Название: Batı Trakya'da Türk Edebiyatı'na Gönül Verenler
Автор: Анонимный автор
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6494-28-2
isbn:
Keskin bir taksi düdüğüyle kendini topladı Ayşe. Kir Spiro diyordu:
“Ben mağazaya gidecek şimdi. Siz çapaların başına… Akşam saat altı. Ben sizi plâtformada koyup götürecek köyde.”
Taksinin yaptığı toz bulutundan sıyrılan çapacılar, çapalarının başına geçtiler.
Dudaklar yerine ellerin çalıştığı bu koca pancar tarlası, düşünenlerin umutlarının çapalandığı bir çiftlikti. Ilımlı esen Ege yeli, temellerdeki allı-aklı gelincik çiçeklerini boyunlarından eğdirerek, çapacılara selâm verdirmekte; pancarlıkların, pamuklukların yeşilliklerini doyasıya okşıyarak kendini Rodoplann koynuna koyuvermekte.
Çapacılar çapalarının başında.
Çapacılar karıklarının başında.
Karıklar uzun
Yel, ılık, buğulu
Ayşe sıcak, terli.
Rodoplar bulutlu.
Ayşe’nin köyü uzakta.
Selim denizlerde.
“Ellere çektiren, elleri güldüren tarla. Hiç mi gururun yok senin? Elleri nasırlaştıran, ellere öğün olan tarla. Şimdi, yeşim yeşim pancar kokarsın. Kadın kokarsın. Gelincik kokarsın, gelin kokarsın. Ayşe kokarsın, Fatma kokarsın. Mehmet’in, Hasan’ın, Selim’in yok mu senin? Neden Mehmet kokmazsın, Selim kokmazsın? Hiç mi onurun yok senin? Elleri nasırlaştırman kime, boğum boğum öğün olman kime?” Ayşe’nin bu düşüncelerini çapa çatırtıları arasından gelen bıçak keskinliğinde bir inilti kesti. Dönüp arkasına baktı. Fatma, uzanmış boylu boyunca karığa. Çapası bir yana düşmüş. Son aylarda ağırlaşmıştı. Geriden çapalardı. Kir Spiro hiç istemezdi onu. ‘Fatma gelme. Gebesin. İşinden ne olacak senin?” derdi. O, “Olmaz kir Spiro. Çapalarım. Başa baş çapalarım. Yeter ki evdeki tosunumun karnı doysun.” Ama günleri yaklaşmıştı. Ayşe koştu. Birkaç arkadaşı yardım etti. Fatma’yı bir kavak ağacının gölgesine uzattılar. Islak bezle yüzünü, gözünü, boynunu başkalarını serinlettiler. Fatma gözlerini açtı. “Sancı Ayşem; kardaşım sancı.” dedi. Ayşe Fatma’nın yüzünü yellendirdi. Bileklerini ovdu. Azıcık su içirdi. ‘Tamı tamına kaç aylık kardaşım” diye sordu. “Sekiz” dedi Fatma. Kendine gelmeye çalışan Fatma arkadaşlarına “Gidin.” dedi. Gidin, iş başı yapın. Tam ederim ben bu karığımı sizinle, Hele azıcık soluklanayım. Dağılıversin sancım.” Çapacılar çapalarının başına geçtiler. Durmadan çapaladılar. Fatma’nın sancısı hepsinin oldu. Dilleri çözüldü. Gönülleri okşayan düşüncelerine daldılar: Ayşe – Ah! Selim’im çıksın denizlerden, gelsin yanıma. Hiç durucu değiliz. El gözünü bakmak niye? Ele pancar çapalamak niye? Geçer gideriz Meriç’ten öte. Buluruz elbette içilecek suyu, yinecek ekmeği olan yer, hayırlısıyle. Demişti Selim’im: “Ayşem, dayan iki yıl. Bizi bir edecek, içimize özgür hava dolacak yerlere kavuşuruz elbette.” Hatice – Uç yıl oldu, Almanya’da. Yüzüne koca yılda üç haftacık kavuşmak ne acı. Ölüm bana. Bir de, o demir tozu kokusu, sinmiş mi güzelim tenine.Yıkım kocama. “Hele sabret, sonunda yüzüm gülecek Hatçem.” demişti, bu gelişinde. Zeynep – Tersane, tersane, tersane!… Yidi içimi. Geminin küflü boyalarını söken kum piştoleti içime sıkılıyor sanki. Ama ne dersin kardaşım, “Parası çok tersanenin Zeynep. Çift vardiya yaptın mı tam sekiz yüz drahmi gündelik. Aldığımız arsanın parasını nasıl tam ederiz. Tütün eksen, parası ne ki? Emeğin, ele doyum. Irgatlık daha paralı. Daha önce kurtarır bizi.” demişti, Hasan’ım. Ayşe daha güçlü vurdu çapasını toprağa. “Vurun arkadaşlarım, kazın kardaşlarım. Bitsin şu iş. Bitsin şu pancarın işi. Bitsin şu kir Spiro’nun işi.” Daha hızlı, daha güçlü vurdular karıklara, toprak dağıldı pancar köklerinin yanlarına. Durmadan karıkları çapaladılar. Akşamı, ter, su içinde ettiler.
