Abay Yolu 1. Cilt. Muhtar Auezov
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Abay Yolu 1. Cilt - Muhtar Auezov страница 5

Название: Abay Yolu 1. Cilt

Автор: Muhtar Auezov

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn:

isbn:

СКАЧАТЬ bakar gibiydi…

      Yeniden atını ökçeledi, ayağını yerden kesip uçarcasına uzaklaşıverdi. Olmayacak oldu. Baytas:

      – Arkasında kalıp, büküm dönen arabacı gibi daha ne kadar sarsılacağız. Bu zulmü çekene kadar, Cumeke, gel biz de atları serbest bırakalım, dedi ve kır atı su gibi akıtmaya yöneldi. Cumabay da zoraki mahmuzladı.

      Bir müddet sonra Abay bunları karşıladı, üçü birlikte uzun uzun yarışır gibi gitmeye başladı…

      Koruluktan çıktıkları sabahtan beri duraksamadan koşturan üç binek atı, terinden kan damlar şekilde üçüncü günün akşamüstü ikindi vakitlerinde, Kölkaynar’daki Kunanbay obasına, Abay’ın öz annesi Uljan’ın oturduğu obaya geldi…

      Kölkaynar, suyu bol billur bulakları olmakla birlikte yaylaya nispeten geniş bir yerleşim yeri değildi. Boyun, Şınğıs’a yaslanarak sıralanan üç dört obası buraya yerleşmişti.

      Kunanbay’ın kendi obası ile yakın akrabalarının obalarından oluşan bu obalara “Kunanbay obaları” deniyordu…

      Debisi az olan bulağın kıyısına yakın aralıklarla konan obaların evleri de, peş peşe böğüren hayvanları da, insanları da bu geç vakitte yüksek sesle ağlaşır gibiydi. Evlerin tandırlarından çıkan ve birbirine karışarak çoğalan tütünleri tek vücut olarak gökyüzüne yükselen mavimsi bir pus gibi obaların üstünde yayılıyordu. Ürüyen itlerin, mal güderken naralar atan çobanların, meleyen koyun ve kuzuların gürültüleri birbirine karışıyordu. Akşam suyunu içmeye gelen kalabalık yılkı sürüsünün koşuşma gümbürtüsü ile ara sıra gürleyerek kişnemeleri ve tozu dumana katmaları olsun, günlük çalışması bitince eyeri çözülüp serbest bırakılan ve sürüsünü aramaya koşan genç aygırların kişneme sesleri olsun, hepsi de Kölkaynar’a yerleşen bu obaların akşam saatlerindeki meşgalelerini bildirir gibiydi. Çocuğun alabildiğine özlediği görüntü işte buydu…

      Biniciler bulağın tam yanına, en yakınına yerleşen obaya doğru ilerledi. Beş adet ak kiyiz evden oluşan çok evli bu oba Abay’ın iki annesi Uljan ile Ayğız’ın obası idi.

      Bu obaların insanları, obaların kenardaki evlerinden uzaklaşarak akşam yayılımı için batı tarafına doğru otlağa çıkan kısır koyunların içinden geçen ve ortadaki büyük evlere doğru gelen üç atlıyı çabuk tanıdılar. İlk görenler, birbirine bağlanan koyunları avlunun ortasında sağan kadınlardı.

      Önlerine önlük takmış, eteklerini kıvırarak bellerine dolamış, kovalarını ellerine almış vaziyette binicilere bakan kadınlar:

      – Şehirciler! Şehirciler geliyor, diye bağırmaya başladılar. Yaşlı bir kadın:

      – Şu Abay! Abay ya! Kurban olayım sana! Anasına söyleyeyim, dedi. Genç bir yenge de:

      – Evet ya, Telğara4 bu… Canım efendim, bu o… Telğara! Ablama söyleyeyim, dedi ve büyük eve doğru seğirtti…

      Annesi Uljan da, Baytas yola çıktıktan sonra, özlediği evladının geleceği vakti hesaplamış ve obaya bugün ulaşacaklarını tahmin etmişti. Kırkına yeni giren ve biraz semizleşen sarı saçlı, kızıl yanaklı baybişe5 deminki seslenişlerin hepsini işitmişti. Uljan hemen evin başköşesinde oturan kaynanası Zere’ye haber verdi, yaşlı kadının sağını solunu düzeltti ve çabucak dışarı çıkıverdi.

      Kulağı uzun zamandan beri iyi duymayan ninesinin en sevdiği torunu Abay idi. Onu aklından çıkarmaz, duasından eksik etmezdi.

