gördüm

      Ben dahi bile yapıldum

      Taş ü toprak aresinde

      Ol şardan oklar atılur

      Gelür ciğere batılur

      Arifler sözü satılur

      Ol şarın bazaresinde

      Şagirdleri taş yonarlar

      Yonup üstâda sunarlar

      Çalabun ismin anarlar

      Ol taşun her pâresinde

      Yemen’den Bosna’ya, Taşkent’ten Üsküp’e; bütün bir “millet”in gözü, gönlü, duası “sana”, senle” ve “senin için” ey Ankara.

      Bu millet seninledir Ankara.

      Sen de milletinle ol emi.

      Bu milletin başşehri olasın artık.

      Bilecik

Devlet-i Aliyye’nin Türevi

      Biiiiiiiiir! Bir iki üç. Bir Bilecik, iki Bilecik, üç Bilecik. Sonra başkaları. Niye ki? Her şey Bilecik’le başlıyor da ondan be güzelim.

      Evet Bilecik başlangıçtır. İlktir, birdir, birincidir de ondan.

      Bilecik; çölde açan zambaktır, bozkırdaki lâle, yayladaki sümbüldür.

      Bilecik; kuruluştur,

      Bilecik; Ertuğrul’dur, Şeyh Edebalı’dır, Dursun Fakih’tir.

      Yunus Emre’yle yoldaş, Hoca Nasreddin’le kardaş, Ahi Evran’la ayaktaştır.

      Türbeye gidiniz; Allah’ın selamını verip Şeyh Edebalı’ya misafir olunuz bir müddet, dört bir yandan gelmekte olan torunlarını göreceksiniz; Orhan karşı yamaçtaki zaviyesinden yola çıkmış geliyor, Beyazıd-ı Evvel abdestini almış dedesi adına inşa ettirdiği camiye giriyor, Abdülhamit, Şehremini binasından türbeye iniyor.

      Dört bir yandan gelmiş yâranıyla sohbetine şahit olacaksınız Edebalı’nın; kimi damat Dursun Fakih’ten, kimi Kosova fatihi torun Murat’tan, kimi Bağdat fatihi Genç Osman’dan selam iletecek…

      Esmer kara yağız bir yiğit yaklaşacak dergâha. Gözünü budaktan esirgemeyen ama bir o kadar da vakur akil ve sağduyulu. Her yanından beylik akan bir yiğit. Kucağında çocuğu, yanında hanımıyla; şaşırmayın: Bu mert, gözü pek bey koca bir cihan imparatorluğunun temellerini atacak olan Kara Osman’dır. Osman Bey’dir yani, kucağındaki şehzade Orhan, bitişiğindeki Bala Hatun’dur. Kayınpederi Şeyh Edebalı’ya akşam yemeğine gelmektedir. Yemek bahanedir; danışacağı çok konu, tanışacağı çok belde, kaynaşacağı çok kişi vardır da “soyunun bilgesi” Edebalı’yla müşaveredir asıl neden.

      Sırada nice fetihler vardır zira; Bilecik’ten sonra Eskişehir, İznik ve Prusa’ya göz kırpmaktadır kalbi Kara Osman’ın. Şeyhinden akıl kadar destur ve dua da isteyecektir.

      Fetih nişanesi çınarlar dikmektir derdi Kara Osman’ın. Devlet nişanesi çınarlar. Hem de cihan devleti.

      Çınarın, Osmanlı çınarının en yakıştığı, en yaraştığı, en güzel yeşerdiği vilayet –hiç kuşkusuz– Bilecik’tir.

      Bilecik’te asırlarca üç kıtaya hükmedecek cihan devletinin temellerine; sadeliğe, yalınlığa, gösterişsizliğe, M. Selahaddin Şimşek’in deyişiyle, ölçüleri doğru olanların bütün ölçümlerinin de doğruluğuna, hasbîliğe ve kesbîliğe; huzurun saraylarda değil ulu bir çınarın gölgesinde aranması gerektiğine şahit olacaksınız.

      Kara Osman’ın kararlılığı, Orhan’ın gözü pekliği, Murat’ın Hüdavendigarlığı, Beyazıd-ı Evvel’in talihsizliği, Çelebi Mehmed’in akılcılığı, İkinci Murad’ın şehrediciliği, Fatih’in cihangirliği, Beyazıd-ı Sani’nin hîlmi, Yavuz’un celadeti, Abülhamit’in diplomatik dehası.... Hepsinin bir bir ayak izlerini göreceksiniz Bilecik’te, biraz dikkatlice bakarsanız eğer.

      Koca bir cihan devletinin temellerini atan Koca Ertuğrul’un Bilecik’e girip de dünürü Edebalı’ya varışındaki tevazuya, hürmete, mutluluğa şahitlik edeceksiniz.

      Yedi Başlı СКАЧАТЬ