Название: İdikut Roman
Автор: Ahmetcan Aşiri
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6494-46-6
isbn:
Uygur devletinden getirilen, birkaç deveye yüklenmiş eşyalar indirildi. Tora Kaya tomarları kendisi çözdükten sonra,
– Kutlu İdikut’um! Bavurçuk Art Tekin hazretlerinin emri üzerine Uygur memleketinden getirilen değerli hediyeleri teslim etmeme izin veriniz!
Cengizhan, memnuniyet ifadesiyle başını salladı. Sonra teşekkürünü ifade etti.
– Memnun oldum! diye kısa kesti sözünü. Ama hayalinde başka bir şeyler vardı. “İdikut niye kendi eliyle teslim etmedi? Kendini benden üstün görüşüne bak!” diye düşünüp Bavurçuk Art Tekin’e baktı. Onun gözü de Kağan’a düştü. Bavurçuk Art Tekin’in yüzü değişmedi. Aslında Cengizhan, bana hediye getirsin diye Atay Sali’ye bir şey söylememişti. Bu yüzden Bavurçuk Art Tekin buna pek önem vermedi. Cengizhan’ın kanaat getireyim dediği hediye ise Kıtan elçisi Şaykım’ın torba içine konulan kellesiydi. İşte bunu İdikut, Cengizhan’a kendi eliyle teslim edecekti, ama acele etmedi. Kağan ise teminat kellesini hemen almadığı için biraz sinirlenip rahatsız oluyordu. Bu sırada Bavurçuk Art Tekin’in düşündüğü şey Kağandan farklıydı. Şimdi İdikut, Kağan’a samimi ricada bulundu. Bu arada Ak Çadırın ötesinde bulunan büyük kazığa bağlanan İdikutluların atları kişneyip Bavurçuk Art Tekin’in dikkatini dağıttı. Tora Kaya Atların sesini duyunca İdikut’a bir baktı ve dönüp Cengizhan’a göz dikti. Atı armağan olarak vermeyi işaretle bildirdi. Bavurçuk Art Tekin ise Kağanı ata bindirmenin eve girmeden önce olmuş olsa iyi olacağını düşündü ama bu da mahcup olacak bir şey değil diye düşündü, hediyeyi eninde sonunda ne zaman verse fark etmezdi. Bunu, Tora Kaya da hissetti. Bavurçuk Art Tekin siyah sakalını mühür yüzük taktığı sağ el orta parmağıyla okşadı. Tora Kaya yerinden kalktığı an, İdikut “Bu hareket ayıp olur.” işaretiyle neredeyse alnının yarısını kaplayan kaşını kaldırdı. Tora Kaya, İdi-kut ile toplantı meclislerinde çok defa beraber olduğundan, ciddi anlarda onun kaşının harekete geçeceğini biliyordu. Bavurçuk Art Tekin’in ağzına bakarak yerinde oturmaya devam etti. Bavurçuk Art Tekin gün ışığında parlayan yüzüyle Kağana bakarak başını kaldırıp konuşmaya başladı.
– Kutlu kağanım! Size İdikut’tan at getirdim. Şimşek hızıyla koşar. Sanki kanatlı kuşa benzer. Kişneyip duran o ata sizi bindirmeme izin veriniz!
Cengizhan’ın at binmeye pek meraklı olmadığını onun yüzünden fark etmek mümkündü. İdikut’un hediyesini almamaya çare yok. Hayır diye ters çevirse İdikut’un gönlünü kıracaktı. O zaman bu gönlü onarmak çok zor olurdu. Cengizhan bunu iyice düşündü. Bu yüzden Uygur misafirlerin isteğine uygun davrandı.
– Teklifinizi kabul ediyorum! dedi Cengizhan gülümseyerek. Yerinden yavaşça kalktı ve herkesin önünde dışarı çıktı. Kağanın özel muhafızları hemen onun yanına toplandı. İdikut’u takip eden Tora Kaya çabucak gidip kazığa bağlanmış atı alıp ipini İdikut’un eline tutuşturdu. Kendisi yeşim taşıyla süslenen eyeri atın sırtına yerleştirdi. At kişneyip ayaklarını kıpırdattı. Avuca benzeyen kulakları dik duruyordu. Onun etrafını kuşatan atlar kendisiyle beraber otlayan atlara benzemiyordu. “Cengizhan bu atı yabani at olarak görüyor olmalı.” diye düşünen Bavurçuk Art Tekin herkesin önünde Cengizhan’ın koltuk altından tutup ata binmesine yardım etti. Atın dizginini kağanın eline bıraktı. Cengizhan’ın ağır gövdesine rağmen at kımıldamadı bile.
