Название: Önce Hürriyet
Автор: Hasan Kallimci
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6494-07-7
isbn:
–Uyuyor muydun Arslanbek?
–Biraz canım geçmiş ana.
–Gençlerin arasına katılmadan akşama kadar burada yatıp duracak mısın?
–Hiç katılmaz olur muyum? Daha erken… Diğer köylerden ancak gelirler.
–Sen gelirler diye yatadur. Teberdi’liler geleli çok oldu.
Teberdi sözünü duyunca neredeyse “Ne, Teberdi’liler geldi mi?” diyerek fırlayıp kalkacaktı. Kendini tuttu, uyku sonrasının uyuşukluğunu yaşıyormuş gibi davranmaya devam ederek ayağa kalktı.
–Sağ ol ana! Uyandırdığın iyi oldu. Sen gelmesen, ocağın kenarında akşamı ederdim. Konuklara karşı ayıp olur. Varıp, hoş geldiniz diyeyim.
–De ya oğlum! Töremizde misafir gençleri karşılamamak, onlarla ilgilenmemek yakışmaz. Hemen yanlarına git, üzerine düşeni yap!
Arslanbek, elini-yüzünü yıkamak için odadan avluya doğru çıkarken, anası oğlunun kalkmasından memnun, insan içine karışmaya gidişinden hoşlanan bir sesle söyleniyordu:
–Git oğul, git! Genç dediğin toyda, söyleşmede yakışır. Genç kısmı, ocak başında kedi gibi kıvrılmakla vakit geçirmez.
Arslanbek, elini yüzünü yıkarken de, sokaklarda yürürken de sevinçliydi. Beyninin içinde bir mızıka, en hareketli oyun havalarını çalıyor; ayakları parmaklarına doğru yükleniyor, sokak ortasında oynamaya can atıyordu. Neredeyse, toy evindeymiş gibi, “Hey ha!” diye naralar savuracaktı.
Hamzat’ın toy evine vardığında, konuklardan çoğu içerdeydi. İlkin Azret’i gördü, kucaklaştılar.
–Cuvuk bol!
–Sav bol!
Sonra Nürçük de geldi yanlarına. Arslanbek’le, bahçede bulunan diğer Teberdi’li gençlerle kucaklaştı. Bir ara, Nürçük ve Azret’le birlikte kalktılar. Azret, Arslanbek’e takıldı.
–Biz Ullu Karaçay’a geleli bir yıl oldu. Nerelerdesin? Sen gelmesen, biz yanına geliyorduk.
–Erken geleceğinizi tahmin etmemiştim. Evde uzanmıştım, uyuyup kalmışım. Anam uyandırdı da yüzümü görebildiniz.
–Vah vah vah! Karaçaylara yeni töreler mi kazandırıyorsun? Köye konukların geleceği gün uyunur mu?
–Bana bak Azret! Sen de, Nürçük de konuk sayılmazsınız.
Nürçük güldü. Kelimeleri de gülüyor gibiydi.
–Biz konuk sayılmasak bile konuk sayılacak kişiler de var. Bir konuğun var ki… Bize, Ullu Karaçay kızlarından birer tane söyleşmek için hazırlamazsan, o konuk sana gösterilmeyecek.
Arslanbek anlamazlıktan geldi.
–Toy Hamzat’ın, konuklar da Hamzat’ın olur. İster gösterin, ister göstermeyin. Giderim eve, ocağın başına kıvrılır yatarım.
Arslanbek sözlerini henüz bitirmişti ki evden üç kız çıktı. Üç genç, gözleri kızlarda sustular. Kızların gelişi kendilerinden yanaydı. Arslanbek baktı, baktı. Ortadaki kıza takılıp kaldı bakışları. O idi… Şahmelek’ti… Boyu biraz daha uzamış, biraz daha etlenmiş gibiydi. Bakışları, tek değişmeyen bakışlarıydı; adeta bir ok, bir ateş, tatlı bir sıcaklık oluyor, ta gönlüne akıyordu. Arkadaşlarına döndü; Azret’le Nürçük gülümsüyorlardı. Önce Şah-melek’in ellerini sıktı sonra sağ taraftakinin. Üçüncü kızın elini sıkacaktı ki akrabası Zehra olduğunu o zaman fark etti. Ullu Karaçaylı Zehra’ya da hoş geldin demek tam bir mahcupluk olacaktı. Yine de elini çekmedi. Zehra ile tokalaşırken söylendi.
