Название: Millî Şair Mehmet Akif Ersoy
Автор: Canan Olpak Koç
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6981-58-4
isbn:
Damadı Ömer Rıza Doğrul’un verdiği bilgilere göre Emine Şerife Hanım sağlam bünyeli bir kadındır. Peş peşe yaşadığı evlat acılarına rağmen yıkılmamış, ibadete sığınarak ayakta kalmıştır. O günün koşullarında deve sırtında yolculuk yaparak hacca gitmesi, üstelik bunu kadın başına yapması ondaki irade üstünlüğünü ve samimi inancı gösterir. İkinci evliliğinin ardından ilk evliliğinin yegâne yadigârı kızını da kaybetmesi ondaki samimi imanı sarsmamıştır. Haliyle Mehmet Akif’in doğumu, üç evladını kaybeden Emine Şerife Hanım’ın en büyük tesellisi olacaktır.
Emine Şerif Hanım’ın Tahir Efendi’yle evliliğinden, Mehmet Akif’ten sonra Nuriye adında bir de kızları olmuştur. Mehmet Akif, kendisinden iki yaş küçük olan kız kardeşiyle ilgili Fatih Camii şiirinde bir anılarını anlatır. Akif sekiz yaşındayken bir akşam babaları, “Çocuklar namazda şayet uslu durursanız siz de gelin.” diyerek Akif’i ve Nuriye’yi camiye götürür. Büyükler namaza başlayınca, babalarına söz vermelerine rağmen rahat durmazlar, caminin içinde koşturup durular. Tahir Efendi onlara yine de kızmaz ve dönüş yolunda Mehmet Akif önden fener tutar, birlikte eve gelirler.
Annesi gibi Nuriye Hanım da daha bebeklik yaşlarındaki evlatlarını kaybedecektir; evladını ve iki eşini kaybeden Emine Şerife Hanım, torunlarını kaybetmenin acısını da yaşar. Nuriye Hanım’ın kaybettiği evlatlarından birisi de dört yaşında ölen Selma’dır. Mehmet Akif, Safahat’ta yer alan ve “Hemşirezâdemdir./Dört yaşında öldü.” ithafıyla başlayan Selma şiirinde bu ölümü ve Emine Şerife Hanım’ın bu ölüm karşısında çaresizliğini anlatır:
Sarıldı boynuma annem girince; ben içeri.
Diyordu ağlayarak: – Görme, Akif’im, çocuğu!
Senin değil, yedi kat ellerin yanar ciğeri,
Ölüm döşekleri üstünde görse yavrucuğu.
Yeğeninin son nefesini verdiği sıra kardeşi Nuriye Hanım’dan kopan feryat Mehmet Akif’te bir acı hatıra olarak kalacaktır:
Ne oldu, hastaya bir şey mi oldu, anlamadım…
O beht içindeki kızdan kemâl-i şiddetle,
Şu sayha koptu ki hâlâ enini yâdımda:
“Ne taş yüreklisiniz… Âh gitti evladım!..”
Selma şiirinde Mehmet Akif, annesinin ağzından şu ifadeleri de kullanır:
Bu hem kaçıncı felaket? Beşinci! Ya Rabbi,
Tamam beşinci seferdir ki kız ölüm görecek!
Bu son ümidi de şâyed giderse dördü gibi,
Zavallı kendini vaktinden evvel öldürecek.
Nuriye Hanım’ın hukukçu Arif Hikmet Çobanoğlu’yla evliliğinden sadece Halide isimli kızı hayatta kalmayı başaracaktır. Halide de tanınmış piyano sanatçısı Feyzi Aslangil ile evlenmiştir.
MEHMET AKİF’İN DOĞUMU
Mehmet Akif, doğum günü tam olarak bilinmemekle birlikte 1873 yılının Kasım ya da Aralık ayında Sarıgüzel’deki evde doğmuştur. Fakat Tahir Efendi’nin o sıralar Bayramiç’te görev yapması nedeniyle burada nüfuza kaydettirilmiştir. Sicil-i Ahval Defterindeki kayıtta, “Mehmet Akif Efendi Fatih Dersiamlarından İpekli Tahir Efendi’nin Mahdumudur. 1290 sene-i hicriyesinde sene-i maliye 1289 Kal’a-i Sultaniye sancağına mülhak Bayramiç kasabasında muharrerdir” yazar. Buna göre, 1 Temmuz 1873 yılında Bayramiç’te doğmuş olması gerekir. Ancak Mehmet Akif, Fatih’teki evde doğduğunu ve çocukluğunun o evde geçtiğini hatıralarında açıklar. Bayramiç’teki evdeyse Tahir Efendi’nin görevli bulunduğu 1873-1877 yılları arasında bir müddet kalmıştır.
