Dede Korkut`tan Çocuklara Seçme Hikâyeler. Неизвестный автор
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Dede Korkut`tan Çocuklara Seçme Hikâyeler - Неизвестный автор страница 7

Название: Dede Korkut`tan Çocuklara Seçme Hikâyeler

Автор: Неизвестный автор

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6865-11-2

isbn:

СКАЧАТЬ ne haberleşti:

      Karanlık olunca kaygılı çoban

      Kar ile yağmur yağınca çakmaklı çoban

      Ünümü anla sözümü dinle

      Ak otağım şuradan geçmiş gördün mü söyle bana

      Kara başım kurban olsun çoban sana

      Çoban:

      Ölmüş müydün, yitmiş miydin a Kazan?

      Nerede geziyordun, neredeydin a Kazan?

      Dün değil evvelki gün evin buradan geçti

      İhtiyarcık anan, kara devenin boynunda asılı geçti.

      Kırk ince belli kızı ile

      Helallin boyu uzun Burla Hatun

      Ağlayarak şuradan geçti.

      Kırk yiğit ile oğlun Uruz, başı açık yalın ayak

      Kâfirlerin yanınca esir gitti.

      Tavla tavla koç atlarına kâfir binmiş.

      Katar katar develerini kâfir yedekte çekmiş.

      Altın akçe, bol hazineni kâfir almış.

      Çoban böyle deyince Kazan ah etti, aklı başından gitti. Dünya âlem gözüne karanlık oldu:

      “Ağzın kurusun Çoban, dilin çürüsün Çoban, Yüce Allah, senin alnına bela yazsın Çoban!” dedi.

      Kazan Bey böyle söyleyince Çoban:

      Ne kızıyorsun bana ağam Kazan

      Yoksa göğsünde yok mudur iman

      Altı yüz kâfir de benim üzerime geldi.

      İki kardeşim şehit oldu.

      Üç yüz kâfir öldürdüm, gaza ettim;

      Semiz koyun, zayıf toklu 5

      Senin kapından kâfirlere vermedim.

      Üç yerimden yaralandım.

      Kara başım bunaldı, yalnız kaldım.

      Suçum bu mudur?

      dedi ve sözüne şöyle devam etti:

      Yağız al atını ver bana

      Altmış tutam mızrağını ver bana

      Alp alaca kalkanını ver bana

      Kara çelik öz kılıcını ver bana

      Okluğundan seksen okunu ver bana

      Ak kirişli sert yayını ver bana

      Kâfire ben varayım

      Yeniden doğanını öldüreyim

      Yenim ile alnımın kanını ben sileyim

      Ölürsem senin uğruna ben öleyim

      Allahuteala kor ise evini ben kurtarayım

      Çoban böyle deyince Kazan kahırlandı, kara cins atını sürdü ve yürüdü. Çoban da Kazan’ın ardından yetişti. Kazan döndü baktı:

      “Oğul Çoban nereye gidiyorsun?” dedi.

      Çoban:

      “Ağam Kazan, sen evini almaya gidiyorsan, ben de kardeşimin kanını almaya gidiyorum.” dedi.

      Çoban böyle söyleyince Kazan:

      “Oğul Çoban, karnım açtır, bir şeyin var mıdır yemeğe?” diye sordu.

      Çoban:

      “Evet, Ağam Kazan, geceden bir kuzu pişirmişimdir, gel şu ağaç dibinde oturup yiyelim.” dedi.

      Atlarından indiler. Ağacın altına gelince, Çoban dağarcığı çıkardı ve yemeye başladılar.

      Kazan içinden: “Eğer Çoban ile oraya varacak olursam, kudretli Oğuz beyleri benimle alay ederler. ‘Çoban beraberinde olmasaydı Kazan, kâfiri yenemezdi.’ derler.” diye düşündü.

      Kazan’a gayret geldi. Hemen yerinden kalkıp Çoban’ı bir ağaca sıkı sıkıya bağladı, kalktı yürüdü. Çoban’a:

      “Bre Çoban, karnın acıkmamışken, gözün kararmamışken bu ağacı koparmaya bak, yoksa seni burada kurtlar kuşlar yer.” dedi.

      Karaca Çoban zorladı, koca ağacı yeri, yurdu ile kopardı, arkasına aldı. Kazan’ın ardına düştü. Kazan arkasına baktı, bir de ne görsün, Çoban ağacı arkasına almış geliyor.

      Kazan:

      “Bre Çoban, bu ağaç ne ağaçtır?”

      Çoban:

      “Ağam Kazan, bu ağaç o ağaçtır ki sen kâfiri tepelersin, karnın acıkır; ben sana bu ağaç ile yemek pişiririm.” dedi.

      Bu söz Kazan’ın çok hoşuna gitti. Atından indi, Çoban’ın ellerini çözdü, onu alnından öptü ve dedi ki:

      “Eğer Allah benim evimi kurtaracak olursa seni tavlacıbaşı yapacağım.” dedi.

      İkisi birlikte yola koyuldular.

      Beri yanda Şökli Melik, kâfirlerle şen şakrak yeyip içip eğleniyordu.

      Şökli Melik, bir ara etrafındakilere şöyle dedi:

      “Beyler biliyor musunuz, Kazan’a nasıl acı vermek gerek? Boyu uzun Burla Hatun’unu getirip kadeh sundurmak gerek.” dedi.

      Boyu uzun Burla Hatun bunu işitti, yüreği ile canına ateşler düştü. Kırk ince belli kızın arasına girdi, onlara öğüt verdi:

      “Hanginize sorarlarsa: ‘Kazan’ın hatunu hanginizdir?’ diye, kırk yerden ses veresiniz.” dedi.

      Şökli Melik’in adamları geldi ve:

      “Kazan Bey’in hatunu hanginizdir?” dedi.

      Kırk yerden ses geldi. Adamlar, Hatun’un hangisi olduğunu bilemediler. Gidip kâfire haber verdiler:

      “Birine sorduk, kırk yerden ses geldi. Hatun’un hangisi olduğunu bilemedik.” dediler.

      Kâfir:

      “Bre varın Kazan’ın oğlu Uruz’u çekin, çengele asın, ak etinden kıyma kıyma çekin, kara kavurma pişirip kırk bey kızına iletin. Kim ki yedi o değil, kim ki yemedi odur. Onu alın gelin, bize kadeh sunsun.” dedi.

      Boyu uzun Burla Hatun, oğlunun yamacına geldi. Çağırıp oğluna söyler, görelim Han’ım, ne söyler:

      Oğul oğul ay oğul

      Biliyor musun neler oldu?

      Söyleştiler fısıl fısıl

      Kâfirin fiilini duydum

      Penceresi altın otağımın kabzası oğul

      Kaza benzer kızımın, gelinimin çiçeği oğul

      Oğul oğul ay oğul

      Dokuz СКАЧАТЬ



<p>5</p>

Toklu: Bir yaşında koyun.