Kalabalık. Afak Mesut
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kalabalık - Afak Mesut страница 5

Название: Kalabalık

Автор: Afak Mesut

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6494-44-2

isbn:

СКАЧАТЬ hüngür hüngür ağladı.

      “Canım, yavrum!”

      Annesi şişmanlamıştı. Karnını sallayarak gelip onun başının üzerinde durdu, eğilip bir süre onu seyretti, daha sonra kucağına götürdü, sallayarak:

      “A a a a”, dedi.

      Annesinin göğüs uçları çok büyük ve de sertti diye hiçbir şekilde ağzına girmiyordu.

      Annesi onu ilk önce yavaş yavaş, sonraysa hızla sallamaya başladı.

      Sonra daha hızlı sallamaya başladı ve kendisi de onun yanına oturdu. Beraber sallanmaya başladılar. Salıncağın hızı gittikçe iyice artıyordu. Sallandıkça yanında yatan annesine bakı yordu.

      Annesi sallana sallana uyumuştu. Yarı açık ağzından uyuduğu için uyuşan ve küçük küçük titreyen dili gözüküyordu.

      Salıncağın hızı arttıkça annesinin horlaması da artıyordu. Annesi horladı, horladı ve en sonunda onun horlaması aslanların haykırtısına dönüştü. Annesinin haykırtısından korkarak üşüdü, kafasını annesinin göğsüne sıktı. Annesinin göğsü yumuşacıktı ve sanki derinliklerinde bir makine çalışıyordu.

      Annesi haykırdıkça tüyleri diken diken oluyordu, güneşin çehresi morararak lekelerle kaplanıyordu, salıncağın gözükmeyen tarafları acayip sesler çıkararak kırılacak gibi oluyordu.

      Sonra nasıl olduysa annesi ansızın öyle bir haykırdı ki, salıncak koparak geriye uçtu.

      Kafası annesinin göğsünde, kulağında annesinin göğsünün derinliklerinde çalışan saatin sesi uzun süre geriye uçtular, daha sonra yere düştüler.

      Ayağa kalkarak seke seke evveli ve sonu bilinmeyen duvarın dibiyle gezerek annesini arasa da bir sonuç alamadı.

      Annesi şimdi de duvarın öbür tarafında horluyordu.

      … Duvarın karşı tarafında sarkaçlı saatin yanı başında, kadife kılıflı koltukta dedesi oturup gözünde gözlükleri öfkeyle gazete okuyordu. Okudukça da bacaklarını estiriyordu. Onu gördükte bacaklarını estirmedi, kaşlarını gözlüğün üzerinden az daha kaldırdıktan sonra:

      “Vay be!”, dedi ve başka bir şey söylemedi.

      Sekerek dedesinin yanına yaklaştı ve dizini dedesine gösterdikten sonra:

      “Bacağım kırıldı galiba”, diye inledi.

      Dedesi bir süre hayretle onu seyrederek daha neler söyleyeceğini bekledi.

      Sekerek bir adım daha ileri giderek dizini dedesine gösterdikten sonra:

      “Bu bacağım işte…”, diye inledi tekrar.

      Dedesi bir süre daha onun ezilmiş bacağını inceledikten sonra:

      “Komşun kötüyse göç et gitsin, bacağın acıyorsa kes at gitsin.”, dedi.

      Yere çökerek dizinin kapağını açtı. Dizinin içinde saat çalışıyordu. Dizinin kapağını kaldırdığında zili öttü saatin. Dedesi zilin sesine kaşlarını iyice yukarıya kaldırdı ve sesi uzayarak öf keli bir biçimde:

      “Vay be!”, dedi ve oturduğu koltuğundan aşağı eğilerek terliğinin tekini çıkardı, ona doğru fırlattı.

      Terlik kafasının üzerinden hızla geçerek arkasında duran elinde sepet bulunan adamın yüzüne çarptı. Adam dizi üzerine çökerek ağlayacak gibi oldu ve sürünmeğe başladı. Onun yanından geçti, dedesinin koltuğuna ulaştığında durdu, onun anlayamadığı bir dilde dedesiyle bir şeyler konuşmaya başladı.

