Mektebe gidip gelmek için günde dört kere buradan geçerdim. En kestirme değil, fakat zevkçe en uygun olan bu yol beni köyüme yaklaştırıyordu. Ben o eski yurdumu, güneşin battığı tarafta uzaktan, mevsimine göre şen veya hazin, yeşil veya karlı bir hâlde görür gibi olurdum. Ara sıra nehre kadar giderdim. Manzara orada değişmezdi: Nehrin sarımtırak suyu, oralara kadar varlığını hissettiren meddücezrin tesiriyle aksi istikamete daimî bir hareket hâlinde bulunurdu. Oraların nemli havasında kenevir, çam tahtaları ve katran kokuları duyardım. Bütün bu şeyler yeknesaktı, çirkindi ve hakikatte bana Trembles’yı unutturacak mahiyette değildi.
Memleketinin zekâ ve kabiliyetini haiz olan halamda eskiliklere karşı muhabbet, değişikliklerden korku, dedikoduya mucip olacak yeniliklere karşı nefret vardı. Dindar olmakla beraber monden, oldukça haşmetli, fakat pek sade, her şeyde, hatta ufak tefek garabetlerinde bile kusursuz olan bu kadın, dediğine göre aile faziletini teşkil eden iki prensibe göre hayatını tanzim etmişti: Dinî emirlere itaat, dünya kanunlarına hürmet. Bu iki vazifenin ifasında gösterdiği kolay iyilik bir derecede idi ki onun pek samimi olan dindarlığı, kendi muaşeret adabının sanki yeni bir şeklinden başka bir şey değildi. Onun salonu, artakalan öbür âdetleri gibi, açık bir sığınma yeri ve her gün biraz daha unutulmaya mahkûm eski hatıralarıyla irsî şefkatinin güya randevu mahalli idi. Orada o, bilhassa pazar akşamları, eski sosyetesinden hayatta olan birkaçını toplardı. Hepsi, devrilen monarşi devrine mensup ve kendisi gibi her yerden elini eteğini çekmiş kimselerdi. Hepsinin yakından gördüğü ihtilal -ki aralarında müşterek bir hikâye ve şikâyet mevzusu idi- aynı zamanda hepsini haddeden geçirerek bir kalıba sokmuştu. Filan iç kalada birlikte geçirdikleri müthiş kışları, odunsuz geçen zamanları, kışlanın yatak koğuşlarında yerde yattıklarını, çocuklara perdelerden elbise yaptıklarını gizli gizli gidip satın aldıkları kara ekmekleri tatlı tatlı yâd ederlerken vaktiyle kendilerine o kadar dehşet veren bu hâlleri şimdi gülümseyerek anmalarına şaşarlardı. Yaşlılığın müsamahakârlığı en azgın öfkeleri de yatıştırmıştı! Hayat, yaraları kapayarak, felaketleri tamir ederek, kederleri gidererek yahut daha yeni kederlerle unutturarak tabii cereyanına girmiş bulunuyordu. Gizli maksatlar için artık çalışılmıyor, şöyle böyle dedikodu yapılıyor ve bekleniyordu. Nihayet salonun bir köşesinde, çocuklara mahsus bir oyun masasının başında, istikbali, yani meçhulü temsil eden gençlik partisi, iskambil kâğıtlarını karıştırarak aralarında fısıldaşırlardı.
Koleje girip de Olivier ile tanıştığımız gün benim de bir arkadaşım olduğunu halama yetiştirmekte gecikmedim. Madam Ceyssac, biraz hayretle “Bir arkadaş mı?” dedi. “Belki de biraz acele ediyorsunuz azizim Dominique. Adını öğrendiniz mi? Kaç yaşında?”
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.
1
Muvazenet: Dengelilik, eşitlik. (e.n.)
2
Muadelet: Eşitlik, denklik, eş değerlik. (e.n.)
3
İnhizam: bozulup dağılma, hezimete uğrama. (e.n.)
4
Müşabehet: İki şey arasında benzerlik, benzeşlik. (e.n.)
5
Hadis olmak: Baş göstermek, meydana gelmek. (e.n.)
6
Birinciteşrin: Ekim ayı. (e.n.)
7
İkinciteşrin: Kasım ayı. (e.n.)
8
Müzayaka: Sıkıntı, darlık, parasızlık. (e.n.)
9
Tek durmak: Uslu durmak, yaramazlık etmemek, sessiz kalmak. (e.n.)
10
“Daha yükseğe! Daha yükseğe! Daha yükseğe!” (e.n.)
11
Tezauf: Kat kat olmak, bir misli artmak. İki kat olmak. (e.n.)
12
Etvar: Tavırlar, davranışlar. (e.n.)
13
Tesannüt: Dayanışma, omuzdaşlık. (e.n.)
14
Mezbuhane: Boğazlanır gibi. Boynundan kesilircesine. Çırpınarak, son ümit ve son kuvvetle. (e.n.)
15
Mugalata: Yanıltmak için söylenen söz; yanıltıcı söz. (e.n.)
16
Evsaf: Vasıflar. (e.n.)
17
Evza: Hâller, durumlar. (e.n.)