İnsan Olmak İstiyorum. Tölögön Kasımbekov
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу İnsan Olmak İstiyorum - Tölögön Kasımbekov страница 7

Название: İnsan Olmak İstiyorum

Автор: Tölögön Kasımbekov

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6853-78-2

isbn:

СКАЧАТЬ balığın bu muydu? diye Rasul hafif gülümsedi.

      –Evet! Sen ne düşünüyordun? Tarlada mısır yiyen balık mı var sanıyordun!

      Kimin kime güldüğü belli değildi. İkisi de gülmekten kırıldı. Kökö, kendine güvenir bir şekilde konuşmaya başladı

      – Gördün mü? Nasıl kurtulur bu! Sen bilmezsin. Kışın ben bununla serçe tutarım. Serçe çok kurnazdır; ipi görürse yaklaşmaz, mısırı alır kaçar, tekrar gelir böylece çok uğraştırır. Ben bunları Taş Kömürdeyken öğrenmiştim.

      –Kökö, bu horozu ne yapacaksın şimdi!

      –Sen deli misin! Ne yapacaksın diyor, işte kebap yaparım.

      –Kendin mi yapacaksın?

      –Başkası benim için yapar mı!

      –Başka hayvanın etinden yaptırır, yersen olmaz mı?

      Kökö, yarasına tuz basılmış gibi bozuldu.

      –Sen orasına karışma, gördün mü yeter!

      Rasul düşünerek yine sordu:

      –Ya sahibi öğrenirse ne yapacağız?

      –Yeter ya karışma sen, sus gevezelik yapma, gideceğiz işte.

      Köyün etrafından dolaşarak Şeker’in evine geldiler. Evde kimse yoktu. Taş ocağın yanında yıkanmamış bir bozo kovası yatıyordu. Ocakta kazan var, içinde bozo doluydu. Soğusun diye bırakılmıştı. Yakınında üç dört tavuk geziyordu. Bozodan kalan parçaları yiyip bitirmişler galiba! Aç gibi gözükmüyorlar.

      –Eeeh baksana! Şeki Annem size mi hazırladı bozoyu, sarhoşluktan ölmek mi istiyorsunuz? diye bağırarak Kökö tavukları kovdu. Tavuklar hemen kaçışarak ortadan kayboldu. Koşturmaktan yorgun düşen ve nefesi tıkanan Kökö, koltuğunun altındaki horozu avlunun karanlık bir köşesine sakladı.

      –İşte horozu sakladım. Kanatlarının üzerine taş koydum. Öyle yapmazsam kaçabilir. Gel bakalım. Şekiannem evde-miymiş.

      Tam kapının önüne geldiğinde Kökö’nün yüzündeki neşe kayboldu. Aniden suratını astı. Zavallı çocuk yavaşça iç odanın kapısına yaklaştı. Sessizce içerideki sesleri dinledi.

      –Şeki Anne, acıktım dedi korkulu ses tonuyla.

      İçeriden fısıltı sesleri geliyordu. Biri erkek galiba, kalın bir ses geliyordu. İçeride bir erkek karartısı gördü. Kısa bir süre sonra karartı ayağa kalktı. İçerideki fısıltılar kesildi. Kapı açılınca Şeki Anne’sinin ağzından masallardaki ejdarha gibi zehirleri çocuğa doğru saçıldı.

      –Karnına karayılan girsin! Ölümünü göreyim senin! Rafta kâsede yemek var, ye sümsük! Sonra hemen odun getir bozo hazırlayacağız!

      Arkadaşının yanında kursağından dolayı azar işiten Kökö, biraz üzgün üzgün oturdu. Sonra hemen kâseyi eline aldı. Ne yapsın ki zavallı, açlığa dayanılır mı? Mısırdan yapılan carma4iyi hazırlanmamıştı. İçinde büyük mısır parçaları geziyordu. Yetim Kökö, ağzını doldurarak yudumladı ve Rasul’a sundu.

      –Al, iç!

      İçinde koskoca mısır parçaları olan, bozulmuş gibi gözüken carmaya Rasul, şaşkın şaşkın bakarak:

      –Bunu nasıl içerim?

