Название: Şafak Sancısı
Автор: Cengiz Aytmatov
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6494-30-5
isbn:
Aytmatov: Şaka yaptığını anlıyorum. Fakat senin bu şakanda gerçek payı da yok değil. “İlyada” ile “Odisse”nin yazarı Homeros hakkında Yunun düşünürü Platon (Eflatun), “Bu şair tüm Ellada’yı eğitti” demiş. Ulu şahsiyetler bütün bir ülkenin, halkın muallimleridir.
Onların çabaları olmasaydı, kim bilir bugün bizim kaderimiz ne istikamette olurdu?
İşte böyle büyüklerden ilk tanıdığım, Kazak halkının ulu evlatlarından, bütün dünyaca ünlü yazar Muhtar Avezov idi. O zamanlar ben, Bişkek’teki Skryabin adlı Ziraat Üniversitesinde öğrenci idim. “Manas” Destanının kavga konusu olduğu yıllar… “Manas”ın geniş kapsamlı, Kırgızların tarihini millî değerlerini, kahramanlığını içeren değerli bir eser olduğu herkes tarafından kabul ediliyordu. Buna rağmen, mesele sosyalist realizm bakımından incelenmeye başladığında, kimseden çıt ses çıkmıyordu. Sebep, o devrin ideolojisi için zenginleri kötüleyen, fakirlerin aşağı seviyeli hayatını, hatta üstün sınıf insanlara karşı başkaldırmalarını kaleme alan eserlerin lazım olmasıydı. Maalesef adı geçen destanın başkahramanı Manas, zengin Jakıp’ın tek çocuğuydu ve aynı zamanda Han (ülke yöneticisi) unvanını taşıyordu. Bazı araştırmacılar (buna Kırgızlar da, Ruslar da dahil) han kelimesinden bile ürktüler. Neticede, Manas Destanına zengin- feodal (derebeyi) devrini, hanlık idare sistemini geri getirmeyi amaçlayan, avamın görüşlerine aykırı, gerici eser” denildi. Destanı bu yönüyle ele alan makaleler medyada açıkça yayınlanmaya başladı. Bu hareketler değerli destanın trajedik kaderinin ilk basamakları idi. Tabii bu arada Manası’ı koruyup kollayan birkaç makale de basıldı. Fakat onu önemseyen kimse olmadı.
Millî değerlerine sahip çıkmayı kutsal bir görev olarak bilenler, iki arada bir derede kalmıştı. Böyle bir dönemde SSCB İlimler Akademisi Kırgız Şubesi binasında “Manas” Destanı konusunda konferans olacağını ve destanın kaderinin bu toplantıda belirleneceğini duyduk. Hemen dersten sonra arkadaşlarımızla birlikte oraya gittik. Yanılmıyorsam, 1952 yılının sonbaharı idi. Biz geldiğimizde binaya girmek şöyle dursun, yaklaşmak bile mümkün değildi. Çok kalabalıktı. İçeride yer yoktu, dışarıda kalanlar “Manasımızdan etmesinler” dercesine yerlerinde duramıyorlardı; ortalık kaynıyordu.
Ben de kalabalığa karıştım. Ama yerinde duramadım. Önümdekileri ite kaka konferans salonunun kapısına kadar gittim ve kapı aralığından içeriyi süzdüm. Boynumu ileriye uzattığımda en öndeki 10-15 kişilik toplantı heyeti gözüme çarptı. Tam ortada Kırgızistan Komünist Partisi Merkez Komitesi Birinci Sekreteri İshak Razzakov, onun sağ tarafında da alnı bembeyaz parlayan M. Avezov oturuyordu. Muhan ile (M. Avezov) yüz yüze görüşmesem de eserleriyle birlikte basılan resimlerini daha önce görmüştüm. Etrafını aydınlatıyor gibi görünen M. Avezov’un nurlu simasından bir süre gözlerimi ayıramadım. O, sırayla kürsüye çıkarak destanı hiç bir işe yaramayan, lüzumsuz olarak tanımlayanların konuşmalarını dikkatle dinliyor, ara sıra önündeki kağıda bir şeyler karalıyordu.
– “Manas, partimizin bugünkü siyasetine tamamen ters düşen eser… Daha doğrusu, Pan-Türkizmin kalıntısı”, diyen tebliğcilerden biri A. Borovkov da destanı baştan sona kötülerken, salondakiler kıpırdanıyorlardı. Her ne kadar konuşulanların doğru olmadığını bilseler de, toplananlar, itirazlarını açıkça belirtmekten acizdiler. Kapı arkasından ikide bir kızgın sesler duyuluyordu. Toplananların “Manas” her halde tamamen elimizden gitti, diye kara kara düşünmeye başladığı bir anda kürsüye yavaş adımlarla M. Avezov çıktı;
– “Manas zenginleri, üst sınıf insanları öven mısraları içerebilir. Fakat bu eser, bütün bir halkın millî değerlerinin, kahramanlığının, manevi zenginliği ile derin kültürünün saf şiir diliyle ezbere söylenerek nesilden nesle aktarıla gelen muhterem bir tarihi değil mi? Bunu böyle kabul ediyorsak, Kırgız halkının hayatından ‘Manası’ uzaklaştırmakla, bu milletin dilini kökünden kesmiş olmayacak mıyız? Toplum olarak, vur diyeni öldür anlayan bu tür abartıcılıktan ne zaman kurtulacağız?” deyip biraz durakladı. Sonra az önce konuşma yapan Borovkov’a yüzünü çevirdi O da ne yapacağını şaşırmış, boynu bükülmüş bir vaziyette aşağı eğilmişti.
