Anayurt - I. Zordun Sabir
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Anayurt - I - Zordun Sabir страница 9

Название: Anayurt - I

Автор: Zordun Sabir

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6494-23-7

isbn:

СКАЧАТЬ style="font-size:15px;">      “Böyle giderse yarın hatun kızlarını da gasp ederler. Kaşgarlılar tıpkı bir karaağaçtır, bir tanesi bir yılda bin tane olur. Resilik ise sarı sarmaşık gibi her yeri sarar. Gitme Ziyek, kış boyunca onlarla çarpışırız!”

      Muhtar Bay Ziyavdun’a bir kuzulu koyunla birlikte iki kuzuyu daha vereceğine söz vererek onu bu sene şehre gitmemeye ikna etti. Muhtar Bay’ın dediğine göre, bu yıl kışın Tarancı zenginlerinin eğlence toplantısı Muhtar Bay’ın evinden başlayacakmış. Muhtar Bay hizmetkârlarını dağa gönderip, tanıdık Kazaklarına kışın içecek kımız için üç kısrak hazırlamayı buyurmuş. Dul kısraktan birini, semiz taydan birini kışlık azık için hazırlamış. Şehirden çalgıcı, latifecileri getirip kış boyunca evinde misafir edecekmiş. Hakimbey Hoca’yı ilk eğlence toplantısına davet etmek için Kasım Mirab ile birlikte onun huzuruna girecekmiş. Hocaya Ziyavdun’u özel olarak tanıtıp onun Tunganlar13 isyanında Ruslarla iş birliği yapıp Tunganları kovmada katkıda bulunduğunu, kendisinin usta nişancı, at yarışmacısı, güreşçi, şarkıcı, tef çalgıcısı ve ekin biçici olduğunu, oğlu Nuri’nin şehirde okuyup ün kazandığını tek tek anlatacakmış. Ziyavdun tarladan bugünkü gibi sevinçle dönmemişti. Akşamleyin boz atına bir bağlam yoncayı yükleyip yoncanın üzerinde yana doğru oturarak orağı tef gibi çalıp yedi ses tonunun yüksekliğinde bağırarak köye girdi. O yamuk yakalı gömleğinin yakasını açık bırakıp, yırtık deri şapkasını gözünü kapatırcasına takmış, hangi renkte olduğu belirsiz takkesini kafasının arkasına geçirmiş, kulağının üzerine bir çiçek kıstırmıştı. Mescidin önünden geçerken, mescit önündeki karaağaca yaslanarak oturanlar ona nefretle baktılar.

      “Ziyek Cinci, ramazan ayında niye bağırıyorsun, oru cun bozulmaz mı hey şehirli?” dedi dün akşam düzenlenen eğlenceye gücenen Mira Kadı, ellerini sallayıp.

      “Kazara!” dedi mahalle imamı onu takiben Ziyavdun’u suçlayarak:

      “Ziyavdun oruç tutmuyor, sahura kalkmıyor, iftar etmiyor, mescide de gelmiyor. İmanı zayıf bu adamın!”

      Ziyavdun büyüklerin sözlerine kızmadı, attan sıçrayarak inip herkese selam verdi ve atın ipini bastırarak yerde diz çöküp oturdu:

      “İnsanız, söyledikleriniz doğru ama alışmışım, şarkı söylemeden edemem. Doğru, Allah’ın üç farzını yerine getiremiyorum ama iman ile zekâtı asla unutmadım.”

      “Doğru” dedi imam hemen:

      “Buğdayı ayıkladıktan sonra ilk ürününü zekâta ayırıp vakıf deposuna döküyor. Eli açık bir adam bu. Üstelik kabristanın yanındaki iki ho arsayı vakfa verdi.”

      “Bir ho arsa.” diye düzeltti Ziyavdun:

      “Sarmaşıklı arsa da iki hoya denk geliyor imam hazretleri.”

      “Yaz boyunca su toplanıp göl olan, kurbağaların şarkı söylediği arsanı da tarla sayıyor musun? Olsun, o da vakfın yeri olsun.”

      İşte o anda Muhtar Bay kara atını oynatıp mescit önünden geçti ve Ziyavdun’u görünce atının başını çekti:

      “Niye diz çöktün Ziyek, suçun ne? Kaşgarlıya arsa vermen, Çilekliye su vermen suç mu yani? Kalk, eğilme bunlara!”

