Türkistan Yesevî'nin Şehri Yesi'ye Dair. Yakup Ömeroğlu
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Türkistan Yesevî'nin Şehri Yesi'ye Dair - Yakup Ömeroğlu страница 5

Название: Türkistan Yesevî'nin Şehri Yesi'ye Dair

Автор: Yakup Ömeroğlu

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6494-03-9

isbn:

СКАЧАТЬ ifadelerden birisidir. Bakın Mirjakıp, o yıllardaki Türkistan’a olan ilgiyi ve halkın durumunu nasıl anlatıyor:

      “Hangi yörenin Kazağı olursa olsun her Kazak, Hazret Sultan adını bilir.” “Hazret Sultan’a gidiyoruz, filanca Hazret Sultan’a gitmiş” gibi sözler, Kazaklar arasında sık konuşulur. Hazret Sultan’ı ziyarete istekli takva ehli ve sofiler, Kazaklar arasında çoktur. Hazret Sultan’a varıp dönenler, hacca gidenlerden itibarca biraz az olurlar. Onlar ziyaretlerini hac kıyafetleri içinde yaparlar ve ellerinde o kıyafetlerle dönerler. Halk bunlara Mekke’den gelen hacılar gibi hürmet edip, ellerini sıkar. Kazaklar, Türkistan’a böyle saygı gösterse de, Hazret Sultan’ın orada olduğunu bilse de çoğunluk oralar hakkında çok az şey bilmekte. Bu Mayıs ayının birinde, Taşkent’e giderken ben de Türkistan’a uğrayıp Hazret Sultan’ı ziyaret ettim.

      …

      Bugün, Hazret Sultan Türbesinin her tarafı yarılmış ve yıkılacak gibi duran bir görüntüsü var. “Hoca Ahmet Yesevî’nin nesliyiz” diye yüz yıllardır, Türbeyi sahiplenerek, buraya gelen ziyaretçilerden faydalanan hocaların, Türbenin sonsuza dek yaşaması için bir şeyler yapmaya niyetleri yok gibi. 1910 yılında “Hoca Ahmet Yesevî Türbesini tamir edeceğiz” diyerek halktan hesapsız para toplandı. Toplanan paranın, 12 bin som olduğu söylendi, Kozloviski adında bir mühendis tamirata başladı. Daha işin onda biri bile bitmeden hocalar, mühendisle dalaşıp onu gönderdiler. Bunlardan hesap soran hiç kimse yok. Hocalar köy köy dolaşıp Kazaklardan, Türbenin tamiri için mal topluyorlar. Mustafa ve Gulamkadir denen hocaların, 1910 yılı Atbasar yöresi Kayıtavıl denen köyden topladıkları paraların ne olduğu belli değil. Yine Evliyaata yöresi Kazağı, Botbay boyundan Hurmuhammet Bekioğlu isimli bir zengin, Hazret Sultanın ziyaretine yüklü bir parayla gider ve Şuham isimli hocaya 100 atla birlikte bunları verir. Bunların neticesinden de haber yok.

      …

      Bu olaylar da gösteriyor ki, Türkistanlı Hocaların Türbeyi tamire niyetleri yok. Türkistan idarecileri, yönetimlerindeki Müslümanların, başka işlerinde çok disiplinli olsalar da, Hocaların bu yaptıklarına karşı neden sessiz kaldıklarını bir türlü anlayamadık.

      Bugün idarenin kararıyla, Türbenin bazı bölümleri, tehlikeli denilerek ziyarete kapatılmış. Abılay Han’ın yattığı bölüm, Aksaray denen bölüm, ziyarethane ve türbenin kuyusu hepsi de kapalı. Bu Türbenin idaresi, Hocalarda olduğu müddetçe, halktan milyonlarca para toplansa da fayda yok.

      Türbenin tarihi bir hatıra olduğunu düşünüp sonsuza kadar kalmasını isteyenler, onun tamiri ve idaresini bir arkeoloji enstitüsüne vermeliler. Halktan toplanan paranın kuruşuna zarar gelmeyecek düzenlemelerle bu enstitü mühendislerle tamire girişmeli. Maksadın gerçekleşmesi için başka çare yok. Değilse bugüne kadar beş-altı asır yaşayan Hoca Ahmet Yesevî Türbesinin yerinde, gelecekte, büyük bir toprak yığınını görmek acayip bir iş olmayacak.

      Türkistan’a olan halkın ilgisine bir başka örneği de, Kazak Gazetesinin 1915 yılı Martında yayınlanan sayılarından öğreniyoruz: Türkistan Şehrini kalkındırmak için, Petesburgda bir banka hesabı açılır. Gazete, “Ötegenoğlu Sadık ve Bayzakoğlu Mevlenkul adına açılan hesaba, isteyen Müslümanların yardımda bulunabileceklerini” yazar. Türkistan’dan haberi kaleme alan Mahmut Mirzanın ifadelerine göre, “Bu yardımlar bir komisyon aracılığı ile Türkistan’da okul açılması ve hazırlanan bir kitabın yayınlanması için kullanılacaktır.” Ayrıca, metni Türkistanlı Süleyman Mirza tarafından kaleme alınan “Ak Jayna Karar Taptı” ( Ak Parıltı Karar Verdi) isimli oyun Türkistan’da sahnelenecektir.

