Ertuğrul Bey’den Sultan Vahdettin’e Tarihin En Kudretli Hanedanı Üç Kıtanın Efendileri Osmanlılar. Hasan Yılmaz
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Ertuğrul Bey’den Sultan Vahdettin’e Tarihin En Kudretli Hanedanı Üç Kıtanın Efendileri Osmanlılar - Hasan Yılmaz страница 6

СКАЧАТЬ için 1878 yılında Berlin’de, Avrupa devletlerinin de taraf olduğu yeni bir antlaşma yapıldı. Antlaşma sonucunda Avrupa’daki Osmanlı topraklarında Romanya, Sırbistan, Karadağ ve Bulgaristan bağımsızlıklarını elde etti.

      Bağımsızlığını Elde Edenler, Genişleme Peşine Düştü

      Bağımsızlığını elde eden Bulgaristan, Ayastefanos Antlaşması’nda kendisine bırakılan ancak Berlin’de geri alınan Doğu Rumeli ve Makedonya topraklarına tekrar sahip olabilmek amacıyla hareket etmeye başladı, 1885’te Türk nüfusunun en yoğun olduğu Filibe merkezli Özerk Şarki Rumeli eyaletini ele geçirdi. Osmanlı Devleti, Bulgarların bu genişleme siyasetine karşılık vermedi.

      Öte yandan Balkan devletleri arasında paylaşım sorununa neden olduğu için Berlin Antlaşması ile Osmanlı Devleti’ne iade edilen Selanik, Manastır, Üsküp vilayetlerinin (Makedonya) paylaşımı mücadelesi, 1912-1913’teki Balkan Savaşlarına neden oldu.

      Diğer yandan Berlin Antlaşması sonrasında paylaşım büyük devletleri de tatmin edecek bir şekilde yapıldı. Bosna-Hersek, Avusturya-Macaristan’a bırakıldı. Yunanistan Epir bölgesini kazandı. Rusya; Kars, Ardahan, Batum vilayetlerini topraklarına kattı. Tunus ve Mısır Fransa’ya, Kıbrıs İngiltere’ye bırakıldı. Bütün bunların yanında Rusya’ya ağır bir savaş tazminatı ödendi. Böylece Osmanlı Devleti’nin Anadolu’da küçük bir devlet hâline getirilmesi için askerî ve siyasi şartlar hazırlandı. Ermenilerin, Anadolu’da bağımsız bir devlet kurmak istemeleri de Ayastefanos ve Berlin Antlaşmalarının önemli sonuçlarından biriydi.

      Ödenemeyen Borçlar İçin Düyun-u Umumiye Kuruldu

      1875’te borçlarını ödeyemeyeceğini ilan eden Osmanlı Devleti, 93 Harbi’nden sonra Ruslara karşı ağır savaş tazminatı ödemekle karşı karşıya kalınca iflasın eşiğine geldi. Osmanlı borçlarının ödenmesi işi, devletler arası alacaklılardan oluşan bir kuruma bırakılmak üzere 1881 yılında Düyun-u Umumiye yönetimi kuruldu. Devletin önemli gelir kaynaklarına el koyan Düyun-u Umumiye yönetimi, borç ve faiz tahsilatını kendisi yaparak devlet içinde devlet gibi çalıştı. Böylece devletin mali kaynakları büyük ölçüde alacaklı devletlerin eline geçti.

      Hızla dağılma tehdidiyle karşı karşıya kalan Osmanlı, varlığını devam ettirebilmek için II. Abdülhamit’in baskı yönetimine girdi. İstibdat Devri denilen baskı dönemi 24 Temmuz 1908’de II. Meşrutiyet’in ilanına kadar sürdü. Döneme, Anadolu’da giderek daha kanlı bir şekilde gözlenen ve artık İstanbul’da da kendini gösteren Ermeni terörü ve Makedonya’daki huzursuzluklar, Girit Adası’nın ilhakını amaçlayan Yunanistan’la yaşanan savaş damgasını vurdu.

      Ermeniler Bağımsızlık Hayali Kurmaya Başladı

      Osmanlı Devleti’ni kaos yaratmadan, sürece yayarak parçalamayı ve paylaşmayı amaçlayan Berlin Antlaşması, Doğu Anadolu’da Ermenilerin yaşadığı Erzurum, Van, Bitlis, Diyarbakır, Sivas ve Elazığ’da “reformlar” yapılmasını öngörmekteydi. Bu altı vilayetin günümüzdeki sınırları; Erzurum, Erzincan, Van, Ağrı, Hakkâri, Muş, Bitlis, Siirt, Diyarbakır, Elazığ, Mardin, Bingöl, Malatya, Sivas, Amasya, Tokat ve kısmen Giresun vilayetlerini içine alıyordu. “Reform”un amacı, bölgede Osmanlı Devleti yönetimini zayıflatmak, Ermeni çoğunluğu temin etmek ve önce özerklik, ardından bağımsızlığı kazanmaktı. Bu durum Ermenilerin bağımsızlığa olan inançlarını artırdı. Bulundukları yerlerde nüfus çoğunluğunu elde etmek için Müslüman komşuları ile çatışmaya girip Avrupa’ya “Hristiyan katliamı” yapıldığı propagandasını yapıp, askerî müdahale ortamı yaratmaya çalıştılar.

