Emek bilmez zenginin yeri de yok ha!
Yola düşürmeden çoluk çocuk, ihtiyarı,
Bir kış olsun koru, taş kalpli olma bunca.
Kış
Ak giyimli, heybetli ya da aksakallı,
Kör mü, sağır mı, ayırmaz diri canı,
Rengi soğuk, üstü başı apak kırağı,
Bastığı yeri büyüleyerek, gelip kaldı.
Nefes alışı-ıslık, ayaz ile kar yağışı,
Eski akraban-kış geldi, gaile saldı.
İncecik kalpak giymiş, bakmış şaşı,
Ayaz ile kızarmış, güzelleşmiş başı.
İki gözünün üstüne yağar, sis gibi sardı,
Başını silkse, kar yağar, huzur kalmadı.
Boran gibi uğuldayıp şiddetlendiğinde,
Altı kanatlı13 saray, küyiz ev çalkalandı.
Heveslenip koşuşan, genç çocukların,
Eli-yüzü kabardı, don çaldı uzuvları.
İçlik ile kürkünü üst üste giyen çobanı,
Bakmaya dayanamadı, döndü arkasını…
Kar küremekten yılmaz şaşkın yılkı,
Dermanı tükenmeye tez yakınlaştı.
Kışla birlikte burnunu soktu kurtlar,
Çobanlarım, kaptırmayın itlere malı…
El değmemiş malı güdün, iyi gözetin,
Uyku ondurmaz, çalışın, buz kapladı.
İt yiyeceğine Kondıbay, Kanay yesin,
Dinleme, bu cahil kocakarı ihtiyarı…
Yelsiz gece, ay parlak
Yelsiz gece, ay parlak,
Işığı suda titrek…
Obanın canı, derin vadi,
Taşımış nehir gürüldeyerek.
Kalın ağaç yaprağı,
Fısıldar kendi kendine.
Görünmez yerin toprağı,
Güzelleşmiş yemyeşil yüzeyiyle.
Dağ canlanarak, türkü yakar ya,
Ürüyen it ile “hoşt hoşt”a.
Gelmez mi idin bekleyip yolda,
Görüşmeye uzağa?
Çekinmeden dingince,
Bir soğur, bir ısınır gönlünce,
Dinlenemez huzur bulup,
Boşuna telaşlanır, ürkekçe…
Söz söyleyemez tereddütle,
“Küt küt” eder yüreği de,
Oturmaz mıydı güvenle,
Yemeğe dalıp çenesiyle…
İçim ölmüş, dışım sağlıklı
İçim ölmüş, dışım sağlıklı,
Rastgelene diyorum hâsılı;
“Bugünkü dost, yarınki düşman”
Ben ne yaptım, aman aman?
Kendi evinde nehir gibi,
Gürler, anlatsa şikâyetini.
İnsan önüne çıktığında
Mıymıntı, raşitik ve özenli…
O gün, sen böyle miydin
Bu yaptığın nedir, yiğidim?
Üç gün arkan boşalınca,
Huysuz isyankâr oluverdin…
Can sıkılsa, canlanır neşeyle,
Can eritir güler yüzü-içtenliğiyle,
Can huzur bulunca, sen niye
Kaba mizaçlı olursun böyle?
Hırsızlık ile kurnazlığa
Bağlanınca kestin bağını.
Borçluyken beş verirsin,
Alacaklıyken yine altısını…
Bir araya geldiğinde görürsün
Yüzlerce fasıllı türlü davayı.
Nihayetinde senin gibiler,
Görmez mi kuşatılmayı.
Tekrar geleceğin kapıyı,
Sımsıkı kapatma yakışıklı.
Büyüsen de erişsen de,
Bir gün lazım olur, bu varlıklı…
Yönetici oldum işte
Yönetici oldum işte
Bütün malımı vererek…
Devede hörgüç, atta yele
Kalmadı yâre yedirecek…
Böyleyken dahi halkımı,
Tutamadım sımsıkı.
Güçlülerim söz söylese,
Baş sallarım tasdiklerce…
Halsizin sözünü savsarım,
İyi anlamam yan oturarak.
“Kongre var” dese, yüreğim
Keyiflenmez vızıldanarak.
Başkalarına sır vermeden
Boş gülerim, tebessümle.
Öylesine yürürken bir gün,
Tellal geldi, iyilikseverce…
“Sancak’tan çıktı karar, Kongre var”,
“İşe yara, yürü eve” dedi, emrivakiyle.
Şaştım kaldım, gün az, zaman dar,
Yürek gitti güm güm atarak, delice…
Günüm güçlü kuvvetli geçse de,
Çabaladım zorbalık ederek, işte.
Rütbelileri, yöneticileri toplattım;
“Birlik olun”, “el ele verin” dedim,
“At yararlı, küyiz-ev güzel olsun,
Hepsine de özenin” dedim…
Cesaretlendim ya, halkıma
Konuşarak yürürüm kasıntıyla;
“Allah yazmışsa, yurdumun da,
Ak sütünü aklarım bu defa” derim ya,
Kuvvetliymişçesine, koruyacakmışçasına,
Teçhizatımı bütünlerim ha…
Kolayca Kongreye,
Övmem ki kavmimi,
Kendi obama söylerim;
“Vermedim” СКАЧАТЬ
13
Kazakça “kerege” denilen (germe) ve ince kayın çıtalardan çatılan tahta perdeler, küyiz evin (keçe evin) taşınabilmesi ve yeniden kurulurken kolay kurulması için belirli büyüklüklerde yapılır. Bunların dördünün yan yana bağlanması ile kurulan küyiz eve “dört kanatlı”, altısı ile kurulanına “altı kanatlı” denir.