Название: Kızıl Odanın Rüyası IV. Cilt
Автор: Сюэцинь Цао
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6862-37-1
isbn:
Zijuan irkildi.
“İnanmıyorum! Doğru olamaz!”
“Doğru! Bizden başka herkes biliyor.”
“Sana kim söyledi?”
“Daishu. Kızın babası valiymiş. Zengin bir aileden gelen çok güzel bir kızmış.”
Xueyan konuşurken Zijuan, Daiyu’nün öksürdüğünü duydu, kalktığını sandı. Dışarıya çıkıp onları duyacağından korkup Xueyan’in elinden tutup sessiz olmasını işaret etti. İçeriye baktı, her şey sakin görünüyordu.
“Daishu tam olarak ne dedi?” diye sordu fısıltıyla.
“Hatırlıyor musun, bir iki gün önce, bir şey için teşekkür edeyim diye beni Bayan Tan’e göndermiştin? Evde yoktu ama Dais-hu oradaydı. Sohbete başladık, birimiz Efendi Bao ve yaramazlıklarından söz açtık. ‘Efendi Bao ne zaman büyüyecek? Hiçbir şeyi ciddiye almıyor. Artık nişanlandığı hâlde hâlâ eskisi gibi budala!’ dedi Daishu. ‘Nişan kararlaştırıldı mı?’ diye sordum. ‘Evet.’ dedi, çöpçatan da Bay Wang diye biriymiş, Ning tarafından bir akrabaymış, her şey sonuçlanmış.”
Zijuan başını bir tarafa eğip, “Çok tuhaf!” diye düşündü.
“Neden ailede hiç kimse bundan söz etmedi?” diye sordu.
“Bu da büyük hanımefendinin fikriymiş. Daishu öyle dedi. Baoyu öğrenirse çalışmalarına devam etmez diye korkmuş. Hiç kimseye söylemeyeceğime söz verdim. Eğer bu haber yayılırsa kabahat benim olurmuş.”
O konuşurken papağan ciyakladı.
“Bayan Lin geldi! Çayı hazırla çabuk!”
İrkilip Daiyu’yü göreceklerini sanarak etrafa bakınan iki kız, kimseyi göremeyince kuşa çıkışıp içeri girdiler. Daiyu sandalyesinde oturuyordu, nefes nefeseydi. Zijuan bir şey içmek ister mi diye sordu.
“Siz ikiniz neredeydiniz?” dedi Daiyu. “Seslendim ama kimse gelmedi.”
Sedire doğru yürüdü, yüzünü duvara dönüp yattı, yatak perdelerini indirmelerini söyledi. Onlar da dediğini yapıp dışarı çıktılar. İkisi de içlerinden Daiyu’nün onları duyduğunu düşündü ama birbirlerine söylemeye cesaret edemediler.
Daiyu yatağında düşünürken, dışarıda fısıldaştıklarını duymuş ve gizlice dinlemek için kapıya gitmişti. Söylediklerinin detayını kaçırmıştı ama ana konu aşikârdı. Sanki büyük bir okyanusa batmış gibi hissetti kendisini. Kâbusundaki kehanet gerçekleşiyordu demek. Bir acı hissetti ve kedere boğuldu. Bundan kurtulmanın tek bir yolu vardı. Ölmesi gerekiyordu. Yaşayıp da bu korkunç şeyin gerçekleşmesini seyredemezdi. Baoyu olmazsa hayatın ne değeri vardı ki? Sığınacağı bir ailesi de yoktu. Eğer bugünden itibaren kendisine bakmazsa birkaç ay içinde sağlığı bozulur, bu dünyayı ve dertlerini ardında bırakarak giderdi.
Bu kararı aldıktan sonra, üzerine bir şey örtmek ya da kalın bir şey giymekle hiç uğraşmadan gözlerini kapatıp uyuyor numarası yaptı. Zijuan ve Xueyan birkaç kez yanına geldiler ama hiç kıpırdamadığını görünce rahatsız etmeye yeltenmediler, hatta yemek için bile kaldırmadılar. Daha sonra lambalar yakılınca, Zijuan perdelerin arasından baktı ve battaniyesi ayaklarının altında toplanmış bir hâlde uyuduğunu gördü. Üşüteceğinden korkarak oradan alıp üstüne örttü. Daiyu o gidene kadar hiç kıpırdamadı, sonra tekrar battaniyeyi tekmeleyerek açtı.
