Ahbaplarımızdan akıllı bir adam vardır. İki kızını kocaya vermiştir. İkisinde de paça günü damatları el öpmeye geldikleri zaman bir aralık sohbet ederek damat ile yalnız kalıp demiştir ki:
“Evladım! Sana verdiğim kıza, güzelce geçinmeniz için lazım gelen dersleri mümkün mertebe verdim. Yalnız bir kadın ile kocası arasındaki hususi münasebete dair tabii olarak tek kelime dahi konuşamadım. Hane halkınca da benim bu kaideme katiyen riayet olunmuş bulunduğundan eminim. Zevcene bu dersi sen vereceksin. Daha ilk derste programını iyi tertip et de derse öyle başla. Zevceni kendin şımartıp yüzsüz ettikten sonra bizi sorgulamaya hakkın olamayacağını sana şimdiden haber veriyorum. Hepimiz delikanlılık ettik. Hepimiz delikanlılık hâlini biliriz. O eski tecrübe üzerine hiçbir vakitte kulağından çıkmamak üzere sana ihtar ederim ki zevce başka, metres başkadır. Bunların arasındaki fark “kadın” ve “karı” arasındaki farka da benzemez. Birisi “iffet timsali” ve diğeri de âdeta bir “fuhuş putu”dur. Birisi en yüzsüz bir erkeğin bile yüz karası ve diğeri ise yüzsuyudur. Şu kadarcık bir tarifim ile meramımı anlarsın. Bir kâmil insan, akıllı olan karısını ne tamamıyla boş bırakıp ihmal etmeli; ne de şımartıp yüze çıkartmalı. Bu konuda tam mertçe ve dengelice hareket eder ise evlilik hayatı onun cenneti olur. Eğer yanındaki kadın zevcesi midir, metresi midir, fark edemez ise evlilik hayatı onun cehennemi olur. Sana verdiğim kız dün akşama kadar benim kızım idi. Bundan sonra senin karındır. İyilik ve kötülüğünden dün akşama kadar ben mesul idim. Bundan sonra sen mesulsün.
İşte bizim romanımızın kahramanı da öyle muntazamca talim ve terbiye görmüş bir adam değildi. Hatta Osmanlı basınını ve bir dereceye kadar da Yunan basınını okumayarak bazı şeyleri öğrendiğini daha önce de anlatmıştık. Bütün bunlarla birlikte kızla olan görüşmelerinde kendisini mahcup edecek bir harekette de bulunmamıştı. Bu evliliğine yabancıların dışında pek fazla karşı çıkan da yoktu.
Recep ile Filomene arasındaki evlilik meselesinin konuşulmasından sonra birçok insan bunun resmî olarak gerçekleşemeyeceğini de açıkça görüyorlardı. Zira Filomene’in babası Sonkur Yankos, her ne kadar Recep’in baba dostu ise de kızın Hristiyan olmasını buna engel olacağını düşünüyorlardı. Bu konudaki İslami hükümleri de bilmiyorlardı. Ayrıca kızın babasının katı bir Hristiyan olduğunu da düşünüyorlardı. Bu yoldaki bir izdivaç İstanbul’da bile nadir bulunuyordu. Durum böyleyken Teselya gibi bir yerde buna imkân verilebilir mi? Gerçi bu şeri hükmü Recep pekâlâ biliyordu. Hatta bunu Filomene’e de öğretmişti. Filomene, Recep’in yalan söyleyeceğine ve hilesine asla ihtimal veremediği gibi bu konuda verdiği malumata tamamıyla inanmış ve kabul etmişti. Hatta Filomene de dinine pek bağlı bir Hristiyan olduğu hâlde İslam’ı kabul ederek Recep’le evlenmeye rıza göstermesi Recep’in:
“Filomene! Göreceksin ki İslamiyet ile Hristiyanlık arasındaki fark hakikaten soğan zarı kadar bir şeydir. Hazreti İsa’ya, Hazreti Meryem’e, İncil’e bizim de imanımız vardır. Hazreti İsa ve Meryem’i belki biz Hristiyanlardan ziyade severiz. O soğan zarı kadar dediğimiz fark ise Hazreti İsa’ya isnat olunan uluhiyetten ibarettir. Şimdiye kadar sana bin defa tarif etmiş olduğum gibi bu uluhiyet-i İsa meselesi de Hristiyanlığın esasında yoktur. Hazreti İsa’dan üç dört yüz sene sonra insanların kendisine isnat etmiş oldukları bir şeydir. Önümüzdeki mânileri defetmek için sen din değiştir de ondan sonra ister isen İslam’ın hakikatlerini kesin öğreninceye kadar yine kendi âdetlerini icra et. Ben senin ne Panaigayana6 mâni olurum ne de Hristos’una!7” demişti de gönlünün zaten meftunu olduğu Recep’e bu konuda büyük bir istekle kabul cevabı vermişti.
