Название: Oliver Twist`in Maceraları
Автор: Чарльз Диккенс
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-605-121-913-4
isbn:
“Elbette.” dedi Mr. Bumble, tasvip ederek. “Elbette edemezsiniz. İnsaniyetli bir kadınsınız Mrs. Mann.” Bu sırada kadın bardağı yere koydu. “İlk fırsatta bunu meclise aksettireceğim, Mrs. Mann.” Mr. Bumble bardağı kendine doğru çekti. “Analık duygularınız kabarıyor, Mrs. Mann.” Mr. Bumble cinle suyu karıştırdı. “Haydi sıhhatinize, Mrs. Mann.” deyip yarısını yuvarladı.
“Şimdi işimize gelelim.” dedi kilise mübaşiri, cebinden meşin bir cüzdan çıkararak. “Oliver Twist diye yarım yamalak vaftiz edilen çocuk, bugün dokuz yaşına basıyor.”
“Sağ olsun!” diye sözünü kesti, Mrs. Mann, sol gözünü önlüğünün ucuyla kurcalayarak.
“Vadedilen on liralık mükâfata rağmen, ki bu sonradan yirmiye de çıkarıldı ve kilise üyelerinin, en muazzam ve hatta en olağanüstü didinmelerine rağmen…” dedi Mr. Bumble. “Babasının kim olduğunu ya da anasının nerede oturduğunu, adını sanını, durumunu bir türlü keşfedemedik.”
Mrs. Mann, hayretle ellerini kaldırdı; ama kısa bir an düşündükten sonra ilave etti:
“Peki, o hâlde nasıl oluyor da adı var?”
Kilise mübaşiri böbürlenerek “Ben uydurdum.” dedi.
“Siz ha, Mr. Bumble!”
“Ben ya, Mrs. Mann, sevgili mahluklarımıza alfabe sırasına göre ad buluruz. En sonuncusuna, “S” ile başlayan Swubble adını koymuştum. Bunda da sıra “T”ye gelmişti, ben de ona Twist adını verdim. Ondan sonra gelecek olan Unwin, ondan sonraki de Vilkins olacak. Alfabenin sonuna kadar hazır adlar var elimde. Z’ye gelince yine baştan başlarım.”
“Ne kadar da edebî bir şahsiyetsiniz.” dedi Mrs. Mann.
“Ya, ya!” dedi kilise mübaşiri, iltifatın pek hoşuna gittiği belliydi. “Olabilir. Edebî bir şahsiyetimdir belki de Mrs. Mann.” Cini bitirip devam etti:
“Oliver’ın burada kalması için yaşı geçtiğinden meclis yoksullarevine dönmesine karar verdi, alıp götürmek için bizzat geldim. Hemen göreyim.”
“Şimdi gidip getiririm.” dedi Mrs. Mann. Sözünü yerine getirmek için de odadan çıktı. Oliver’ın, o ana kadar geçen zaman içinde, ellerindeki ve yüzündeki tabakalaşmış kirin üst tabakasının bir yıkanışta giderilebileceği kadarı kazınmıştı, sonunda iyi kalpli hamisi tarafından odaya getirildi.
“Beye eğilerek selam ver!” dedi, Mrs. Mann.
Oliver eğilerek selamladı. Bu selam sandalyede oturan kilise mübaşiriyle, masanın üstündeki üç köşe şapkasının ortasına doğru alınmıştı.
“Benimle birlikte gelir misin Oliver?” dedi Mr. Bumble, oturaklı bir sesle.
Oliver, kim olursa olsun, onunla birlikte gitmeye hazır olduğunu söyleyecekti ama yukarı doğru bakınca Mrs. Mann gözüne ilişti, kilise mübaşirinin sandalyesinin arkasına geçmiş, dehşet içinde ona yumruk sallıyordu. Oliver hemen manasını anladı bunun; çünkü yumruk, hafızasından çok, vücudunda bırakmıştı izini.
“O da gelecek mi?” diye sordu zavallı Oliver’cık.
“Hayır, o gelemez.” diye cevap verdi Mr. Bumble. “Ama gelir, ara sıra, görür seni.”