Bu arada Zijuan, Xueyan’i sorguladı tekrar.
“Uydurmadığından emin misin?”
“Uydurmadım tabii ki!” dedi Xueyan öfkeyle.
“Peki Daishu nereden biliyor?”
“İlk önce Xiaohong, Bayan Lian’in evinde duymuş.”
“Galiba Bayan Lin bizi duydu. Baksana ne hâle geldi. Nedeni bu olmalı. Bir daha bu konudan hiç söz etmeyelim.”
İki hizmetçi ortalığı toplayıp yatmaya hazırlandı. Zijuan, Daiyu’ye bakmaya gitti. Battaniyenin yine önceki hâlde olduğunu gördü. Yavaşça çekip örttü. O gece başka bir olay olmadan geçti.
Ertesi sabah Daiyu kızları uyandırmadan, erkenden kalktı; düşüncelere dalarak yalnız başına oturdu. Zijuan uyandığında onun çoktan kalktığını anladı.
“Bu sabah çok erken kalkmışsın, hanımım!” dedi.
“Evet, öyle.” dedi Daiyu kısaca. “Dün gece çok erken yattığım için.”
Zijuan aceleyle giyindi, Xueyan’i uyandırdı. İkisi beraber Daiyu’nün hazırlanmasına refakat ettiler. Daiyu ayna karşısında oturuyordu. Gözünden yaşlar süzülmeye başladı. İpek mendili kısa süre içinde sırılsıklam oldu. Şairin dediği gibi:
Zayıf yüzü yansıyor aynaya,
Hem kendisi hem yansıması acıyor birbirine.
Zijuan, her şeyi daha beter yapmamak için onu teselli etmeye yeltenmedi. Daiyu uzunca bir süre hareketsiz oturdu, sonunda hâlâ gözünde yaşlarla, baştan savma bir şekilde sabah tuvaletine başladı. Bitince, birkaç dakika daha oturduğu yerde kaldı, sonra Zijuan’e Tibet tütsüsü yakmasını söyledi.
“Ama neredeyse hiç uyumadın. Tütsüyü neden yaktırıyorsun? Herhâlde sutra yazmaya başlamayacaksın?” dedi Zijuan.
Daiyu başını salladı.
“Ama çok erken kalktın. Şimdi yazmaya girişirsen çok yorulursun.”
“Ne fark eder? Ne kadar erken bitirirsem, o kadar iyi. Oyalanmak için yapmak istiyorum. İleride beni yazılarımla hatırlarsınız.”
Yine gözünden yaşlar süzüldü. Zijuan teselli edecek durumda değildi, o da ağlamaya başladı. Daiyu o günden itibaren bilerek sağlığını bozmaya karar vermişti. Yakında iştahı kapanacak, giderek eriyecekti. Baoyu okuldan sonra fırsat buldukça onu ziyaret ediyordu ama ona söylemek istediği bir milyon şey olsa da artık çocuk olmadıkları bilinci eskiden olduğu gibi ona takılarak sevgi göstermesine engel oluyor, zihnini kemirip duran şeyleri söyleyemeyecek kadar güçsüz bırakıyordu. Baoyu de onunla içten bir şekilde konuşup rahatlatmak istiyordu ama bir şekilde onu inciterek hastalığını daha da kötüleştirmekten korkuyordu. Bu yüzden onu gördüğünde sadece kibarca kendisini nasıl hissettiğini soruyor ve yüreklendirici birkaç kelime söylüyordu. Onlarınki aşkın zirvesinde birbirilerinden uzaklaşma durumuydu. Büyükanne Jia ve Wang Hanım, Daiyu’ye, doktor çağırmaktan öteye gitmeyen bir anne ilgisi gösteriyorlardı. Hastalığının iç kaynağını bilmediklerinden, narin bünyesine veriyorlardı. Zijuan ile Xueyan gerçeği söylemeye korkuyorlardı. Daiyu günbegün hâlsizleşti. İki hafta sonra midesi öyle küçüldü ki artık çorba bile içemez hâle geldi. Gün boyunca duyduğu her konuşma ona sanki Baoyu’nün evliliğiyle ilgiliymiş gibi geliyordu. Kızıl Neşe Avlusu’nda gördüğü her hizmetkâr hazırlıklarla uğraşıyor sanıyordu. Xue teyze onu ziyarete geldiğinde, СКАЧАТЬ