Abay Yolu 1. Cilt. Muhtar Auezov
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Abay Yolu 1. Cilt - Muhtar Auezov страница 4

Название: Abay Yolu 1. Cilt

Автор: Muhtar Auezov

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn:

isbn:

СКАЧАТЬ çocuktan korktuğu için hem utandı, hem öfkelendi.

      – Oy, evladım oy! Buralar düşman döşeği. Uğruların oyun alanına gelip, kötü şaka yapmak da neyin nesi, dedi.

      O sırada, Baytas da gülümseyerek geri dönüyordu.

      Abay, büyük birinin kendisinden korkmasından çok memnun kalmıştı. Cumabay’ın neye öfkelendiğini anlıyordu. Yanık benzi kızarmış bir hâlde aşağı bakarak muzipçe gülerken kalpağını düzeltmeye başladı. Eski “yolkesen” haramiler gibi kaftanını ve kalpağını ters çevirerek giymiş, ağzını burnunu kızıl yağlık ile kapatmış, yine o haramiler gibi Cumabay’ı kovalarken bile “sesimi tanıtmayayım” diye homurdanarak konuşup buyruklar vermişti. Baytas korktu mu, korkmadı mı, hiç belli etmemişti. Cumabay’ın kızgınlığını uzaktan görmüş ve mest olmuş bir hâlde yanlarına geliyordu:

      – Kula beşlinin sakarını da yok etmiş, bak ta kendin gör, dedi.

      Cumabay da yeni görüyordu. Çocuk, beşlinin sakarını saz balçığıyla sıvayıp kaplamıştı… Cumabay kişilikli biriydi. O da alay konusu olmak istemiyordu. Bu yüzden, bu olayı oyuna dönüştürmek ister gibi davrandı:

      – Oy, aslına benzemesen şaşarım tombalak! “Uğru Tobıktı3, hırsız Tobıktı” diyerek hiç durmadan ağlar Kerey ile Uvak. Küçücük çocuklarına kadar uğru olmanın hakikatini mükemmel şekilde bilirler, ya Hakk. Ağlamasın da ne yapsın Kerey ile Uvak, dedi ve söylediği söze kendisi de gülüverdi…

      Cumabay’ın şehre ne için geldiğini, bu defa, Abay da tam bilmiyordu. Fakat onun Baytas’a söylediği bir sözden Kunanbay’ın verdiği bir iş için geldiği anlaşılıyordu. Abay’ın eskiden gözlemlediğine göre, bu adam, Kunanbay’ın değer verdiği kişilerden biriydi. Abay’a kızıp kırılarak giderse önce babasına söylerdi.

      Bunu hatırlayan Abay, tekrar yola koyulduklarında kendisini toparlayıp alaycılıktan alıkoyarak:

      – Yol uzun. Uykumuzu kaçırsın diye oyun ettim, ayıplamayınız Cumeke, dedi. Artık olabildiğince kibardı. Süzülüverdi…

      Cumabay küçük çocuğun mahcup görünüşüne memnuniyetle baktı, ses çıkarmadı. Baytas ise yaşıtıymış gibi sataştı Abay’a:

      – Harikasın! “Ayıplamayınız” ha! Senin bu yaptığın, benim “göçerken yük atarım sarı deveme, hangi yüzle söylerim ablam Oyke’ye” diyen şiirim gibi oldu yahu, dedi.

      Abay tam anlamadı:

      – Nasıl dedin, Baytas ağa? “Oyke abla” derken kimi kastediyorsun?

      – E, Oyke ablanı bilmiyor muydun? Bu nasıl olur?

      – Pekâlâ…

      – Pekâlâ, “Oyke abla” dediğim kişi, benim şimdiki eşim. Bıldır alacakmış gibi yiğitlik edip, ülkeyi gezip, kızlarla gelinlerle eğlence düzenledim ya? Sonu ilginç oldu: Eve dönecek vakit gelmişti. O zaman anladım ki; “hanıma nasıl bakılır”, “ne diyerek yaklaşılır” bilgim de yok, yüzüm de yok… Bunun üzerine kasten, kendim köye dönmeden bir iki gün önce arkadaşlarımı göndermiştim ve yüzünün heybeti sönsün diye yazdığım “hangi yüzle söylerim ablam Oyke’ye…” şiirimi onlara söylettirmiştim. O şiirin ilk satırı, o gün deyim gibi oldu, dedi…