      Adam konuştukça dedesi surat asarak hoşnut olmadğını belli edip sadece:

      “Hayır”, diye kestirip attı.

      Sonra bu adamlardan birkaçı daha geldi. Onlar da aynen az önceki adam gibi sürünerek dedesinin koltuğunun önüne kadar geldiler ve ona bir şeyler anlattılar. Onlar inledikçe dedesi iç geçirerek:

      “Vay be! “, dedi. Dedesinin bu “vay be” leri zaman geçtikçe daha korkunç bir hal alıyordu.

      Sonra dedesi ayağa kalktı ve koltuğunun yanı başında bulunan emzikli su kovasını alarak adamları suladı. Bir de baktı ki, adamlardan teki yeşerdi. Sonra dikkatlice baktıktan sonra adamın yeşermediğini, sadece tüm vücudunu kirpi gibi dikenlerin kapladığını farketti.

      Arada kirpi adam ona bakarak sırıttı ve burnunun ucundaki siyah, yuvarlak beni sıkarak araba kornasına benzeyen bir ses çıkardı.

      Dedesi oturup esneyerek onu izliyordu. Sonra bir yerlerden dedesinin nohut kadar karısı, babaannesi geldi, dedesinin avucuna çıktı, dizlerinin üzerine çökmüş adamlara el kol haraketleriyle bir şeyler söyledi.

      Babaannesi konuşmasını bitirdikten sonra dedesinin kolunun üzerinde yürüyerek boğazına, oradan kafasına tırmandı, kulağına girerek ortalardan kayboldu.

      Sonra nasıl olduysa adamlar dizlerinin üzerinde ona doğru yürümeye başladılar.

      … En önde kirpi adam geliyordu, ara sıra yumağa dönüşerek sırtındaki oklardan ona atıyordu. Oklar kafasının, omzunun üzerinden hızla geçiyordu.

      … Dönüp biri uzun, ötekisi kısa bacaklarıyla yalpalayarak ördek gibi koşmaya başladı.

      Arkadan dedesinin öfkeli sesi duyuluyordu. Sık sık iç geçirerek “vay be!” , diyordu.

      Arkadakiler gelip yetiştiler ona, yere düşürerek bağırtarak tüylerini tek tek çekip kopardılar. Tüylerini tek tek çekip kopar dıkça o, bağırarak çıplak vücuduyla, örtüsüz arkasıyla yalpalayarak koşmaya çalışsa da onu yakaladılar. Adamların elinden kurtulamadı. Onu yere düşürerek ayaklarını iple sardılar, kollarını geriye katlayarak dilini dışarı çıkardılar. Sonra vücudu korkudan kasıldı, bıçağın sivri ucunu gırtlağında hissetti. Bıçak damarları boyu kaydıkça nohut babaannesinin sesini duydu:

      “Kafasını bırak”, babaannesi ince sesiyle konuşuyordu: “Sofra için böylesi daha güzel.”

      Babaannesi hem konuşuyor, hem de onu bir güzel haşlamak için ateş yakıyordu. Çatırdayarak yanan ateşin kokusu duyuluyordu.

      Adamlardan bir bir, güçlükle kurtuldu, kan fışkıran boğazıyla, kanının içinde kayarak kesik kafası omuzunda annesine doğru koştu.

      Annesi uykudan uyanmış, yattığı yerde esniyordu, onun kesik kafasına bakıyordu gözlerini kırpmadan:

      “Gel, uyu”, diyordu “Yarın erkenden uyanmalıyız.

      Bir süre böyle sadece damarlarına ilişmiş kafası annesinin ayaklarında, bulutlu semayı seyrederek hırıldadı ve sustu. Sonra rüzgar esti. Estikçe hızlandı.

      Yine rüzgarın sesinin içiyle uzaktan baykuş sesleri duyul du.Kalabalık yine çok yakındaydı.

      Bağırmak СКАЧАТЬ