Eski dönemlerde aydın kişilerin, çocuklarına isim verirken ebced hesabından yararlandığı da olurdu. Arap harflerine rakamsal bir değer verme mantığı etrafında şekillenen ebced hesabına göre, harflerin rakamsal değeri toplandığında doğum yılının tarihine karşılık gelecek bir isim bulmaya çalışılırdı. Tahir Efendi de oğlunun doğumunun ardından bu geleneğe bağlı kalmış ve ona, Mehmet isminin yanında ünsüz harflerin rakamsal karşılığı toplamı 1290 olan Ragîf10 adını da vermiştir. Tahir Efendi’nin oğluna Ragîf adını verirken amacı 1290 tarihini onun ismine yazmaktır. Böylece herkes, belki evlenme umudunu bile yitirmiş Tahir Efendi’nin kırk beş yaşında evlenip baba olduğu o eşsiz tarihi, Mehmet Ragîf isminden hareketle bilecektir. Fakat Arapçada bir tür ekmek anlamına gelen ve Türk toplumunda kullanılmayan Ragîf ismi Mehmet Tahir dışında kimse tarafından kullanılmayacak; komşular, yakın çevre ve okuldaki diğer çocuklar Ragîf’i Akif’in yanlış telaffuzu sanarak Akif ismini tercih edeceklerdir. Tahir Efendiyse oğluna seslenirken ölümüne dek Ragîf ismini kullanmayı sürdürecektir. Bir anlamda baba, oğlunun doğduğu tarihi ismine yazmak istemiş, öte yandan o oğul Akif adını tarihe yazdırmıştır.
Mehmet Akif’in çocukluğunda bir müddet kaldığı Bayramiç’teki ev. 2001 yılında izin alınmadan yıkılan ev 2016’da restore edilmiştir.
Nüfusa Bayramiç’te kaydettirildiğine göre Akif, çok küçük yaşlarda bir müddet Bayramiç’te kalmış olsa da asıl çocukluğu Fatih’te geçmiştir. Küçük Akif hareketli bir çocuktur, tüm gün oradan oraya koşturup durur, eve geldiğinde de yerinde duramaz, bahçedeki ağaca tırmanır, tüm bunlara rağmen komşuları Baise Hanım ona masal anlatmadan uyumaz. Hatta kimi zaman masal anlatan Baise Hanım uyuyakalır da Akif yine uyuyamaz. Tahir Efendi otoriter bir babadır, üzerinde daha fazla ihtimam göstermesi gerektiğini düşündüğü oğlu da haşarıdır. Tabi otoritesini hiçbir zaman şiddete başvurarak göstermez; ya bakışlarıyla uyarır oğlunu ya da susarak. Bazen de oğlunu, dersine çalışmazsa evin kapısından giremeyeceği yollu yarı şaka yarı ciddi uyarır. Ama Mehmet Akif zaten derslerine iyi çalışan bir öğrencidir.
EĞİTİMİ
Mehmet Akif, ilk öğretmeninin babası olduğunu söyler. Temizliğe düşkünlüğü kadar günlük çalışmasında da disiplinli olan Tahir Efendi erkenden kalkar, Akif’i ve Nuriye’yi yıkar, kızının saçlarını kendi elleriyle tarar, kıyafetleriyle ilgilenir. Bazen ders vermek için Fatih Medresesine giderken yanında çocukları da götürdüğü olur. İşte Akif ilk eğitimini o medrese ziyaretleriyle alır.
Babasından aldığı bu ilk temel eğitimin ardından mahalle mektebine gider. Osmanlı devletinde dört ila yedi yaş arasındaki çocukların gittiği ve Kuran öğrendikleri, genellikle cami ve mescitlerin yanında bulunan; hanedan mensuplarının, üst kademe yöneticilerin ve varlıklı kimselerin yaptırdığı eğitim kurumlarına mahalle mektebi ya da sıbyan mektebi denir. Tanzimat Dönemine gelene dek bu okullarda sadece Kuran öğretilse de 1846’dan itibaren Türkçe, yazı ve ahlak dersleri de eğitim faaliyetine eklenmiştir. Mahalle mekteplerine başlama yaşı belli bir nizama bağlanmamıştır. Kız ve erkeklerin farklı saatlerde ders aldıkları mahalle mekteplerine, İstanbul’da çocuklar dört-beş yaşından itibaren giderler. Mehmet Akif de babasının tedrisatında geçen ilk zamanların ardından, yine adetlere uyularak dört yaş, dört ay, dört günlükken11 mahalle mektebine başlamıştır.
10
Rı: 200 + gayn: 1000 + ye: 10 + fe: 80=1290=Ragîf
11
Osmanlı’da çocukların yaşı dört yıl dört ay dört gün olunca Amin Alayı denilen bir merasim düzenlenirdi.