Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa I. Cilt. Ahmet Cevdet Paşa
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa I. Cilt - Ahmet Cevdet Paşa страница 46

Название: Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa I. Cilt

Автор: Ahmet Cevdet Paşa

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6865-40-2

isbn:

СКАЧАТЬ gibi kılıç görmedik.” dediklerinde, “Onu yapan kılıç değil, bilektir.” demiş olduğu bildirilmiştir. Daha sonra Hz. Ömer, kardeşi Dırar üzerine hücum edince ve Hz. Ali ve Zübeyr de (r.a.) İkrime, Hübeyre ve Mirdas üzerlerine saldırınca dördü birden geri döndüler, geldikleri yoldan çıkıp gittiler.

      İkrime can korkusuyla kaçıp giderken mızrağını düşürmüş olduğundan Hz. Hassan (r.a.), onu takip ederek, hicvedici şiirler söylemiştir. Amr İbni Abdived’in o şekilde dövüş meydanında düşüp kalması, Müslümanları son derece sevindirdi ve müşrikleri ise kedere boğdu. Ebu Süfyan, “Bugün bizim için hayırlı bir iş yok.” diyerek hendek başından çekilip, ordusunun kurulduğu yere gitti.

      Ertesi gün bütün müşrikler, Beni Kurayza Yahudileriyle birlikte her taraftan Müslümanları sardılar. Akşama kadar Müslümanlara göz açtırmayıp durmadan ok attılar. Kıtlık yüzünden Müslümanlar çok zayıf ve takatsiz düştükleri hâlde düşman sürüleri böyle kara bulutlar gibi her taraftan kendilerini sarıp sıkıştırınca durumları pek yaman oldu. Bereket versin akşam oldu da düşman çekildi. Müslümanlar da biraz nefes aldı.

      Fakat “Düşman yarın yine böyle her taraftan şiddetli hücum edip zorlarsa hâlimiz ne olur?” diyerek herkes telaş ve endişe içindeydi. Yüce Allah ise onların kurtuluşu için lazım olan sebepleri hazırlamıştı.

      Şöyle ki: Nuaym İbni Mesud Gatfanî o sırada imana gelmiş ancak daha Müslümanlığını açıklamamıştı. Hendek kenarına gelip karakolların izniyle öte tarafa geçti. Hemen Hazreti Peygamber’in yanına girdi ve kelimeişehadet getirdi. “Arap kabileleri daha benim Müslüman olduğumu bilmiyorlar. Emrederseniz şu durumda İslam dinine bir hizmet edebilirim.” dedi.

      Resul-ü Ekrem, “Muharebe bir çeşit aldatma ve hiledir. Sen de bizim için bir hile ediver.” diye buyurdu. Nuaym ise Eşcâ Kabilesi ileri gelenlerinden, her işe yarar, cin fikirli ve tedbirli bir adamdı. Hemen kalkıp Beni Kurayza bölgesine gitti ve Ka’b İbni Esed ile görüştü. Ka’b’ın yanında Yahudilerin ileri gelenlerinden birkaç kişi olduğu hâlde Nuaym, onlara, “Ey Beni Kurayza ileri gelenleri! Sizleri ne kadar sevdiğimi bilirsiniz. Sırf sizlere olan sevgim yüzünden kaç gündür hâlinizi düşünüp duruyorum.” deyince, Yahudiler, “Bizim sana her bakımdan güvenimiz tamdır. Söyle bakalım…” dediler.

      Bunun üzerine Nuaym, “Ben şurasını düşünüyorum ki Kureyş ve Gatafân kabileleri buraya geldiler. Müslümanları bitirmek üzere gayret ediyorlar fakat onlar da karşı koyup savunmaktan hiç geri durmuyorlar. Bu kabileler, artık usanmaya başladılar… Pek sıkılırlarsa sizi yalnız bırakıp giderler. Sizler, Müslümanların pençesine düşersiniz. Antlaşmayı bozmakla suçlandığınızdan, artık yakanızı onların elinden kurtaramazsınız. Bana kalırsa sizler Kureyş ve Gatafân’ın ileri gelenlerinden birtakım adamları rehin almalısınız ki onlar da işi bitirmedikçe savuşup gidemesinler.” deyince, Yahudiler onun görüşlerini yerinde bulmuşlardı.

      Nuaym, oradan kalkıp Ebu Süfyan’ın meclisine gider ve “Haberiniz var mı? Yahudiler, Müslümanlarla aralarındaki antlaşmayı bozduklarına pişman olmuşlar ve onlarla gizlice yeniden anlaşmışlar. Suçlarını affettirmek üzere Kureyş ve Gatafân’ın ileri gelenlerinden rehin olarak bazı kişileri alıp da onlara vermeyi vadetmişler. Eğer sizlerden rehin isterlerse sakın vermeyiniz çünkü bazı büyüklerinize yazık olur.” diyerek Kureyş reislerini şüpheye düşürmüştü.

      Ebu Süfyan da Beni Kurayza’nın fikirlerini yoklamak üzere, “Bizler buraya sizin reislerinizin kışkırtmasıyla geldik. Siz şimdi ağır davranıyorsunuz. Burası ise bize göre uzun uzadıya oturulacak yer değildir. Açlıktan askerimiz şikâyet ediyor. Hayvanlarımız ölüp gidiyor. Hiç olmazsa yarın hep birlikte şiddetli bir hücumda bulunalım ve hemen işe bir son verelim.” diye onlara haber saldı.