Muhan’ın geniş görüşlülüğü, eski ve yeni dünya edebiyatı tarihini çok iyi bilmesi, tam delil ve geniş felsefeye dayanan belagatlı konuşması, Kırgız milletinin manevi değerlerine karşı büyük saygısı ve aşırı güveni salonda yepyeni bir havanın oluşmasını sağladı. Gerçeği söylemek gerekirse, “Manas” Destanının “kara listenin” haricinde kalması M. Avezov’un yukarıdaki tarihî konuşması sayesinde oldu. Onun, gönüllere hitap eden savunma mahiyetindeki konuşmasını dikkatle dinleyen İshak Razzakov da memnuniyetini kafasını sallamakla belirtiyordu. “Manas’ın” paha biçilmez değerde olduğunu bilmesine rağmen sert siyasetin çemberinden çıkamadığı, onun her halinden belliydi. Meşhur destanı açıkça savunduğu için, Taşım Bayjiyev gibi aksiyoner insanların daha önce hapis cezası alması, tehlikenin ne denli feci olduğunu gösteriyordu zaten… Konferans sona erdiği anda dışarıdan “Müjde! Müjde! Manas’ı kurtardık! Muhtar nerede? Seni doğuran anneye ve tüm Kazak halkına canımız kurban! Aksarbas! Aksarbas! [Müjdeli haberi duyururken kullanılan bir tabir (Ç. N.)]” sesleri yükseldi. Sevinçten ağlayanlar, ağlayıp sevinenler; ortalık kaynıyordu.
Şahanov: O yıllarda, zengin derebeyilerini medhettiği bahanesiyle Kazakların nice kıssa, destan ve halk edebiyatının güzel örnekleri kara listeye alınıp arşivlere gömüldü. Bazıları yok edildi. Burada bir şey aklıma geldi. M. Avezov’un olur olmaz bahaneyle suçsuz yere iki yıl hapiste oturup, hürriyetine yeni kavuştuğu sıralarda, -güvenliğin gözetimi altında bulunan- ona duyduğuma göre Devlet Güvenlik Komitesinden tanımadığı bir kadın telefon açmış ve “Ne yapıp yapıp bugün buraları terkediniz. Biraz çabuk olmazsanız iş işten geçmiş olacak. sizi tutuklama kararı hazırlanıyor” demiş. Muhan (bu haberi alır almaz) o günün akşamı Moskova’ya uçmuş. Moskovalı dostlarının yardımıyla tahkikattan kurtulmuş. M.G.U.’ya (Moskova Devlet Üniversitesi) profesör olarak alınmış. Bütün bunlardan sonra diyorum ki, böyle karma karışıklığın ortasında hayatını tehlikeye atarak “Manas”a sahip çıkmaya çalışması, bir kahramanlık örneği değil de nedir?
Aytmatov: Ev-e-e-t… Yukarıda sözünü ettiğim “Manas” konferansını kapı aralığından dinledim dedim ya. 30 sene sonra “Manas” Destanının ilk baskısına editör olarak Mukaddime yazacağımı, dünya çapında düzenlenecek toplantılarda onunla ilgili konuşma yapacağımı o zaman aklımın ucundan bile geçirememiştim…
Büyük üstad M. Avezov ile ikinci defa görüşmem çok ilginçtir. Moskova M. Gorkiy Dünya Edebiyatı Enstitüsü Yüksek Edebi Kursunda öğrenciydim. Mihail Dudintsev’in “Ni Hlebom Edinım” romanı yeni yayınlanmıştı, Edebiyat ortamında bu eserle ilgili şoklar yaşanıyordu. Kimisi romanı övmeye kelime bulamıyor, diğer bir taraf da, tam tersine, eserin çok kötü olduğunu söylüyordu. Kamuoyundaki bu tartışmayı durdurmak ve belli bir karara bağlamak amacıyla Merkez Edebiyatçılar Evi’nin küçük salonunda bir toplantı ilan edildi. Ben erkenden gelip bir yere oturdum. Protokole edebiyatın (ve diğer alanların) en ileri gelenleri yerleştiler. Salon o kadar doluydu ki, bazıları pencere önüne, bazı kimseler de yere gazete sererek oturmuşlardı. Edebi tartışmanın biteceği yoktu. Söz СКАЧАТЬ