.
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу - страница 11

Название:

Автор:

Издательство:

Жанр:

Серия:

isbn:

isbn:

СКАЧАТЬ style="font-size:15px;">      . (Rus.) Rus Çarlığı’nda ve Ukrayna’da kırsal bölgelerdeki özyönetim organı. (Y.N.)

      2

      . Rus mizah yazarları İlya Arnoldoviç Faynzilberg (1897-1937) ve Yevgeni Petroviç Katayev’in (1903-1942) ortaklaşa yazdıkları eserlerde kullandıkları isim. (Y.N.)

      3

      . (Açılımı, Novaya Ekonomiçskaya Politik.) Ekim Devrimi’nden sonra Sovyetler Birliği’nde uygulanan ekonomi politikası. (Y.N.)

      4

      .

      Kibarlık Budalası

      , olacak. (Y.N.)

      5

      . (Rus.) Bir Rus iskambil oyunu. (Y.N.)

      BİRİNCİ BÖLÜM

      “Söyle kimsin sen?”

      “Sonsuza dek kötülüğü isteyen,ama sonsuza dek iyilik yapan bu gücün bir parçasıyım.”

      GOETHE, Faust

      1

      Yabancılarla sakın konuşmayın

      Sıcak bir ilkbahar günü biterken, Patriarşiye Göleti gezisinde iki yurttaş göründü. İlki kırk yaşlarındaydı; açık gri bir yazlık elbise giymişti, kısa boylu, şişman denecek kadar tombul, seyrek siyah saçlı, sinekkaydı tıraşlıydı. Yüzü, inanılmaz boyutlarda koskocaman bağa çerçeveli bir gözlükle örtülüydü. Oldukça iyi cinsten şapkasını, sokaklarda satılan börekler gibi avcunda buruşturmuştu. Ensesine ittiği kareli kasketinin altından karmakarışık kızıl saçları fışkıran iriyarı arkadaşı, bir kovboy gömleği, beyaz buruşuk bir pantolon, siyah keten pabuçlar giymişti.

      İlki, kalınca bir edebiyat dergisinin genel yayın müdürü, Moskova’nın en büyük edebiyat kuruluşlarından biri olan, kısa adıyla MASSOLİT’in6 başkanı Mihail Aleksandroviç Berlioz’dan başkası değildi. Genç adama gelince; o da daha çok Biezdomni7 adıyla tanınan şair İvan Nikolayeviç Ponirev’di.

      Yeni yeşermiş ıhlamurların gölgesine ulaşmalarıyla, üstünde “Bira ve Meşrubat” yazan renkli barakaya koşmaları bir oldu.

      Bu tüyler ürpertici mayıs akşamındaki ilk tuhaflığı burada belirtmek gerek: Ne barakanın çevresinde, ne de iki yanı ağaçlarla kaplı Malaya Bronnaya Sokağı’na paralel geçitte birileri vardı. Güneşte kaynayan Moskova sokaklarında soluk alınmaz olduğu, Sadovaya çevreyolunun ötesinde bir yerlerde güneşin fırın gibi bir sise gömüldüğü bu saatte ne ıhlamurların altında gezinen vardı, ne de gelip banklara oturan. Ağaçlarla kaplı geçit ıssızdı.

      Berlioz, barakayı işleten kadına, “Bana Narzan madensuyu verin,” dedi.

      Kadın, nedense alınmış gibi, şaşkın bir sesle, “Narzan suyu yok,” dedi.

      Biezdomni’nin sesi ıslığa dönüşüp çatallaştı:

      “Biranız var mı?.. Biranız?..”

      “Getirecekler,” diye karşılık verdi kadın. “Bu akşam getirecekler.”

      “İçecek ne var peki?”

      “Kayısılı madensuyu ama soğuk değil.”

      “Olsun, verin, verin, verin!”

      Kayısılı madensuyu bardaklara dolarken sarı sarı köpürdü. Ortalık berber dükkânı gibi koktu. Kayısı suyunu içen iki edebiyatçı hıçkırmaya koyuldular. Parayı ödeyip sırtlarını Bronnaya Sokağı’na dönerek bir banka çöktüler.

