Название: Grimm Masalları
Автор: Братья Гримм
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6862-83-8
isbn:
Adam, kendisine birkaç zırh verilmesini emretmiş; bir kılıç, bir de mızrak getirtmiş ve kendisini bunlarla donatmış. Pek çoğu adamın hayatından endişe duysa da herkes onun cesaretini övüyormuş. Ahırın iki kapısı da açıldığı anda adam, çapraz kirişin ortasına tünemiş baykuşu görmüş. Bir merdiven getirtmiş ve tırmanmaya hazırlanmış. Herkes, böyle cesurca davrandığı için bağırıp çağırarak korkmamasını ve canavarı öldüren Kutsal George’u örnek almasını önermiş. Tam tepeye vardığında baykuş, adamın gözünü üstünde fark edince kalabalıktan ve bağrış çağrıştan sersemleyerek nasıl kaçacağını bilememiş. Gözlerini devirmiş, kanatlarını çırpmış, gagasını çıtırdatmış ve sert bir sesle: “Tuwhit, tuwhoo.” diye bağırmış.
“Canevinden vur! Canevinden vur!” diye bağırmış dışarıdaki kalabalık, yürekli kahramana. Adam: “Benim durduğum yerde duran herhangi birisi…” diye cevaplamış. “ ‘Canevinden vur!’ diye bağıramazdı!”
Adam, ayağını merdivenin bir basamak yukarısına attığı anda titremeye başlamış ve yarı baygın şekilde geri çekilmiş.
Artık bu tehlikeye karşı koyabilecek kimse kalmamış. “Canavar çatırdayarak, üzerine soluyarak aramızdaki en güçlü adamı zehirledi ve yaraladı! Biz de mi hayatlarımızı riske atalım?” diye bağrışmışlar.
Tüm kasabanın harap olmasını önlemek için ne yapılması gerektiğini görüşmek üzere bir konsey toplanmış. Uzunca bir süre hiçbir şey işe yarayacak gibi görünmemiş fakat sonunda belediye başkanı bir çare bulmuş.
“Bence hepimiz birleşip bu ahırın ve içindeki mısır, saman veya balyanın parası neyse sahibine verelim; sonra tüm ahırı ve de bu berbat hayvanı yakalım. Böylece kimse hayatını tehlikeye atmak zorunda kalmaz. Masrafı düşünmenin zamanı değil ve cimrilik yapmanın gereği yok.”
Bu fikre herkes katılmış. Ahırı, dört bir yandan ateşe vermişler ve içindeki baykuş acılar içinde yanmış. Buna inanmayan varsa gitsin, kendi gözleriyle görsün.
Muhteşem Çalgıcı
Muhteşem çalgıcı, hiçbir şey düşünmeden ormanda yürüyormuş. Her şeyi düşünüp de düşünecek başka hiçbir şeyi kalmayınca kendi kendine demiş ki: “Bu ormanda tek başıma sıkılıyorum artık, iyi bir yoldaş bulmalıyım.”
Sırtında asılı olan kemanını alıp ormanda yankılanacak şekilde çalmaya başlamış. Çok geçmeden ağaçlıktan bir kurt çıkagelmiş ve ona doğru hızla yürümüş.
“Ovv, bir kurt geliyor! Böyle bir yoldaş istediğim pek söylenemez.” demiş çalgıcı. Fakat kurt yakınlaşmış ve ona demiş ki: “Hey çalgıcı, ne kadar da güzel çalıyorsun! Ben de çalmayı öğrenmeliyim.”
“Elbette.” diye cevap vermiş çalgıcı. “Sadece, ben ne söylersem onu yapmalısın.”
“Elbette çalgıcı.” demiş kurt. “Bir öğrencinin öğretmenini dinlediği gibi, ben de seni dinleyeceğim.”
Çalgıcı, ona kendisiyle gelmesini söylemiş. Yolun bir kısmını birlikte gittikten sonra içi oyuk, ince ve ortasından ayrılmış eski bir meşe ağacına varmışlar. “Buraya bak.” demiş çalgıcı. “Nasıl keman çalınacağını öğrenmek istiyorsan ön ayaklarını bu yarığa koymalısın.”
Kurt itaat etmiş ama çalgıcı yerden aldığı taşla, bir hamleyle kurdun her iki pençesini de öyle hızlı sıkıştırmış ki kurt orada mahkûm kalmış.
“Ben geri dönene kadar orada kal.” demiş müzisyen ve uzaklaşarak yoluna devam etmiş.
Bir süre sonra adam yine kendi kendine demiş ki: “Burada, bu ormandan usandım; başka bir yol arkadaşı bulacağım kendime!”
Ardından kemanını alıp ormanın içinde çalmaya başlamış. Çok geçmeden ağaçlarından arasından sinsi sinsi yürüyen bir tilki çıkagelmiş.
“Ooo, oradan bir tilki geliyor!” demiş çalgıcı. “Böyle bir yol arkadaşı beklemiyordum.”
Tilki ona yaklaşmış ve demiş ki: “Oh sevgili çalgıcı, ne kadar da güzel çalıyorsun! Ben de nasıl çalınacağını öğrenmeliyim.”
“Çok kolay.” demiş çalgıcı. “Sadece sana ne söylersem onu yapacaksın.”
“Evet, çalgıcı.” diye cevap vermiş tilki. “Bir öğrencinin öğretmenine itaat ettiği gibi, ne söylersen yapacağım.”
“Beni takip et.” demiş çalgıcı ve yolun bir kısmını birlikte yürüdükten sonra, her iki tarafı yüksek bir çitle çevrili olan patikaya gelmişler. Sonra çalgıcı durup, yerdeki bir fındık ağacı dalının üstüne basıp dalı diğer tarafa bükmüş ve demiş ki: “Haydi küçük tilki, bir şey öğrenmek istiyorsan sol ön ayağını bana doğru uzat.”
Tilki söz dinlemiş ve çalgıcı onun ayağını sol taraftaki ağacın gövdesine bağlamış. “Tilki hazretleri, şimdi öbür ayağını uzat bakalım.” diyen çalgıcı, sonra onu da sağ taraftaki ağaca bağlamış. Düğümlerin sağlamlığını kontrol ettikten sonra ağaçları serbest bırakmış, iki ağaç da aynı anda doğrulurken tilkiyi havaya fırlatmış. Hayvan, ayaklarından bağlı hâlde debelenip dururken çalgıcı: “Ben geri dönene kadar orada bekle.” demiş ve yoluna devam etmiş.
Çok geçmeden yine kendi kendine demiş ki: “Bu ormanlıktan bıktım, usandım; başka bir yol arkadaşı edineceğim.”
Böylece kemanını almış ve sesi ormanda yankılanmış. Sonra bir yaban tavşanı çıkıvermiş karşısına.
“Ooo, bir yaban tavşanı geliyor!” demiş. “Ama istediğim bu değil ki.”
“Ah, sevgili çalgıcı.” demiş tavşan. “Ne kadar da güzel çalıyorsun! Ben de çalmayı öğrenmek isterim.”
“Öğrenmiş bil.” demiş çalgıcı. “Sadece sana ne söylersem onu yap.”
“Evet, çalgıcı.” diye cevap vermiş tavşan. “Bir öğrencinin öğretmenini dinlediği gibi, sana itaat edeceğim.”
Böylece, ta ki titrek bir kavağın bulunduğu açıklık bir alana gelene kadar yolun bir kısmını birlikte katetmişler. СКАЧАТЬ