Cengiz Aytmatov Günlükleri. Abdildacan Akmataliev
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Cengiz Aytmatov Günlükleri - Abdildacan Akmataliev страница 7

Название: Cengiz Aytmatov Günlükleri

Автор: Abdildacan Akmataliev

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6853-32-4

isbn:

СКАЧАТЬ zaman siz işe başlayın. Kitap getirdin mi?” 1. ve 2. sınıf kitaplarını gösterdim:20.s.

      “Ene Til, Celekçe, Alippe.”

      “Güzel.”

      Biz salondan ayrılarak Şirin’in odasına geçtik. Derse başladık. Okuduk ve yazdık. Hoca dışarı çıktı. Şirin acelesi etmese güzel okuyordu. Dersi bitirdikten sonra hemen gidecektim. Hoca: “Acele etme, çay içelim.” dedi ve mutfağa geçtik.

      “Ders nasıl geçti?”

      “İyiydi. Takılmadan okuyor. Biraz da aceleci. Yazı da yazdık, iki üç tane yanlışı var. Fakat, kitabı verdiğimde kendi yanlışlarını kendi buldu.”

      “İyi. Derslere dikkat edilmesi lazım. Eğer Şirin seni dinlemez ise söyle. Ben kendim görüşürüm onunla, senin yumuşak davranman olmaz.”

      “Tamam.”

      O sırada Mariya abla çay getirdi. Hocam: “Edebiyat alanında nasıl yenilikler var?” dedi. Ben de ‘Manas Destanı’nı K. Cusupov ile A. Cakıpbekov’un nesir olarak yazıp bitirdiklerini söyledim. Onlarla birlikte araştırmacı S. Musaev’in yine nesir şeklinde ‘Manas’ın bir varyantını yayınlayacağını bildirdim. K. Cusupov ile A. Cakıpbekov’un yazdıklarını ayrı bir edebi eser olarak sayabileceğimizi söyledim.

      “Öyle yapılabilir. Aşım’lar eserde akıcı bir dil kullanmışlardır. Aşım’ın bir eseri olacaktı. Kitap olarak yayınlandı. Adı neydi?”

      “Kırgız Halkının Masalları mıydı?”

      “Hayır, bekle. Tamam ‘Aydagı Cez Kempir’ (Aydaki Cadı). Okumuş muydun?”

      “Evet.”

      “Zevkli midir?” diye Mariya abla da söze karıştı.

      “Evet.”

      “Çocukluğumuzda bizi yaşlılar ayda cadı var diye korkuturlardı. Biz de inanırdık.”

      “Aşım Hoca sizden 5-6 yaş küçüktür. Bir defasında sizinle oynayıp büyüdüğünü anlatmıştı.”

      “O bizden daha gençti. Küçücük bir torbası olurdu. Ne zaman görsek elinde torbası, kurumuş ekmek yer olurdu. Şimdi bile aklımda. Fakat ben çocuklarla fazla oynayamadım. Bir gün aşık oynarken yanımıza bir adam gelerek: ‘Seni yönetimden istiyorlar.’ dedi. Gittiğimde yönetici yerindeydi. ‘Bugünden itibaren sekreter olacaksın.’ dedi. O zamanlar ata binmekte nasıl zorlandığımı sorma. Yüksek bir tepeye götürerek öyle binerdim.”

      Mariya ablayla ikimiz güldük.

      “Sonradan alıştım. Ulak oynadığımız günler de oldu. Şirin’e şiirlerden, pionerlerin haberlerinden de oku. Özellikle ‘Bayçeçekey’, ‘Kırgızstan Pioneri’ gazete dergilerine abone olmuştuk.”

      “Tamam.”

      “Ben gazeteleri vereyim, gel.”

      Odasına götürdü. Masanın üzerindeki ‘Kırgızstan Pioneri’ gazetesini bana uzatarak:

      “Bu şiirlere bakabilir misin?” dedi.