      Abay da, Cumabay da anlatılan hikâyeyi merakla dinledi. Kendisi şair olan yiğit ve yakışıklı Baytas’a, biri yaşlı diğeri çocuk olan iki yol arkadaşı da kıskançlıkla ve beğeniyle bakıyordu. Oyke adlı yengesi de, Baytas’ın şarkıyı eğlenceyi seven arkadaşları da Abay’ın gözünde canlandı. Duyduğu konuşmaların hepsini keyifle, arzuyla dinleyen çocuk, eskiden Baytas ile sırdaş, sohbettaş olmasa da meraklandı, bu sohbetin sonunun ne ile biteceğini bilmek istedi. Baytas’ın yaşıtıymış gibi şakalaşmasından faydalanarak:

      – Peki, öyleyse, Oyke ablana hangi yüzle söyledin Baytas ağa, diyerek sözü yapıştırıverdi.

      Baytas bu çıkışa güldükten sonra büyüklenerek baktı ona:

      – Hangi yüzle söyleyecektim? Biçare kadın arzu hâlini uzaktan şarkıyla söyleyişine dayanabilir mi? Gelir gelmez, önümde bitiverdi, atımın yularını alıp bağlayıverdi, dedi ve Cumabay’a bakarak göz kırptı.

      Abay ses çıkarmadı. İçinden “beni kandırıyor yahu” diye geçirdi…

      Bu konuşma, yolcuların sabahtan beri sert gidişi yüzünden Naymankökün yavaş yavaş yorulduğu vakitlere denk gelmişti…

      Çocuk, obaya ulaşma sabırsızlığına ve üç günden beri yaşadığı heyecanlı hâline yeniden büründü, tekrar topuklamaya yöneldi. İki yoldaşı:

      – Hey, bırak diyorum, çocuk! At çatlatacaksın!

      – Yapayalnız uzaklaşıp giderek düşmana yem olacaksın, deyip hızını kesmek istedi.

      Fakat şehirden ve şehirdeki kasavetlendirici yatılı medreseden yeni kurtulan, artık evine ve obasına ulaşma telaşıyla yanıp kavrulan çocuk o sözleri dinlemeye meyletmedi. Büyükleri de korkutan Esembay, hatta uğrular bile, Abay’a o kadar yabancı ve soğuk görünmedi. “Uğru dediğin de ne? Onlar da kendileri gibi bu ülkenin insanları işte!” “Hepsinin elbiseleri ve eyer takımları kir pas içinde!” “Elleri sopalı olur böylelerinin de…” “Uğrular, hepten sarı kelle(!) olurmuş bazen de…”

      Abay’ın uğrular hakkında işittiği bunlara benzer pek çok söz vardı böyle.

      Halk içindeki büyüklerin ağzından duyduğu bu tür konuşmaları unutması mümkün değildi elbette. Bilakis “hiç olmazsa bir kere o eşkıyalarla karşılaşsam, düşmana saldırış şekillerine baksam” diyerek içinde yaşattığı bir merak da vardı çocuk gönlünde…

      İşte “Karavıl tepesi şu, gizli deresi bu” denen Esembay ve Nayzatas bölgeleri ise, Abay’ın kendi obasının çok bilinen yerleşim yerleriydi. İlkbahar ile güz vakitlerinde, yılda iki defa, Kunanbay obaları bu yerlere gelir yerleşir, uzun süre yaşar, hayvanlarını otlatır da giderler. Şurada görünen yamacın her yanı kısrak bağı, oba yerleşimi, koyun ağılı. Hepsi de o kadar tanış, o kadar yakın… Bıldır soğuklar başladığında, koyunlar kırkılırken, şehre okumaya gittiğinde tam da buradan, Esembay’dan yola çıkmıştı. O zaman birlikte tay mahmuzladığı, aşık oynadığı yaşıtı çocuklarla koşarak yarıştığı, gülüp oynadığı en sonuncu sıcak mekân burasıydı. Kış boyunca obasını ve halkını özlediğinde aklından çıkmayan son günleri tam da bu Esembay’da geçmişti.

      Öyle olunca “burada harami var, uğursuz yer, belalı yer” şeklindeki sözlerin hiçbiri gönle tesir etmiyordu. Masum engin kırlar, yemyeşil mekânlar, ak yulaflı şahane ülke aklına düştüğünde gözleri puslanır, hüzünlenirdi. Bütün çevredeki geniş dünyaya, özellikle, kendisinin doğduğu СКАЧАТЬ



<p>3</p>

Tobıktı: Kazak halkının, Abay’ın da mensubu olduğu bir soyudur. Aynı paragrafta yer alan Kerey ve Uvak da Kazak halkını oluşturan diğer soylardandır.