Çapacılar artık yoruldular.
Güneş bulutlardaki son kızıllığını toplarken batının derinliklerine, kir Spiro çıkageldi. Karığı başa çıkan çapacı, çapa omzunda plâtformaya koştu. Yıldızlı bir bahar gecesiyle, köy meydanında oldu çapacılar. Tek tek “Kalinikta22 kir Spiro” diyerek evlerine daldılar.
Ayşe de “Kalinikta kir Spiro” diyerek evine döndü. Küçük Erdoğan’ını yatağına yatırdı. Yorgunluk dolu gününü odasına doldurdu. Yatağına serildi ve kendini gecenin uykusuna bırakıverdi.
RAHMİ ALİ
Azınlık
Hudutta bir yolcu
Asmalık’ta istimlâk edilen bir tarla
Yeni Cami’ye giren bir cemaattir
Azınlık
Yasak dağ bölgesinde
Yürekleri salt coşkuyla dolu
Keder dolu gözlerdir
Azınlık
Yarısı kopmuş bir minare
Almanya’da bir işçi
İzmir’den Ege’ye bakan bir gelin
Ve Rumeli türküleri dinleyen ninemdir
Azınlık
Her şeyden habersiz gülümseyen Neslihan
Ve geleceğine ağlayan Emine’dir
Azınlık
Rodoplara başını dayamış bir sevgili
Şehirden kopup gelen sımsıcak bir Türkçe’dir
Azınlık
Tütün tarlalarında yıpranan
Anlamsız bir toplum değil çocuğum
Kendisiyle büyüyen bir düşüncedir”
Rahmi Ali, 1941 yılında (Komotini) Gümülcine’nin Çepelli köyünde doğdu. İlkokulu bitirdikten sonra, parasız yatılı sınavlarını kazanarak, Türkiye’ye, Malatya-Akçadağ İlköğretmen Okulu’na gitti. Okulu bitirdikten sonra Batı Trakya’ya döndü ve kendi köyündeki İlkokulda, 1961 -62 Öğretim yılında öğretmenlik görevine başladı, bu görevine 2002 yılına kadar devam etti.
Yazı hayatına öğrencilik yıllarında başlayan Rahmi Ali, Batı Trakya’ya döndükten sonra çeşitli dönemlerde“Batı Trakya Türk Öğretmenler Birliği” yönetim kurullarında görev aldı. Bu birlikte genel sekreterlik ve kısa bir süre de başkanlık yaptı. 1960’lı yıllarda bu birliğin çıkarmış olduğu Birlik dergisinin yeniden hayata geçirilmesinde etkin bir rol oynadı. Önce bu dergide, daha sonra da Öğretmen dergilerinde çeşitli yazılar yazdı, bu dergilerin yazı kurulu başkanlıklarında bulundu. Bu arada Akın, Azınlık Postası ve İleri gazetesinde de çeşitli yazıları çıktı. Bazı hikâyeleri Türkiye’de Varlık ve Varlık Yıllığı’nda, Töre, Türk Edebiyatı, 24 Saat, СКАЧАТЬ
22
iyi geceler