–Cuvuk bolun kızlar. Sen de cuvuk bol Zehra, sen de sıradan kalma.
Konuşmayı Azret’in üzerine yıkmak, rahatlamak için Zehra’ya çıkıştı.
–Neredesin Zehra? Bu Azret denen, sabahtan beri etimi tüyümü yedi, Zehra Zehra diye…
Azret ondan da kurnaz davrandı.
–Bu Arslanbek denen de ille de Şahmelek’i isterim diye tutturdu. Biz de bu çocuğu avutmaya çalışıyorduk. İyi ki geldiniz. Al Arslanbek, işte Şahmelek!
Arslanbek, bakışlarını Şahmelek’e çevirdi. Göz bebeklerinin çakıştığı an sarsıldığını hissetti. O bakışlar da kendininkiler gibiydi. O gözler de sarsılıyor, bir sevdanın içinde yanıyordu.
–Bilmem ki… diyebildi Arslanbek. Ben, Şahmelek’i bir buçuk yıl önce gördüm, hiç unutmadım. Şahmelek belki unutmuştur. Böyle güzellerin arkasında dolaşan kim bilir kaç delikanlı vardır. Unutulmuşumdur…
–İnsan sevdiğini nasıl unutabilir?
Kelimeler, kızın ağzından ne kadar da rahat çıkmıştı! Arslanbek rahatladı. Nürçük, konuyu deşmeye çalıştı.
–Şahmelek’e aferin! Sevdiğini unutmamış. Fakat ya Arslanbek’e ne demeli? Bilir misin seni nasıl beklemiş? Ocak başında kedi gibi uyuklarken… Anası uyandırmasa buraya gelmeyecekmiş. Şahmelek, gel kardeşim, vazgeç bu sevdadan! Arslanbek seni sevmiş olsaydı, Teberdi yoluna halı döşerdi.
Şahmelek aynı rahatlıkla konuşmasını sürdürdü.
–Ben Arslanbek için dikenli yollardan da gelirim.
Arslanbek rahattı, sevinçliydi artık.
–Siz Şahmelek’i temelli getirecek olun, geçeceğiniz yollarına Kafkasya’nın en kıymetli halılarını döşerim. Böyle geçici getirirseniz, karşılanmanız da bu kadar olur. Toy biter, siz gidersiniz; ben arkanızdan bakar kalırım. Belki bir buçuk sene sonra bir daha karşılaşırız.
–Ben her zaman gelmeye hazırım Arslanbek.
Ne güzel kelimelerdi bunlar! Şaka mıydı, ciddi miydi? Ah bir ayırabilseydi. Söyleşme şakası da olsa, ciddi söylenmemiş bile olsa Arslanbek için dünyalara değerdi.
–Bana kalsa Teberdi’ye hiç göndermek istemezdim seni.
Arslanbek’in bu sözüne güldüler. Yemekten önce ve sonra da söyleşmeler devam etti. Bu arada diğer köylerden gelen konukları da karşıladılar. Azret, Zehra, Arslanbek, Şahmelek, Nürçük ve Safiye toy boyunca aralarında bir söyleşme grubu kurmuşlardı. Konuşmalar, Azret’in Zehra ile, Arslanbek’in Şahmelek’le, Nürçük’ün de Safiye ile olan sevgileri üzerine idi. Şakalaşmalar, toy boyunca uzayıp gitti.
Mızıkanın oyuna davet eden sesi duyulunca kızlar kenara, hepsi de ayakta olmak üzere sıralandılar. Erkekler de ortada oyun için yeterli bir yer bırakarak açıldılar. Oyunlar oynanmaya başlandı. Mızıkanın, gençlerin kanını kaynatan sesi, tahtalarla tutulan tempo, oyunların coşkusunda atılan “Hey ha!” naraları birbirine karıştı.
Arslanbek, СКАЧАТЬ