Dominique. Fromentin Eugène
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Dominique - Fromentin Eugène страница 8

Название: Dominique

Автор: Fromentin Eugène

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6485-11-2

isbn:

СКАЧАТЬ iştiyakı şeklinde tezahür etmektedir. Trembles’da o her zaman hüsnükabul görürdü. Eski dostluğunun hatırı için Dominique onun aykırılıklarından çoğunu hoş görürdü. O da bu eski dostluğa bütün kalbini vermiş bulunuyordu.

      Trembles’da kaldığı birkaç gün zarfında, herkesin kendi hakkındaki bakışına uygun bir surette kendini gösterdi: Yani sevimli bir arkadaş, güzel avcı, iyi bir misafir ve onun mutat olan ihtirazından bir iki kere inhirafı sayılmayacak olursa sıkıntılı adam cephesi hemen hemen hiç meydana çıkmadı.

      Madam dö Bray onu evlendirmeye kalkıştı. Ne boş hayal! Çünkü bu gibi meselelerde onunla doğru dürüst münakaşa etmek kadar güç bir şey yoktu. Her zamanki cevabında kendisinin artık candan bir istekle evlenmek isteyeceği zamanı geçtiğini ve evlenmenin de hayatta tehlikeli ve belli başlı olan diğer akitler gibi, büyük bir heyecan hamlesi istediğini söylerdi.

      “Baht işi bu bir kumardır.” derdi. “Bir kumar ki ancak angaje edilen hayallerin değeri, sayısı, hararetli oluşu ve samimiyeti ile çekilir; bir kumar ki eğlenceli olması için iki tarafın da mutlaka ortaya mühim şeyler koyması icap eder.”

      İşsiz güçsüz, Orsel’e kapanması dostlarını müteaccip ve müteessir ettiği kendisine söylendi. Yeni olmayan bu mütalaaya karşı cevabı şu oldu:

      “Herkes elinden geleni yapar.”

      Biri “Doğrusu akıllıca bir söz.” deyince Orselli devam etti:

      “Belki. Fakat herhâlde hiç kimse, kendi malikânesinde rahatça yaşamak ve hayatından memnun olmak deliliktir, diyemez.”

      Madam dö Bray atıldı:

      “Adamına göre.”

      “Ne gibi adamına göre madam?”

      Madam dö Bray elinde olmayarak iki çocuğuna ve kocasına bakarak cevap verdi:

      “Evet, yalnızlığa verilecek kıymete ve her şeyden evvel az çok aile mefhumunun telakkisine tabi bir mesele.”

      Dominique burada söze karışarak “Bilir misiniz ki?..” dedi. “Karım, çok münakaşa edilen, hem de kafalı adamlar tarafından münakaşa edilen içtimai bir hadiseyi, sosyal bir âdeti vicdan borcu ve mecburi bir mükellefiyet addeder. İddiasına göre erkek, istediği gibi hareket edebilecek bir hürriyete sahip değildir ve eğer bir başkasını mesut etmek elinde iken bundan kaçınırsa mesuldür.”

      Madam dö Bray gene misafire hitap ederek “O hâlde siz hiç evlenmeyecek misiniz?” diye sordu.

      Orselli çok daha ciddi bir tavırla “Olmayacak şey değil.” dedi. “Başkaları için daha az tehlikeli ve kendim için daha az korkulu o kadar şeyler varken ben hiçbirini yapmadım! Hayatım tehlikeye koymak: Bu hiçbir şey değil! Hürriyetini bahis mevzusu yapmak: Bu çok daha ağır bir şey! Fakat bir başkasının hürriyet ve saadetiyle izdivaç etmek: Birkaç sene evvel bunu iyi düşündüm. Neticesi şu oldu: Evlenmeyeceğim.”

      Mugalatalarının15 ve iktidarsızlığının bir kısmını meydana çıkaran bu muhavereden sonra Mösyö Orselli hemen o akşam atına binerek, arkasında uşağı, Trembles’dan ayrıldı. Gece nurlu ve soğuktu.

      Orsel istikametinde onun dörtnala gidişini gören Dominique “Zavallı Olivier!” dedi.

      Birkaç gün sonra Orsel’den doludizgin gelen bir sai, Dominique’e siyah bal mumu ile mühürlü bir mektup getirdi. Sinirlerine mükemmelen hâkim olan belediye reisi bunu okuyunca allak bullak olmaktan kendini alamadı.