      Atlılar evin önüne geldiğinde, o büyük ev ile doğu tarafına kurulan konuk evi arasında, kendilerini bekleyen bir grup insan olduğunu gördüler. Deminki analardan başka, yengeler, komşu evlerin kadınları, nadiren ev dışına çıkan yaşlılar, bu obanın bütün evlerinden çıkıp gelen çocuklar da buradaydı. Obanın büyükleri de her yandan yüksek sesle konuşa konuşa akarcasına bu heyecanlı gruba doğru geliyordu.

      Birisi, iki yoldaşını geride bırakarak o topluluğa doğru gelen ve onlardan erken inen Abay’ın atını alıp gidiverdi. Çocuk, kalabalığın içinde en önce kendi annesini gördü ve ona doğru yürüdü. Annesi uzak sayılmayacak bir mesafeden seslendi:

      – Ey, gözümün nuru! Canım oğlum! Öbür yanda baban duruyor… Önce ona selam ver, dedi.

      Abay annesinin işaret ettiği tarafa bakınca hemen görüverdi. Babası Kunanbay, yanındaki iki üç kişiyle birlikte uzak sayılmayacak bir yerde, konuk evinin dışında duruyordu. Uygunsuz bir şekilde arada kalan çocuk, annesinin bu kadar serinkanlı duruşunun sebebini anladı ve çabucak babasına doğru döndü. Baytas ile yorga Cumabay da, çok uzak sayılmayacak bir mesafede indiği atlarını yedeklerine almış vaziyette yaya yürüyerek Kunanbay’a doğru gidiyordu. Fakat iri yapılı, kır sakallı, bomboz suratlı Kunanbay’ın gözü bunlarda değildi. Arkalarından Azrail kovalar gibi at koşturan dört beş süvari obaya doğru geliyordu. Hepsi de şişman vücutlu olan atlılar varlıklı kodamanlara benziyordu. Bunlar, Kunanbay’ın önceden haber göndererek davet ettiği ve bugün beklediği kişiler olmalıydı. Gözü onların üzerindeydi.

      Baytas ile Cumabay yaklaştığında Abay da babasının yanına kadar gelmişti. Üçü birden, her kafadan bir ses çıkarırcasına selam verdi. Kunanbay döndü, çabucak selamlaştı ve kısaca hâl hatır sordu. Oturduğu yerden kalkmadı. Oğlunu yanına da çağırmadı. Az bir süre Abay’ı süzdükten sonra:

      – Oğlum, boyun uzamış, akıl baliğ olmuşsun efendim! Molla oldun mu? Bilgin de boyun gibi büyüdü mü, diye sordu. İstihza mıydı, şüphe miydi? Yoksa gerçekten bilmek mi istiyordu?

      Çocuk, aklının yettiği günden bugüne kadar, eski püskü kışta güneşin durumuna bakan yaşlı sığırtmaç gibi babasının yüzüne baka baka, onu tanıyarak büyümüştü. Babası da bu oğlunun çok sezgili oluşunu diğer evlatlarından üstünlüğü sayardı. Abay, utanmayı, cevap vermemeyi bağışlamayan baba mizacını iyi biliyordu. O, sabırlı ve uysal görüntüsüyle:

      – Şükürler olsun, baba, deyip biraz durdu ve “ders tamamlanmasa da, at geldikten sonra, hazretin iznini ve duasını alıp döndüm” dedi.

      Aynen yetişkin bir adam gibi söylediği bu sözler çocuğun önceden hazırladığı cevabıydı…

      Babasının yanında duranlar; Maybasar ile onun ulağıymış. Maybasar, Kunanbay’ın üvey annesinden doğan kardeşiydi. “Dört kumalı” akrabaların analarının birinden doğmuştu. Kunanbay bu yıl, kendisi Ağa Sultan6 olduktan sonra, Maybasar’ı Tobıktılara İdari Başçavuş tayin etmişti.

      Maybasar Abay’ın cevabını beğenerek:

      – Kendisi hepten ağırbaşlı olmuş, diyecek oldu, Kunanbay onun sözünü tamamlatmadan Abay’a:

      – Git, annelerinin tarafına var, onlarla da selamlaş oğlum, dedi…

      Abay’ın beklediği СКАЧАТЬ



<p>4</p>

Telğara: Abay’ın “iki anadan süt emmiş esmer çocuk” anlamındaki lakabıdır.

<p>5</p>

Baybişe: Çok eşli erkeğin, daha saygıdeğer görülen en kıdemli ilk eşidir.

<p>6</p>

Ağa Sultan: İmparatorluk yönetiminin belirlediği resmi rütbe. Ağa Sultan, içinden seçildiği boyun yönetiminden ve kendi aralarındaki davaların karara bağlanmasından sorumlu idi.