Название: Cengiz Aytmatov Günlükleri
Автор: Abdildacan Akmataliev
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6853-32-4
isbn:
“Elturan koyalım. Ben Eldar’a bu ismi verecektim, sonradan aklıma geldi.” dedi.
Benim şaşırdığım için ismin ne anlama geldiğini bilmediğimi belli etmiş oldum galiba. Hoca da büyük bir psikolog değil mi, hemen hissetti ve: “El, bildiğimiz ‘halk’ demektir. ‘Turan’ da bütün Türk halkının yaşadığı bölge, topraktır. Elturan, halkın oğlu, milletin oğlu olsun!” diyerek avuçlarını açıp dua etti. Biz de Hoca’nın yaptıklarını taklit ettik ve teşekkür ettim.
“İnşallah, oğlumuzu görmek için kendi örf ve âdetiyle geliriz. İsmini beğendiysen tamamdır, evdekilere ne anlama geldiğini iyice anlat.” dedi.
“Kimin aklına gelirdi ki kaderimizin her zaman bu şekilde bir yerlerde kesişeceği. Gerçek hayatın ilginç olması da bundadır. Hoca’nın düşüncelerinden sonra neslimi devam ettirecek, Allah nasip ederse hayatımda direk ve destek olacak oğlum için kendim de dua ediyordum: “Allah uzun ömür versin! Sağlıklı, akıllı ve bahtlı ol! Neslin çoğalsın, Hoca gibi halk için hizmet et. Hoca’ya çek. Hoca’nın iyi dilekleri kabul olsun!”
Eve altın bulmuşçasına sevinç ve mutlulukla gittim. Evet, altından da değerli. Halkımın: “Cakşı söz can sergitet.” (Tatlı söz yılanı deliğinden çıkarır) sözü doğrudur. Evdekilere olanları eksiksiz anlatarak ‘Elturan’ın ne anlama geldiğini tekrar ediyordum. Evdekiler başlarda telaffuz edemiyordu, sonradan alıştık. İnsanlar her zaman büyük bir ilgiyle oğlumun ismini soruyor, biz de anlatıyorduk. Hoca da iki üç kere sordu: “Bu nasıl bir isim, diye soruyorlar mı?” Cevap veriyordum: -Evet, ne anlama geldiğini anlatıyoruz, bazılarına da bu ismi sizin koyduğunuzu söylüyoruz. Dil bilimci Ş. Caparov da ‘Leninçil Caş’ gazetesinde ‘Ömrün Uzun ve Neslin Çoğalsın Oğlum!’ adlı makalesinde şunları yazmıştı: “Elturan. Bu özel isim iki kelimeden oluşmaktadır: Birincisi herkes tarafından bilinen halktır, yurttur; ikincisi Turan. Başka halklar eskiden Turan kelimesini Türkler ve onların yaşadıkları yerler için kullanıyorlardı. Şairlerin şiirlerinde özellikle Firdevsi’nin destanında Turanlıların yaşam biçimi, örf adetleri, psikolojisi geniş bir şekilde tasvir edilmiştir. Edebiyatçı Abdıldacan Akmataliyev’in yeni doğan oğluna değerli yazarımız Cengiz Aytmatov ‘El-turan’ ismini teklif etmiştir.” (8 Aralık 1988). Azerbaycanlı şair Şahmar Akparzade’nin oğlunun da isminin ‘Elturan’ olduğunu öğrendim. Hoca’dan duyduğu için mektup göndermiş. Azerbaycan’ın ve Kırgız’ın ‘Elturan’ları için şiir yazmış. “Babanı utandırma, insan ol, temiz ol, yüce ol!” anlamında bir şiirmiş.