– Uygur atı size yakıştı!dedi Bavurçuk.
Cengizhan, hayatta attan düşen insan değildi. Her hangi bir huysuz ata binerse ağır gövdesiyle onu aciz duruma düşürür, sert kırbaçlarıyla onu kendine alıştırırdı. Cengizhan, bir şey demeden ata bir kırbaç vurdu. Beşbalık atı kırbaç darbesine dayanamadı, kişnedi, ağır ayakları altında kazılan yer eşildi, toz dumanı göklere yükseldi. Cengizhan Kerulen nehrinin güney ve doğu tarafını atla dolaştı. Buraya toplanan Noyanlar, Kağanın hatunları Börte, Çahe, Kızı Altın Bike, Oğulları Cuci, Çağatay, Toli, Üketay, batur komutanlar Subetay ve özel muhafızları bunu büyük bir zevkle seyrediyordu. Cengizhan Beyaz Çadıra yaklaştığında, atın dizginini sert çektiğinde at direnerek hızlı koştuğunda onlar,
– Kağan! Kağan! diye bağırdılar ve muhafızlar kısa boylu atlarını koşturarak onun sağ ve sol tarafına yanaştılar.
At kendini kontrol edemeden Beyaz Çadır etrafında birkaç defa döndü… Kağan özel muhafızlarını yanına hiç yaklaştırmadı. Ayağını üzengiye dayayıp dizgini güçlükle çekti ve attan atlayarak indi. Atın boynunu geniş avucuyla okşadı ve
– Yorulmaz bir atmış! diye övmeye başladı.
– Gücü de yeterince varmış. Ona göre tepe ve düzlüğün hiç farkı yok!. Sanki bir insan gibi her yeri gözetleyerek koşuyor. Harika atlar beslemişsiz. Bu benim için büyük bir armağan!
Cengizhan, Bavurçuk Art Tekin’in elini eline koydu.
– Size at gerekse biz hiç esirgemeyiz! dedi İdikut rahat bir tavırla.
Cengizhan atın dizginini muhafızların komutanı Angurat Noyan’a verdi ve
– İyi bağla! Kaçarsa, seni binerek kovalarım! diye uyardı.
– Türkistan seferimizde bineceğim. Bu at sadece savaş için yaratılmış. Büyük, kanlı savaş meydanı bana yabancı değildir. O Müslümanların memleketi olan Türkistan, Karahanlılar…
Bavurçuk Art Tekin bu sözlerden sıkıldı, yüzü değişti. “Bu adam ne diyor? Ne söylediğinin farkında mı? Karahanlılar kim? Onlar Uygur kardeşlerimiz değil mi?” diye kendi kendine söylendi, dudakları titriyordu. Tora Kaya, Cengizhan’ın İdikut Devleti ile dost olmasının maksadını anlayıp endişe içinde yanmaya başladı. Pişmanlık onun kalbini ezdi. Bavurçuk Art Tekin, Kağan’dan çekinmeden,
–İdikut, kan dökülmesini istemiyor kudretli Kağanım! Uygur Orhun devletinde yaşayan atalarım, o aziz ceddim de öyle yapmışlardı!
Cengizhan’ın, Türkistan’da kimlerin yaşadığına hiç itibar etmediğini anlayan Bavurçuk Art Tekin cevap vermedi. Çok kurnaz olan Kağan, İdikut’u şimdilik rencide etmek istemedi ve onu rahatlatmaya çalıştı.
– Biliyorum, İdikut kan dökülmesini istemiyor. Ben de istemiyorum! dedi
Cengizhan iki elini yükseklere kaldırdı ve gülerek göğsüne koydu, – Benim ekmek ve tuzum hep İdikut ile beraberdir. Buyurun cenabı İdikut, eve girelim!
Bavurçuk Art Tekin İdikut’tan getirilmiş değerli sandığı onun eline verdi. Cengizhan oturanların önünde sandığı usulca açtı ve hafif bir soluk alarak içine baktı. Gözlerinde şimşek çaktı ve heyecanla bir süre baktı.
“Harika! Harika!” diye düşündü. Sandık içindeki altın gümüşleri elinin ucunda birden tutup göstermeye başladı.
– Bu değerli mücevherler İdikut’ta yapılmış değil mi? diye sordu Cengizhan, anlamak için.
– Ne kadar ince hüner bu! Bu nazik küpe, bu cilalı bilezikleri sizin mahir ustalarınız mı yaptı! diye anlamak için СКАЧАТЬ