      Olivier büyük bir kaza geçirmişti. Ne gibi bir kaza? Ya hazin bir şekilde, mühürlenmiş olan tezkerede izahat yoktu yahut Dominique herhangi bir hususi sebeple işi yarım yamalak anlatıyordu.

      Hiç vakit geçirmeden seyahat arabasını hazırlattı, doktora haber göndererek birlikte çıkmak üzere hazır olmasını rica etti ve esrarengiz tezkeresin gelişi henüz bir saati bulamamıştı ki doktorla Mösyö Bray acele Orsel yolunu tutmuş bulunuyorlardı.

      Onlar, epey sonra ve ancak ikinciteşrinin ortalarına doğru, hem de gece geldiler. Hastası hakkında bana ilk malumatı veren doktor o mesleğin adamlarına yakışan bir ketumiyetle hareket etti. Yalnız Olivier’nin tehlikeyi atlattığını, memleketten çıkıp gittiğini, nekahet devrinin uzun süreceğini ve galiba sıcak bir iklimde uzun müddet kalmaya mecbur olacağını öğrendim. Doktor kazanın üstelik bir neticesi olarak, bu yola gelmez münzeviyi şatosundaki korkunç yalnızlığından kurtaracağını, ona havasını, meskenini ve belki itiyatlarını değiştirteceğini ilave etti.

      Arkadaşının sıhhi durumu hakkında candan bir alaka ile Dominique’e bazı şeyler sorduğum vakit kendisini çok bitik bir hâlde gördüm. Yüzünde en derin bir teessürün izleri belirmişti.

      “Sizi aldatmanın bir faydası olmayacağını zannederim.” dedi. “Ayan beyan görülen ve maalesef önüne geçilmesi kabil olmayan bir felaket üzerine hakikat er geç meydana çıkacaktır.”

      Ve bizzat Olivier’nin mektubunu bana uzattı.

      Orsel, İkinciteşrin

      18..

      Azizim Dominique,

      Şu satırları sana yazan hakikaten bir ölüdür! Hayatımın kimseye bir faydası yoktu -bunu lüzumu kadar, belki de fazlasıyla yüzüme vurdular- kimseye faydası yoktu ve bütün beni sevenleri küçük düşürmekten başka bir işe yaramıyordu. Ona bizzat nihayet vermem zamanı gelmişti. Bu fikir ki, bende yeni değildir, geçen gece senden ayrılırken beni gene meşgul etmeye başladı. Yolda onu olgunlaştırdım ve makul buldum. Kimseye dokunur bir yeri yoktu. Gece yarısı eve gelişimde ise bildiğin şu memlekette, bana fikrimi değiştirecek ve beni oyalayacak mahiyette hiçbir cazibe ile de karşılaşmadım. Fakat beceriksizliğim tuttu ve suratımın şeklini bozmaktan başka bir şey yapamadım. Ne olursa olsun ben Olivier’yi öldürdüm. Kalan kısmı ecel-i mevudunu beklesin.

      Bir daha gelmemek üzere Orsel’i terk ediyorum. Benim en iyi dostum değil, yegâne dostum olduğunu unutmayacağım. Hareketimi mazur gösterecek bir şahidim varsa o da sensin. Allah’a ısmarladık. Mesut ol ve şayet oğluna benden bahsedecek olursan, günün birinde benim gibi olmaması için bahset.

Olivier

      Öğleye doğru yağmur yağmaya başladı. Dominique odasına çekildi. Ben de arkasından gittim. Benim bildiğime göre bu en eski ve bir tanecik dostu, bu yarı ölmüş gençlik arkadaşı onda, ortaya dökülmek için kati bir işaret bekleyen bazı hatıraları canlandırmıştı. Sırlarını bana açmasını ben ondan istemedim. Kendi açtı ve gözümün önündeki şifreli hatıraların sanki sözle tercümesini yapıyormuş gibi hiç saklamadan, fakat heyecansız değil, aşağıdaki hikâyeyi anlattı.

      III

      Kendi hakkımda söyleyeceklerim pek azdır. Beş on kelimelik bir şey… Bir aralık yurdundan ayrılan bir köy adamı, yazı yazmaya meraklı bir muharrir ki yazdıklarını beğenmediği için muharrirliğe tövbe ediyor. Doğduğu evin çatısı hayatının başlangıcında ne idiyse sonunda gene o. Şu basit hülasa ve facianın sizce şimdi malum СКАЧАТЬ



<p>15</p>

Mugalata: Yanıltmak için söylenen söz; yanıltıcı söz. (e.n.)