      Biraz okudum. Şiirlerin yazısı ile içerikleri hoşuma gitti. Eserin yazarı Mambetaliev, Ceti-Ögüz ilçesine bağlı 8. sınıf öğrencisiymiş. Meşhur şair Coldoşbay Abdıkalıkov onun için başarılar dilemişti.

      “Bazı kendini bilmez şair ve yazarlardan daha iyi yazmış.”

      “Evet, bazı şairlere göre daha iyi. Eğer böyle giderse büyük bir şair olacak.” diye beni destekledi.

      “Bizde, enstitüde Bilimlerin Küçük Akademisi kurulmuştu. Ona katılan 8. ve 9. sınıf öğrencileri de şiir yazmaya çabalayarak içeriği güzel eserler ortaya koyabilirler.”

      “Şimdiki çocuklar her şeyi erkenden öğreniyorlar, biliyorlar; bu da iyidir. Omor Sultanov’un 50. yaş yıl dönümünü yazarlar kutladılar mı?” dedi sözü değiştirerek.

      “Henüz değil.”

      “Kutlanmamışsa plana almamız lazım.”

      Biz yerimizden kalktık…

* * *

      17 Eylül’de, Hoca’nın iş yerinde olduğunu öğrendikten sonra “Yazılı Edebiyatın Yeni Gelişim Düzeni” adlı kitabı yanıma alarak saat 18:30’da yanına gittim. Bu kitapta Hoca’nın 1980 yılının Ekim ayında (yukarıda geçen) söylediği sözler de vardı. Yardımcısı E. Borbiev’e bakmak için dışarı çıkmıştı. Selamlaştık.

      “Bana mı geldin?” dedi Hoca.

      “Evet.” dedim.

      Borbiev ile konuştuktan sonra bana dönerek beklememi söyledi. İnsanların hepsi gittikten sonra yanına girdim. Hoca ile konferans hakkında konuştuk.

      “Şimdilik acele etmeyin. Biz bir aylığına yurt dışına İngiltere ile Güney Almanya’ya gidiyoruz. İnşallah Ekim (7 Ekim) bayramından sonra düzenleriz.”

      Ben yanımda getirdiğim kitabı kendisine verdim. Hoca kendi makalesini inceledi.

      “Aa, iyi oldu. Bu konferansın olduğunu unutmuştum.”

      “Bundan beş sene önceydi.”

      “Kitabı daha yeni mi basılmış?”

      “Evet.”

      “Bana bırakacak mısın?”

      “Hocam sizin için getirdim.”

      “Şimdi Moskova ile konuşmam gerek. Kalan sözlerimizi gidene kadar yine konuşuruz.”

      Ben vedalaşarak çıktım.

* * *

      22 Eylül. Ben koridordan geçerken, Eldar: “Baba arkadaşın geldi” dedi. Hoca mutfakta buzdolabının yanında Mariya ablaya bir şeyler söylüyordu, dönerek selam verdi.

      “Aa, sen misin Melis. Arkadaşın dediği için Tacik sanmıştım. Bir Tacik yazarı geldi. Boyu da seninki kadar. Ne var ne yok?”

      “Dün Oş’tan geldim. Akademisyen Yunusaliev, Batmanov ve Yudahin için panel düzenlenmişti.”

      “İyi, bunu sürekli devam ettirmeye çalışıyor musunuz?”

      “Bu panelin ikincisiydi. İlki üniversitede düzenlenmişti.

      “Araştırma yaparken bunlar gibi ulu insanların dile getirdikleri problemler ile bağlantı kurmak lazım. Onları yeni malzemeler ve eklerle tamamlamak lazım.”

      Ben başımı eğdim. “O zaman siz dersinize devam edin.” dedi ve Tacik arkadaşı ile buluşacağını söyledi.

* * *

      1 Aralık. Eldar’ın doğum günü. Bir yandan da biz Şirin’le ders çalışacaktık. СКАЧАТЬ