      1917 ihtilalinden sonra Başkenti Taşkent olan “Türkistan Cumhuriyeti” ve daha sonraki yıllarda Kazakistan’ın kurulmasıyla Türbeye büyük ilgi gösterilir. Dönem dönem Özbekistan’la da Türbenin restorasyonu konunda işbirliği yapılır. Sovyetlerin, milli ve manevi değerlerin ortadan kaldırılıp “homo sovyetikus yaratma” yönündeki bilinen kültür politikaları ve baskıları altında yapılan bu çalışmalar her türlü taktirin üzerindedir.

      BAĞIMSIZLIKTAN SONRA TÜRKİSTAN

      Türkistan, iki dünya eşiği!

      Türkistan, er Türk’ün beşiği!

      Harika Türkistan’da doğmak

      Türk’ün Tanrıdan gelen nasibi .

      Kazak Şairi Magcan Cumabay’ın bu dizeleri, Türkistan Şehrinin hemen girişinde, büyük levhalar üzerinde karşılar bizi. Türkistan’ın birliğini arzulayan Mağcan’ın bu dizelerindeki kastı, Ulu Türkistan olsa gerek, zaten onu Türkistan şehri olarak algılamakta da çok beis yoktur. Nitekim Türkistan Şehirlilerde öyle yorumlayıp, ana yolun kenarında büyük levhalara yazmışlar.

      Türkistanlıların gurur duydukları sözlerden birisi de Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev’e aittir: “Dün Türklük aleminin manevi merkezi olan Türkistan Şehri, bugün kültür ve sanat merkezi olma yolunda.” Doğrusu Türkistanlılar, Devlet Başkanlarının bu sözü, gayet şuurlu olarak söylediğinin farkındalar; çünkü Kazakistan bağımsızlığını kazanır kazanmaz yapılan ilk işlerden birisi olarak, asırlar boyu Türk aleminin manevi merkezi olmuş bu şehirde, “Türkistan Üniversitesi” adıyla bir üniversite kurmak olmuş. Kazakistan’da üniversite kuruluşlarında teamül, kuruluş kararını Başbakanın imzalaması kafi iken, Türkistan Üniversitesi’nin kararını bizzat Nazarbayev kendisi imzalamış. Bu sembolik tavır çok manalı. Bu arada, vakit geçirmeden, Türkistan şehrinin idari statüsü yükseltilir. Daha önce belde düzeyinde bir idari yapıya sahip Türkistan, öncelikli ilçelerden biri haline getirilir.

      Türkistan şehrine verilen önemin, özel sebebi elbette yine Hoca Ahmet Yesevî’dir. 1913 yılında Kazak Gazetesinde Mirjakıp Devlet’in ileri sürdüğü fikir gibi, Yesevî Türbesi, Kazakistan Arkeoloji Enstitüsünün nezaretinde sonsuza kadar yaşatma gayret ve ilgisi başlar. Bu girişim, Türbe tarihinin en ciddi restorasyonu çalışması olur ve 24 Aralık 1992 yılında Türkiye ile Kazakistan arasında imzalanan anlaşma ile başlar. 1999 yılında tamamlanan restorasyonla Türkiye, Türk kültür tarihine çok ciddi bir katkı yapar. Emeği geçen herkesi kutlamak gerek.

      Bunlar şehre verilen özel önemin neticeleri olur.

      Böylelikle, bağımsızlıktan sonra yeni bir döneme giren Türkistan şehrinin, büyüme ve gelişmesinin ilk belirtileri daha şehre girerken hemen göze çarpar. Şehrin Çimkent girişinde yolun sağında ve solunda bazıları yeni tamamlanmış bazılarının hâlâ inşaat halinde olduğu onlarca kerpiç ev dikkatleri çeker. Kazakistan coğrafyasında, herhangi bir şehirde bu yeni inşaat manzaralarına toplu halde rastlamak mümkün değildir dersek, mübalağa etmiş olmayız. Yeni yapılanmaya açılan bu bölge, Hakimliğin şehir planında yerleşime açılan yeni yerlerdir. Sovyet sonrası idarelerin hepsinde olduğu gibi Türkistan’da da valilik ve belediye hizmetlerinin fonksiyonunu adına “hakimlik” denilen tek bir kurum yürütür ve şehrin idarecisine de “hakim” denir. Hakimlik yeni evlenenlere, şehre yeni göç edenlere, bu bölgeden 500’er metrekare arsa tahsis etmekte ve halk da kendi imkanlarıyla evlerini inşa etmekteler.

      Bu yeni yerleşim bölgesi geçildiğinde yolun sağ tarafında, Türkistan Üniversitesine 1993 yılında bir anlaşma ile Türkiye’nin de ortak olması sonucu kurulan “Hoca Ahmet Yesevî Türk-Kazak Üniversitesinin” kampus alanı gelir. Kampusun karşısında СКАЧАТЬ