      Ermeni terör ve ihtilal örgütleri 1890’lı yıllarda eylemlerini iyice artırdılar. 1893-1894’te Muş-Diyarbakır çevresinde yapılan eylemlerle Avrupa’nın dikkati çekilip askerî müdahale ortamı yaratılmaya çalışıldı. Aynı şekilde Ermeni terörü, İstanbul’a sıçratılarak ezilen millet havası yaratılmaya çalışıldı. Devam eden süreçte özellikle Doğu Anadolu’da Ermeniler ile Kürtler arasında kanlı çatışmalar oldu. Terör eylemlerinin artan şiddeti dönemin padişahı Abdülhamit’i de hedef aldı. 21 Temmuz 1905’te mutat cuma selamlamasını yaptığı sırada düzenlenen suikasttan, Abdülhamit kıl payı kurtuldu. Avrupalılar, olayları hep Ermenilerin penceresinden takip ederek haklı olanın onlar oldukları tezini kabul ettirmeye çalıştılar. Katledilen Müslüman halk ise hiç gündeme getirilmedi.

      Balkan Faciası Büyük Yıkım Yarattı

      Bu arada Osmanlı Devleti dört koldan saldırıya maruz kaldı. 1911’de İtalyanlar Libya’yı işgal ederken bu durumdan istifade Balkan devletleri Yunanistan, Sırbistan, Karadağ ve Bulgaristan aralarında ittifak yaparak 1912 yılında I. Balkan Savaşı’nı başlattılar ve Osmanlı Devleti’ne tarihinin en büyük hezimetini yaşattılar.

      Balkan Savaşları’nın bir nedeni, Rusya’nın 1905 yılında Japonya karşısında uğradığı ağır yenilginin yarattığı itibar kaybını telafi etmek istemesi idi. Japonya karşısında aldığı yenilginin ardından dikkatini tekrar Balkanlar’a çeviren Rusya, Yunanistan’ı Girit’in ilhakı konusunda cesaretlendirdi. Balkan devletleri arasındaki ittifaktan habersiz olan Osmanlı Devleti’nin, Rumeli’de konuşlu kuvvetlerinden önemli bir bölümünü terhis etmesi de savaş konusunda Balkan devletlerini harekete geçirdi. Aynı şekilde İstanbul’daki siyasi istikrarsızlık da Balkan devletleri için bir fırsat oldu. Balkan Savaşı’nın patlaması üzerine Babıali, İtalya ile süregelen savaş hâlini sona erdirmek mecburiyetinde kaldı. 15 Ekim 1912’de Trablusgarp ve Bingazi ile Rodos ve On İki Ada İtalya’ya terk edildi.

      Eylül-Ekim 1912’de Arnavutluk, Makedonya ve Trakya’da yapılan Balkan Savaşı, Osmanlı ordularının hezimeti ile sonuçlandı. Bulgarlar Edirne’yi alarak Çatalca’ya kadar ilerlediler. Manastır Sırpların, Selanik Yunanistan’ın eline geçti. Osmanlı Devleti 14. yüzyılda ayak bastığı Balkan topraklarını ve Rumeli’de fethettiği ilk yerleri kısa sürede terk etmek zorunda kaldı.

      Balkan faciası sadece toprak kaybına yol açmadı. Beraberinde büyük bir göç dalgası getirdi. Millî hafızamızda derin bir travmaya yol açan “Doksanüç Bozgunu” gibi, yüz binlerce Rumeli Türk’ü göçe zorlandı ve bunlar, “Bulgar zulmü” kavramının millî vicdanda unutulmadan yaşamasına yol açacak derecede acımasızca katliama uğradılar.

      Savaşın sona ermesine ilişkin anlaşma görüşmeleri Londra’da yapıldı. 16 Aralık 1912’de yapılan antlaşma sonucunda Edirne, Doğu Trakya dâhil bütün Rumeli ve Ege adaları Osmanlı Devleti toprağı olmaktan çıktı. Arnavutluk 28 Kasım 1912’de bağımsızlığını ilan etti.

      İttihat Terakki Yönetime El Koydu

      Balkan Savaşı’nda yaşanan hezimet, Osmanlı yönetiminde köklü değişikliğe neden oldu. Enver Paşa ve Talat Paşa liderliğindeki İttihat Terakki Cemiyeti üyeleri, Babıali’yi basarak hükûmet darbesi yaptılar. Başbakanlığa Mahmut Şevket Paşa’yı getirdiler. Yeni oluşturulan hükûmet I. Balkan Savaşı’nın sonuçlarını onaylamakla birlikte, kaybedilen toprakları geri almak için hazırlık yapmaya başladı. Bu arada 11 Haziran 1913’te Başbakan Mahmut Şevket Paşa bir suikast sonucu öldürüldü. Yerine İttihat Terakki Cemiyetinin adayı Sait Halim Paşa başbakan yapıldı.

      Osmanlı СКАЧАТЬ