      Kökö’nün ağlamaklı gönlüne, arkadaşının iğrenerek konuşması zoruna gitti. Rasul, onu yudumlamak bile istemedi, iğrenç buldu. Kökö, iğrenmeyi bırak ona muhtaçtı. Niçin? Çünkü o hem yetim, hem öksüz! Kökö, içten ağlıyordu. Belli etmemek için bir daha carmadan içmek istedi; ama kalbindeki gözyaşları dışarıya çıktı, kâseye şıp şıp damlıyordu. Elindeki kâseyi bıraktı. Bu acılara daha fazla dayanamadı zavallı yetim. Midesi bulanan insan gibi dışarıya koştu.

      Kökö, öylece kimseyi umursamadan avludaki horozu aldı. Horoz hep ötüyordu. Bu durum sinirli Kökö’nün hoşuna gitmedi. Horozu duvara vurdu. Sesi hemen kesildi. Ağlayarak köyün dağ tarafına doğru koştu.

      Rasul, ne diyeceğini bilemedi. Peşinden bakakaldı. Nereye gidecekti. Bu soruya cevap vermek zordu. Peşinden bakmakta olan Rasul, nereden bilebilirdi ki… Hatta Kökö kendisi bile bilmiyordu böyle olacağını… Kökö’nün düşündüğü tek şey kalbini yaralayan bu kavga ve küfürlerden uzaklaşmaktı. Kökö yüreğine çöreklenip kalan bütün kirleri bir an önce temizlemek ister gibi bütün gücünü bacaklarına vererek koşup duruyordu.

      3

      “Bu çocuk nerede kaldı? Geç kalıyor acıkmıştır.” diye fısıldayarak Saragul Teyze merakla bir içeri giriyor bir dışarı çıkıyordu. “Bu kadar zamandır nerelerde kaldı? Ders bittiğinde orda mıydı? Niye beraberinde getirmedin Rayımcan?” dedi.

      Rayımcan, bu kadının tek oğluydu. Öğle yemeğine gelmeyip onu meraktan öldüren torunu Rasul ise Rayıncan’ın en büyük oğluydu.

      –Anne, derse hazırlanacağım, oyalama lütfen! Gelir birazdan… Ben son dersten çıktığımda çocuklarla geliyordu.

      –Geliyorsa nerede peki? Kadın meraktan yerinde duramıyordu. Dışarıya çıktı. Evden biraz uzaktaki arığa kadar gitti. Köyün etrafına baktı. Yok, hala yok! Gelirsen gösteririm sana!

      Güneş, bebek gibi gülümseyerek, ateşi sönmüş alev gibi dağın arkasındaki yuvasına doğru iniyordu.

      Saragul Teyze, köydeki seslere kulak kabarttı. Kimi keçi güdüyor, kimi de ineklerini otlatıyordu. Nerelerden geldiği bilinmeyen bir köpek eniği havluyordu. Köyün bir tarafında anne babasından uzaklaşmadan kendi bahçelerinde çocuklar kovalaşıyordu. Kadın ne kadar dikkatini vererek dinlese de Rasul’dan haber verecek bir ses duyamadı.

      –Taştan, sen benim Rasul’umu görmedin mi? Dersten sonra eve gelmedi, hâlâ yok.

      –Görmedim teyze, çocuk işte, bir yerlerde oynuyordur.

      –Gelseydi… Acıkmıştır çocuk! diye fısıldayan kadın, Rayımcan’ın yanına geldi.

      –Oğlum kağıdını sonra yazarsın. Rasul’u arasana, güneş battı.

      Rayıncan ağzını bile açmadı. Kalemi kağıdın üstüne bıraktı. Kalpağını giydi; gitmek üzereyken dışarıdaki odada yemek pişirmekte olan Şirin’in sesi geldi.

      –Neredeydin sen!

      Saragul Teyze gelininin kiminle konuştuğunu fark etti ve sinirlenerek suratını astı.

      –Neredeydin sen? Acıkmışsındır. Allah belanı vermesin senin!

      –Buralarda… Oynadım…

      –Yemek yiyip sonra oynasan olmaz mı?

      Biraz sonra üstünde bembeyaz СКАЧАТЬ



<p>4</p>

Bir içecek türü. (Ç.N.)