Название: İdikut Roman
Автор: Ahmetcan Aşiri
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6494-46-6
isbn:
– Güzel! dedi İdikut memnuniyetini ifade edip,
– Büyük bir iş başarmışsınız. Ben Şaykım’ın mumyalanan başını götürürüm! Yine de bir tane dökme demir gürz ekleyin. Bu defa yolculuğumda Cengizhan’ın kılıcını bir deneyeyim bakalım! dedi ve güldü.
Tora Kaya bu tebessüme katıldı.
– Belki Cengizhan sizinle karşılaşmanın başka bir yolunu bulmuştur.
– Elbette, doğru. Tora Kaya cenapları, siz de denemeyi seviyorsunuz değil mi? Karşılaşmaya hazırlık yaptınız değil mi? Cengizhan’ın canını biraz sıkmayı düşünüyorum!
– Aferin! Aferin! dedi Tora Kaya ona gülen nazarla bakıp.
Bavurçuk, Beşbalık’ta doğmuştu. Moğolca, Çince, Tibetçe biliyordu. Bu yüzden bu yolculuğunda tercüman bulundurmayı düşünmedi.
– Bana tercüman gerekmez. Moğolcayı biliyorum! dedi İdikut güvenle, – Yarın sarayda sizin vesilenizle ziyafet olacak. Tercümanı çağırmayasınız. Sarayda Atay Sali, Bulad Kaya, siz ve Tarkan Bilge Buka bulunsun! diye ekledi.
– Baş üstüne hakanım! Fermanınızı hemen yerine getireceğim! dedi ve ikisi iki tarafa gitti.
Bavurçuk Art Tekin’i Aygümüş Melike bekliyordu. İdikut’un önüne yakut fincanlar kondu. Aygümüş Melike gümüş demlikte demlenen çayı mutlu bakışlarıyla fincana döktü. İdikut, mutfakta pişirilen çeşitli yemeklerin güzel kokusunu aldı. Melikeye baktı, “Güzel yüzlü kadın! Melikeler olsa olsa böyle güzel olur! İşte nezaket, işte letafet!” diye içinden geçirdi. İnce sedef gibi dişleri, kırmızı çiçek gibi dudakları arasından parlıyordu. Bu dudaklar İdikut’u kendine çekti. Melike güzelliği yanında akıllı ve gururlu kadındı. Bavurçuk Art Tekin, Melikenin yönetim işlerine hiç karışmamasını; bir insan olarak hoş görülü, ağır başlı olmasını, nefsini terbiye edip hiçbir iş görmemiş gibi yaşamasını emrederdi. “Alışmış gönül tutuşsa da yanmaz.” sözündeki gibi Melike Bavurçuk Art Tekin’in bir saniye olsa da yanından ayrılmasına tahammül edemiyordu. İşte mesele bu idi. İdikut, Melikeye tekrar bakarak çay içiyordu. O, sarayda yaşanmakta olan işleri, Cengizhan’a neler armağan edeceğini Melike’ye anlatmayı istemedi. Ama kısa süre sonra Melike’den ayrılacağını söylemeden edemedi.
– İki gün sonra yola çıkacağım Melike’m!
Melike bir şey söylemeden parlak gözlerini sessizce İdikut’a dikti. Önce hiç üzülmedi. Biraz sonra yüzü değişti ve gözlerinde yaş belirdi. Ama yine de sabretti. Yolculuk nereye diye sormadı.
– Size iyi yolculuk diliyorum! dedi Melike dantelli başörtüsünü sedef gibi dişleriyle ısırarak.
– At izleri ve tezekleriyle dolu kırlara yolculuk edeceksiniz galiba? dedi endişelenerek.
– Evet, öyle bir mekâna gideceğiz! Cengizhan Baturun huzuruna gideceğim!
– Affedersin sevgilim! Bu sözü söyleyen dilim kesilsin, dişlerim kırılsın!
İdikut, Melikenin çekici bir afallayışını, sevimli hüzünlerini gördü.
– Oraya sığınmak için gitmiyorum melikem! dedi yumuşak bir biçimde, – Gönlünde şek şüphe olmasın!
İdikut’un bu sözleri Melikenin perişan gönlünü sakinleştirdi.
– Ben yemek getireyim! diyerek Melike mutfağa gitti, gül tabaklarda yemek ve meyveler getirip masaya dizdi.
– Buyurun, çok acıktınız belki! dedi Melike.
– Ya sen! Yemeyecek misin? dedi İdikut tebessümle.
– Ben! Size baksam yeter, kalbim aydınlanır!
– Öyleyse Melikem hiçbir şey yapmadan gece gündüz yanınızda oturayım! diye güldü İdikut.
– İyi olurdu! Emin olurdum!
– Ebedî beraber yaşayacağız!
Melike kalkıp eşinin sıcak ellerini tutarak ateşlenen yüzüne usulca yaklaştırdı, heyecanlandı. Eşi onun siyah saçlarını okşadı.
– Yüreğin hızlı çarpıyor, benden endişe mi ediyorsun?
– Endişem kaygım yok! Mutluluk anında yüreğim beni dinlemiyor, çırpınıyor. Nefsim, mutluluğum, özgürlüğüm sizin elinizde. Dileğim sizi şeytan azdırmasın!
Bavurçuk Art Tekin hassas eşinin esrarengiz tebessümünden bir endişe sezdi.
– Gönül sırrını bana ayan eyle, yoksa sana bakıp ben de üzülürüm!
Melike yarı açık dudaklarını beyaz inci dişleriyle “Ne yazık ki Cengizhan zamanında doğmuşuz!” der gibi ısırdı.
– İkimizi Cengizhan ayırmasın diyorum! Endişem budur. Düşüncem de budur!
Bavurçuk Art Tekin kırmızı halının yukarısında asılı bir eski dutarı5 eline aldı.
– Vay be! Ne güzel! O güzel sesinizi bir dinleyeyim! Hayatımın efendisi, hakanım benim! diyerek çok sevindi Melike,
– Duygu kapılarını açıp hayata güzellik katan bir müzik sesini çok özlemiştim. Şimdi dileğim gerçek oluverdi! Ne güzel! Gönlümün baharı, buyurun sizi dinliyorum!
Bavurçuk Art Tekin, dutarı ezgin bir melodiyle çaldı, inletti, ağlattı, sonra müziği hüzünden kurtardı, durdu. Dutarı halı üzerine usulca koydu. Melikenin elinden tutup güllü kumaş ve atlasla örtülen yataklar, gömme dolaptan alınan yün yastıklar üzerine çekti, öptü ve yatırdı…
– Kusmayin bugün yine gelmedi! dedi Melike ipek gibi yumuşak saçını parmakları arısına alıp,
– Onun evi mağaralardır, yakışıklı bir yiğit olarak gelişiyor. Karakteri size benziyor. Kendi odasını hep unutuyor. Av avlamayı çok seviyor!
– Onu kendisine bırak! Bence o ok atmaya ve okumaya çok meraklı.
– Orası öyle! Ama yüksek dağlardan korkuyorum!
– Oğlumuz korkmuyor da sen neden korkuyorsun ki?
– Endişe ediyorum… Ama o gayretli, cesur birisi!
– İradeli, azametli olmak kolay değil. O eğer İdikut askerlerine katılıp sınırımızı korumak isteseydi bundan memnun olurdum!
– İstiyor! Ben çok defa duymuştum!
– İzi takip et! Bul! Yola düş! diyerek bir telaşla gittikçe büyüyor. Ama güzel çağlarının hızlı geçmekte СКАЧАТЬ
5
İki telli çalgı, enstrüman