Şiir yazma kaygısını hâlâ da yaşıyorum. ‘Ak Botosun İzdegensip’ (Ak Devenin Yavrusunu Ararcasına), ‘Süyüü Cürsö Ulanıp’ (Sevgimiz Devam Etse), ‘Lenin’, ‘Eneme’ (Anama) vb. şiirlerimin yayımlandığı aklımda. Bazen A. Korobaev’in bestesiyle ‘Calgız Darak’ (Yalnız Ağaç) adlı şiirim radyoda söylenmektedir. Kendi arşivimde birçok şiirim vardı. İncelediğimde iyi olanların da olduğunu gördüm. Hoca için bir şiir yazmak istedim. 31 Aralık’ta yılbaşını kutlamak için gittiğimde böyle bir şiir yazdım, götürdüm. İthaf etmenin çeşitli yöntemleri vardır. Biri açık bir şekilde ithaf etmek, biri de dileklerini gizli bir şekilde ithaf etmektir. Başta nesir şeklinde iki satır yazı yazdım ve devamında şiirin mısralarını süsleyerek boncuk gibi sıraya dizdim. Sanat değerinin ne derecede olduğunu söylemek benim için zor, fakat dileklerim doğrudur:
Hayalimde yele yaptım hissimde
Seçerek en güzel kayığı
Tövbe ederek yavaşça koydum denize
Yaratandan istediğim aklımda
Yakalatmasını altın balığı
Sormam devlet ile varlığı
Ve yine de altın kaplı kayığı
Anlatarak sıradan yerimi
Alsın, gitsin huzursuz canımı
Bu hayatta ne kadar yaşasak da
Olsun kalsın ömrümüz de kısalsın
Helal hayat, hürmet, saygı, iyilik
İnsanlarda olsa derim her zaman
Canı gönülden inanmak ve teslim olmak
Bembeyaz, kibar ve kutsal görmek sevgiyi
Kötülüğü karalara baş ederek
Ortadan kaldırsak mı ki tamamen yok edip.
Hoca şiiri pürdikkat okudu, düşünceye daldı. Benim içimde bir soru beni rahatsız ediyordu: “Ne diyecek acaba?” Cevap gelmedi. Zarfı çalışma masasının üzerinde koydu. “Fikrini ne zaman söyler?” diye beklerken pişmiş gibi oldum, bir şey demedi. Telefonu çaldı ve birisiyle görüştü…
Birlikte sofraya geçtik. Yeni haberleri sordu.
“Literaturnaya Gazeta’yı okudun mu? Adamoviç’in makalesi yayımlanmış. ‘Kıyamet’e hakkında olumlu görüşler yazmış.”
“Henüz okumadım.”
“Oku, sana lazım.”
“Tamam.”
“Makin, Melis de şiir yazıyormuş. Yayımlatıyor musun?”
“Sadece bir defa yayımlattım.”
“Şiir yazmak çok zordur. Gençliğimde ben de yazmaya çalışmıştım. İyi olmadı galiba, sonradan nesre geçtim.”
“Sizin gençliğinizde şiir yazdığınızı ‘Leninçil Caş’ gazetesinde okumuştum. Shtubendorf adlı öğretmeniniz size şiir yazmanızı nasihat edermiş. Öyle olsa bile ‘Cemile’deki, ‘Fuji-yama’daki, ‘Ala Köpek’teki, ‘Gün Olur Asra Bedel’deki şiir satırlarını okuyan insan, sizin şairliğinizden de haberdar olmaktadır. Bununla birlikte araştırmacılar sizi, nazımda lirik şeklinde değerlendirmektedirler.”
“Şimdi düşünüyorum da şairliği tercih etmem halinde de benden bir şeylerin çıkacağını zannediyorum. Fakat benim için nazım şekli çok zor bir şey.”
“O zamanlarda yazdığınız şiirleriniz var mı?”
“Nereden olsun.”
“İnsanların ‘Her insan kendi içinde bir şair, yazar.’ sözü doğru mudur, diyorum Hocam. Çünkü ömründe eline hiç kalem almayan, bir satır bile şiir yazmayan insanların da iç dünyasının şairler gibi lirik, yaşadığı hayatı da romanlar kadar ilginç olması mümkün değil mi?”
“Evet, öyledir. Kırgız insanı mutlaka iki, üç sözü birleştirerek irticalen bir şeyler söyleyebilir; şiire çok yatkınlar. Telegey’in hayatı hakkında yazdığım hikâyeyi hatırladım. Hayatı çoğunlukla basit olarak gösteriyoruz. Bizim eksikliğimiz buradadır…”
Akşamüzeri Hoca’nın söylediği gibi aradım. Yılbaşı için iyi dilekler edildi.
“Yeni yıl senin için iyi oldu. Çocuğun oldu, yılbaşını onunla birlikte geçiriyorsun. Elturan koşturuyor mu?” dedi.
Hocanın şakayla söylediklerini bir an gerçek zannetmiştim: “Elturan doğalı daha sekiz gün СКАЧАТЬ