Çocuk için büyük bir teselli değildi bu. Küçük olmasına rağmen yine de gitmekle sanki birazcık üzülüyormuş gibi davranmasını beceriyordu. Çocuğa zor gelmiyordu gözlerine yaş getirmek. Açlık ve daha dünkü kötü muamele, yardıma geliyordu ağlamasını kolaylaştırmak için; işte Oliver da bayağı ağlıyordu. Mrs. Mann öpücüklere boğdu onu. Oliver, yoksullarevine gittiğinde aç görünmesin diye, üstelik bir de yağ sürülmüş ekmek tutuşturdu eline. Elinde ekmek dilimi, başında küçük kahverengi bezden kepi, Oliver, Mr. Bumble’ın refakatinde, ilk yıllarının karanlığını aydınlatacak bir tek güzel yüz ve bakış görmediği bu sefil yuvadan çıktı gitti. Bir şey var ki, kapı arkasından kapandığında, yine bir burkuldu içi, arkasında bıraktığı sefalet içindeki küçük arkadaşları gibi, kendini de zavallı buluyordu. Tanımış olduğu biricik dostlarıydı onlar; böylece ilk defa, bu büyük, uçsuz bucaksız dünyadaki yalnızlığı içine çöktü.
Mr. Bumble, uzun adımlarla yürüyordu; küçük Oliver, altın yaldızlı şeridi olan kollarına yapışmış, her çeyrek kilometrede “Geldik mi acaba?” diye soruyordu. Bu sorulara Mr. Bumble, kısa kısa, üstünkörü cevaplar veriyordu. Cinin bazı gönüllerde yarattığı tatlılıktan eser kalmamıştı; şimdi yeniden bir kilise mübaşiri olup çıkmıştı.
Oliver, yoksullarevinin içinde bulunalı bir çeyrek olmuş olmamıştı ki, bu arada, bir ikinci ekmek dilimini de hemen hemen bütün bütün silip süpürmüştü ki, kendisini yaşlı bir kadına emanet eden Mr. Bumble, dönüp geldi ve o akşamın, meclisin toplantı akşamı olduğunu bildirerek, Oliver’ın huzura çıkmasını emir buyurdu.
Meclis denen şeyin, yenir yutulur bir şey olup olmadığını bilmeyen Oliver, şaşkın şaşkın bakıyor, ağlasın mı gülsün mü bilemiyordu. Mamafih düşünecek zaman bırakılmadı kendisine; çünkü Mr. Bumble, kendine gelsin diye Oliver’ın başına şöyle bir dokundu; biraz canlansın diye de kıçına vurdu; sonra da arkasından gelmesini emretti; sekiz on kadar beyin bir masanın çevresinde oturduğu, badanalanmış büyük bir salona götürdü Oliver’ı. Masanın başında, ötekilerden daha yüksekçe bir koltuğa kurulmuş, yusyuvarlak, kıpkırmızı suratlı, tostoparlak bir bey oturuyordu.
“Meclise selam.” dedi Mr. Bumble. Oliver, gözlerinde kalmış birkaç yaş damlasını silerek ve meclis denen şeyin -masadan başka bir şey görmediği için- masa olduğunu görerek, masaya doğru eğildi.
“Adın ne bakalım, küçük?” dedi yüksek koltukta oturan bey.
Oliver, bu kadar çok beyi bir arada görünce tir tir titredi, kilise mübaşiriyse Oliver’ın kıçına bir kere daha vurunca o da ağlamaya başladı. Bu iki sebepten dolayı, Oliver alçak ve titrek bir sesle cevap vermek zorunda kaldı; bunun üzerine, beyaz yelekli bir bey, Oliver’a “Aptalın biri.” dedi. Çocuğu teşvik ve teskin etmek için bundan daha iyi çare olamazdı.
“Küçük!” dedi yüksek koltuktaki bey. “Dinle beni. Öksüz ve yetim olduğunu biliyorsun herhâlde, öyle değil mi?”
“Efendim?” dedi Oliver’cık.
“Valla, aptal bu! Oysa ben…” dedi beyaz yelekli bey.
“Susun!” dedi ilk konuşan bey. “Anan baban olmadığını, seni kilisenin yetiştirdiğini biliyorsun ya?”
“Biliyorum.” diye cevap verdi Oliver, acı acı ağlayarak.
“Ne diye ağlıyorsun?” diye sordu beyaz yelekli bey. “Ağlanacak da ne vardı yani?”
“İnşallah her gece dua etmeyi ihmal etmiyorsundur?” dedi boğuk sesli başka bir bey. “Tam bir Hristiyan gibi, sana bakan, seni besleyen kimseler için duanı eksik etmiyorsundur?”
“Etmiyorum СКАЧАТЬ