      Beni Kurayza, “Yarın cumartesidir. Biz hiç bir iş yapamayız. Öbür gün harp edebiliriz fakat şu şartla: Bize ileri gelenlerinizden yetmiş kişiyi rehin vermelisiniz ki onları kalemizde tutalım ve sizden emin olalım.” diye cevap verdiler. Gatfan ve Kureyş reisleri bunu işitir işitmez, “Nuaym’ın dediği doğruymuş.” demişler ve “Biz, size ne rehin veririz ne de sizden yardım isteriz. Canınız isterse çıkıp bizimle beraber harp edersiniz, etmezseniz günahı boynunuza. Biz memleketimize gideriz. Siz Müslümanların pençesine düşersiniz ve belanızı bulursunuz!” diye Beni Kurayza Yahudilerine haber göndermişler.

      Beni Kurayza da “Nuaym’ın dediği doğruymuş.” diyerek Resul-ü Ekrem ile olan antlaşmalarını bozduklarına gerçekten pişman oldular. Kalelerine kapanıp, muharebeden geri durdular. Bu sebepten dolayı Arap kabileleri ile Yahudiler arasına anlaşmazlık girdi ve işin rengi değişti. Gerçi ondan sonra birkaç gün daha kuşatma uzadıysa da muharebede evvelki sertlik kalmadı. Sonunda bir gün, Resul-ü Ekrem öğle ile ikindi arasında yüce Allah’a yalvarırken yüzünde sevinç izleri görüldü.

      Çünkü Cebrail (a.s.) gelip, yüce Allah tarafından rüzgâr ve melekler ile yardım edileceğini haber vermiş olduğundan, Resul-ü Ekrem de ashabına müjdeledi. İkindi ile akşam arasında büyük bir fırtına çıktı. Rüzgâr, hem soğuk hem de benzeri görülmemiş şekilde sert esmeye başladı. Rüzgârın yerden kaldırdığı toz toprak, müşriklerin yüzlerine ve gözlerine vurdu, göz gözü görmez oldu. Akşam yemeği pişirmek için ateş üzerine koymuş oldukları çömlekleri baş aşağı devrildi. Çadırları, çocukların uçurdukları uçurtma gibi havada uçmaya başladı. Akşamleyin karanlık basınca, ortalığı biraz daha korku ve dehşet kapladı.

      Bu fırtına yalnız düşman ordusu için esiyordu. Dışarıda bir şey yoktu fakat İslam askerlerinin de kimi soğuktan kimi açlıktan dağılmış, Resul-ü Ekrem’in yanında üç yüz kadar adam kalmıştı. Düşmanın hâlinden haber alıp da getirmek üzere Resul-ü Ekrem, ashabından Huzeyfe İbni Yeman’ı gönderdi. O da gidip Kureyş ordusunun içine girdi. Gördü ki düşman şaşırmış ve ne yapacağını bilmiyor. Ebu Süfyan ümidini yitirip bezgin bir hâlde, “Ey askerler! Burası oturup eğlenecek yer değildir. Hâlbuki Beni Kurayza ile de aramıza anlaşmazlık düştü. İşte ben gidiyorum, siz de göç ediniz.” diyordu.

      Rivayet edilmiştir ki o zaman düşmana dehşet vermek üzere gökten bin melek inmiş idi. Hatta düşman ordusunun etrafında “Allahu Ekber!” sesleri ve kılıç şakırtıları işitiliyordu. Huzeyfe (r.a.), dönüp gelirken yolda gözüne yirmi kadar süvari görünüp ona demişler ki: “Dostuna haber ver. Yüce Allah, onun düşmanlarını dağıttı.” Hz. Huzeyfe gelip, Hazreti Peygamber’in yanına girdi. Gördüklerini olduğu gibi haber verdi. Resul-ü Ekrem, tatlı tatlı gülümsedi.

      Kısacası Ebu Süfyan devesine binip gitti. Diğer Kureyş kabileleri de onun arkasından hareket etti fakat Amr İbni As ile Halid İbni Velid iki yüz kişilik süvari ile artçı tayin edildiklerinden, Kureyş ordusunun arkasını alıncaya kadar onlar geride kalıp beklediler. Gatafân kabileleri, Kureyş ordusunun göçtüğünü gördüklerinde kalkıp Necid ülkesine gittiler.

      Müşrikler, öyle geceleyin kalkıp giderlerken epeyce zahire ve diğer eşyalarını ordu yerinde bıraktıklarından, ertesi gün Müslümanlar onları toplayıp İslam ordusuna getirdiler. Bundan başka, yirmi yüklü deve de ele geçirdiler ki Ebu Süfyan, onları Yahudi reislerinden Huyey adlı kişiye göndermiş, o da hurma ve başka zahirelerden yükletip geri çevirmişti. İslam askerleri, o develerin çoğunu kesip pişirdiler. Hurmayı da bol bol yiyip karınlarını doyurdular. Böylece İslam askerleri kıtlık belasından kurtuldu СКАЧАТЬ