      Yalnızca Berlioz’u ilgilendiren ikinci tuhaf olay o anda meydana geldi. Hıçkırığı birden kesildi. Yüreği, göğsünde büyük gürültüyle gümledi, sonra birden yok oluverdi, sanki bilinmeyen bir yere uçtu. Ardından da hemen döndü yerine. Yüreğine kör bir iğne saplanmış gibi geldi Berlioz’a. Ayrıca öylesine büyük ve tarifsiz bir dehşete kapıldı ki, o an tabanları yağlayıp ardına bile bakmadan kaçmak geçti içinden.

      Kendisini ürküten korkunç şeyin ne olduğunu anlayamadan, büyük bir üzüntüyle, bakışlarını çevresinde gezdirdi. Sarardı, mendiliyle alnını kuruladı. Düşünmeye başladı: “Neyim var yahu? İlk kez böyle bir şey başıma geliyor. Anlaşılan yüreğim bana oyun oynamaya başladı… Aşırı yorgunluk… Belki de işi gücü bırakıp bir süre Kislovodsk’taki kaplıcalarda dinlensem iyi olur…”

      Tam bunları kafasından geçirirken, önündeki boğucu hava bir anda yoğunlaştı; çabucak, saydam ve çok garip görünüşlü bir yurttaşın koyuluğuna dönüştü. Adamın küçücük kafasında bir jokey kasketi vardı, havaya karışan gölgesi, kareli, kötü bir ceketin içine gömülmüştü. Söz konusu yurttaş, upuzun boylu –iki metreye yakın– daracık omuzlu, inanılmayacak kadar da zayıftı. Yüzünde enikonu alaycı bir ifade olduğunu da bilmenizi isterim.

      Berlioz’un hayatı, onu böylesi olağanüstü olaylara hazırlamamıştı hiç. Berlioz iyice sarardı, gözleri yuvalarından uğradı, kendi kendine, korku içinde, “Bu olanaksız!” dedi.

      Ne yazık ki, gözüyle gördüğüne göre, demek ki olabiliyordu. Upuzun, saydam adam yere basmadan, iki yana sallanıp duruyordu; tam Berlioz’un karşısında.

      Berlioz, büyük bir dehşete kapıldı; gözlerini kapadı. Açtığında her şey olup bitmişti. Kareli ceket kaybolmuş, Berlioz’un yüreğine dalıp çıkan kör iğne de uçmuştu.

      “Hay aksi şeytan!” diye haykırdı Genel Yayın Müdürü. “Düşün İvan, güneş çarpmasından az kaldı ölecektim. Bir hayal gördüm ki, öfff!” Gülmeye çalıştı; gözlerinden dehşet parıltıları silinmemişti, elleri titriyordu. Yavaş yavaş kendine geldi. Mendiliyle yelpazelendi, ardından titremeyen bir sesle, kayısı suyu yüzünden yarım bıraktığı söylevine devam etti: “Güzel. Ha…”

      Daha sonra anlaşılacağı gibi, bu söylev Hz. İsa’yla ilgiliydi. Kısacası, Genel Yayın Müdürü, Şair’e, derginin gelecek sayısı için, dine karşı büyük bir şiir ısmarlamıştı. İvan Nikolayeviç de bu şiiri inanılmayacak kadar kısa sürede yazmıştı, ama Genel Yayın Müdürü, sonuçtan pek hoşnut kalmamıştı. Biezdomni, şiirin kahramanını –Hz. İsa– en karanlık renklere bulamıştı. Genel Yayın Müdürü’nün düşüncesine göre, bütün şiirin yeniden yazılması gerekiyordu. Bu nedenlerle Berlioz, Şair’in yararına, temel yanlışına parmak basmasını sağlamak için İsa hakkında bir çeşit söylev çekmeye girişmişti.

      Bu durumda, İvan Nikolayeviç’in yaratıcı güçten yoksunluğunun mu, yoksa konu hakkında hiçbir bilgisinin olmayışının mı kurbanı olduğunu belirtmek zor. Neyse! Çizdiği İsa… Çok canlıydı. Bol bol en kötü çizgilerle çizilmiş de olsa, hiç kuşkusuz yaşamıştı!

      Berlioz da Şair’e СКАЧАТЬ