Название: Pembe İncili Kaftan
Автор: Омер Сейфеддин
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6485-34-1
isbn:
Kadın erkek hepsi şapkalı idi. İğne atılsa yere düşmeyecek olan bu koca müteharrik ve umumi meskenin içinde kendisiyle beraber ancak üç fesli vardı. Diğer iki fesli de tramvayı idare eden adamla biletçi idi.
Tramvay yürürken bu vicdan ezici mağlubiyet ve perişanlık manzarasını görmemek için artık dışarısını seyrediyordu. Yalısına yaklaşmıştı, neden sonra tekrar dikkat etti. İşte aksi gibi bir fesli geçmiyordu. Hep şapkalı, şapkalı, şapkalı… Kendi kendini teselli etmek, bütün bütün yeise ve ümitsizliğe bırakmamak istedi, “Garip tesadüf?” dedi, “Bu kadar yolda bir feslinin geçmemesi pek garip…”
Küçük, zarif yalısı ölmüş gibi sessizdi. Bütün panjurları kapalıydı. Bahçeden geçti. Taş merdiveni çıktı, çana bastı, hizmetçi kız geldi, kapıyı açtı, asabi bir istical ile sordu:
“Madam nerede?”
“Sabahleyin araba getirtti. Dışarı çıktı.”
“Primo?”
“O da madamla beraber gitti.”
“Madam bir şey söylemedi mi?”
“Hayır…”
İçeri girdi. İki yol sandığı hazırlanmıştı. Demek Grazia yolculuğu düşünüyordu. Burasını ilk defa görüyormuş gibi duvarlara, perdelere, möblelere, eşyalara bakıyor, hayret ediyordu. Bütün bu muhitte Türk hayatına, Türk ruhuna ait bir gölge, bir çizgi bile yoktu… Birden Bursa’daki çocukluğunun geçtiği baba evini hatırladı; sofada rahat ve beyaz örtülü divanlar vardı. Odalar gayet temiz ve halı dolu idi. Kubbe tarzında yapılmış nakışlı tavanda asılı yaldızlı kafesinin içinde bir kanarya daima öter, merdiven başındaki ceviz ağacından eski ve guguklu saat, alaturka saat başlarını haykırarak onun gürültüsünü keserdi. Babasının odası gözünün önüne geliyordu. Buraya selamlık da derlerdi. Alçak sedirler ve kalın halılarla döşeli olan bu geniş oda, ağır vişne rengindeki perdeleriyle biraz karanlıkça idi. Duvarlarda eğri ve altın kakmalı kılıçlar, kamalar, piştovlar asılı idi. Hatta bir gün babası bu kılıçlardan birini indirmiş, kınından çıkararak ona birtakım siyah lekeler göstermiş ve “Bunlar ne? Biliyor musun?” diye sormuştu. O, ne olduğunu anlamayarak “Çok kirlenmiş, temizletelim…” cevabını vermişti. Hâlâ duyuyor gibi oluyordu; o vakit babası gülümsemiş ve büyük eliyle minimini sırtını okşayarak “Hayır, oğlum, hayır!” demişti, “Bunlar kir değil… Bunlar düşman kanı… Bu kılıç bize dedelerimizden kaldı. Babam da ben de onunla harbe gittik. Bu kılıç yedi muharebe gördü. Üzerindeki düşman kanı en büyük kıymetidir, temizlenmez…”
Sonra bir gün yalnızken hizmetçiye diğer kamaları ve irili ufaklı kılıçları indirtmiş, kınlarından çıkararak bakmıştı. Hepsi, hepsi kanlıydı ve bu kanlar düşman kanıydı… Yine bu odadaki baş sedirin üstünde etrafı ipekten ve sırmalı çevrelerle süslenmiş büyük bir levha vardı. İki sütun üzerine, kırmızı ve ince çiçekler içine yazılmış olan bu satırları daima okur hatta ezberlerdi. Bu sert ve temiz, sanki altın ve çelikten yapılmış bir kaside idi. Mertlik nasihatleri veriyor; mert bir Türk ruhundan saçılıyor; iffet, namus, metanet, istiğna tavsiye ediyordu. Bazı mısraları aklına geliyordu işte:
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.
1
Bulgarca “erkek öğretmen”