Validesiyle ikinci üçüncü mülakatlarına doğru Recep, bu ayrıntıların tümünü validesine vermişti. Çelebi Molla ise bunların tümünü tasdik edip benimsemişti. Fakat şu neticeye varmak için nikâh yapmadan önce Filomene’i emin bir yere kaçırıp evvel be evvel din değiştirip Müslüman olması için resmî işin yapılması gerekeceğinden kadın biraz endişeliydi. Işte bu işin içindeki bu zorluk o akıllı ve cesur olan hanımın gözlerini yıldırmaktaydı.
Dolayısıyla Çelebi Hanım düşünmek taşınmak için oğlundan zaten almış bulunduğu mühletin biraz daha uzatılmasını rica etti. Recep, buna da muhalefet edemeyerek validesinin ricasını bir emir olmak üzere kabulüne kendisini mecbur gördü.
5
MÜŞKÜLAT VE MEVÂNİ
Uzun uzadıya düşünüp taşındıktan sonra Çelebi Molla, Filomene’in Müslüman olması için birçok şart koydu ise bu şartlar ile rıza gösterdi ki bu işte muvaffak olmasını ümit edebilmek için o şartlar zaten lazım idi. Bazı vesileler ile birkaç defa Filomene ile görüştü. Kız ile de konuştuktan sonra onun bu konudaki ciddiyetini de anladı. Din değiştirmeye ait şeylere dair gerekli talimatları kıza verdikten sonra meclis azasından bazı zatları da bu sırra ortak etmek ve delikanlı takımından beş altı kişinin Recep hakkında yardımları için sözlerini, vaatlerini almak gibi şeylere de başvurdu ki bunlar zaten Recep’in de hatırından geçmekteydi. Validesi zikredilen şartları ifade ettiği zaman Recep kendisince zaten bilinen şeyler olduğunu ifade etti.
Gecenin birisinde Filomene, babasının evinden kayboldu. Silahlı yedi delikanlı ve yanlarında bir ihtiyar Müslüman kadını olduğu hâlde köşe başında beklemekte iken saatte Filomene eşya olarak pederinin evinden hiçbir şey almaksızın sokak kapısından çıkmış ve kendini bu muhafızlara teslim etmişti. Pederi Sonkur Yankos’nun bundan haberi yok ya? Ertesi sabah Filomene evde görülmeyince ve gitmiş olma ihtimali olan yerler arandığı hâlde de bulunamayınca pederi, validesi, hısım ve akrabası pek büyük telaşlara düşmüşlerdi. Bereket versin ki bu telaş pek uzun sürmedi. Hemen o akşam güneş batmadan bir buçuk, iki saat sonra Filomene tarafından yazılmış olan bir mektubu fakir bir Rum kendisine teslim etmekle kızının hayatından emin olduğundan dolayı kalbi rahatladı. Fakat Filomene bu mektubunda sadece din değiştirme maksadıyla firar ettiğini haber veriyordu. Hatta bu din değiştirme meselesinin kendi maksadının gerçekleşmesi için mâni ve zorlukların en büyüklerinden birisi olacağını bilmediğini de yazmıştı. Ayrıca bu din değiştirmesi meselesi, o zamana kadar tabi olmuş bulunduğu Hristiyanlığı beğenmediğinden değil; gönlünün sevdiği bir adam, bir Müslüman ile evlenmek için olduğunu da bildirmişti. Bereket versin ki o gönlünün sevdiği adamın Köseoğlu Recep Efendi olduğunu izah etmemişti. Eğer bu cahilane tedbirsizliği de etmiş olsaydı, henüz başlamaksızın işi bozabilecek olan mâniler ve zorlukları kendisi daha da zora sokacaktı.
Sonkur Yankos, kanunları diğer Osmanlı nizamını pekâlâ biliyordu. Kızının böyle cahilce ve çocukça bir hareketinden dolayı pek ziyade canı sıkılmış ise СКАЧАТЬ
6
Hz. Meryem.
7
Hz. İsa.