      “Oruç tutmamış.” dedi Mira Kadı isteksizce kıpırdanarak:

      “İmam hazretleri öğüt veriyor.”

      “Oruç açların, namaz ise zamanı boşların işidir.” Muhtar Bay kara sakalları arasından bembeyaz dişlerini gösterip şeytanca güldü:

      “Ben de oruç tutmadım ama cemaati iftara davet ettim.

      Hadi imam hazretleri, cemaati getirin!”

      Muhtar Bay atını oynatıp uzaklaştı, başındaki iki incisi olan şapka imam için hanın tacı, beyaz gömleği üzerinden bağladığı kuşağı ise korku verici kılıç idi. İmam garip bir çeviklikle ayağa kalkıp:

      “Maşallah, birazdan gideriz Muhtar beyim!” dedi.

      Bu görüntü, bu sesler Ziyavdun’un hoşuna gitti. Onun yeğeni buranın padişahıdır. Onun dediğini yaparsa Ziyavdun asla küçük düşmeyecek, kimseye muhtaç olmayacak. O daha da sevinip, boz atını alıp avlusuna girdi. Avludaki taraçada, kilim üzerindeki sofrada hamur yapmakta olan Reyhangül, kocasına merakla baktı:

      “Niye böyle yüzünüz gülüyor!”

      “Buğday da keten de harika, hatun!”

      “Ekinleri zamanında biçip, ürünleri toplayıp şehre bir an önce gidelim. Hep Nuri’yi merak ediyorum. Hüseyin Bay’ın fabrikasını nereden öğrendi o çocuk?”

      Reyhangül derin bir iç çekerek hamuru dürdü ve onu ustalıkla katlayıp:

      “Bu sene, pahalı olsa da Sayboyi, Döngmahalle14’den biraz büyük ev bulalım. Karadöng, Kökmesçit, Nuri’ye uzak sayılır. Onu, okuluna daha yakın bir yere yerleştirelim.” dedi.

      “Hatun, bu sene şehre gitmeyeceğiz.”

      “Neden?”

      “Muhtar Bay abi, Nuri’yi şehirdeki arkadaşlarının evine yerleştirecek.”

      “Olmaz, oğlum başkalarının evinde sıkıntı çekerek mi yaşasın? Onun yanında olmazsam emin olamam.”

      “Yakın biraderlerim var, oğlunu evlerinde oturtarak okutur, diyor.”

      “Olmaz dedim, olmaz!” dedi kadıncağız sinirlenerek:

      “Kesinlikle taşınmamız gerek!”

      “Biz taşınırsak Bera ile Dera okula gidemeyecek, hatun.”

      “Niye, onları da okutmaya karar verdiniz? Onları Kışlaktam’da okutalım. Annemin evine yerleştiririz, orada eğitim alırlar. Küçük oğlumuzun sünnet düğününden hemen sonra şehre taşınırız!”

      “Gitmeyeceğiz hatun!”

      “Hayır, o zaman siz kalın, ben gideyim!” Kadıncağız bıçağı sofraya vurarak hamur kesmeye başladı.

      Uyumlu bir karı koca arasında ilk kez yaşanan bu anlaşmazlık Reyhangül’ü ne kadar üzmüşse, Ziyavdun’u da o kadar üzdü. O hiçbir zaman kimseyle çekişmeyen, kimseye kolay kolay kızmayan, hoşgörülü bir insan idi. Bugün ilk defa eşine kızarak dikkatlice baktı. Eşinin bir tane örgü saçı önüne düşmüş, göz kenarlarını derin kırışıklar kaplamış, iki yanağı çukura kaçmış, boynunda da derin çizgiler oluşmuştu. Gerdek gecesi, o zengin ailenin on beş yaşındaki bu kızına dikkat ve sevgiyle bakmıştı. O zamanki Reyhangül on dört günlük ay idi, her yerinden hararet taşıyor, insanın vücudunu yakıyordu. Şimdi bu ay sima, loş bulutlarla örtülmüş, yıllar onu soğutmuştu. O şimdi kış gecesi duman arasında kalan ışıksız aya dönüşmüştü. Ziyavdun, eşinin başkaldırabileceğini СКАЧАТЬ



<p>13</p>

Tungan—Çinli Müslümanlar, genellikle Çin dilinde konuşuyor, gelenek bakımından Çinlilere daha yakın.

<p>14</p>

Döngmahalle—tepe mahalle, Karadöng—kara tepe demektir.