Bir defasında Kumtepe’nin birine tırmanırken önüne kertenkele çıkıverdi. Kafası vücudundan büyüktü, kuyruğu da uzun, daha önce çocuklar bu kadar korkunç canlı görmemişti… Kendince küçük bir ejderha gibi kafasını uzatmış, çocukları korkutmaya çalışıyordu.
“Allah!” diye Orazay bağırıverdi.
“Hadi çabuk kaçalım şu beladan!”
İkisi kendine gelene kadar kertenkele birden uçmaya yöneldi. Tam da ikisine doğru uçtu. Atlarının ayağı kuma battı mı ne bir türlü hareket etmiyordu. Yer üstünde sürünen canlının uçtuğunu görünce iyice korkmuşlardı. Kertenkele ise tam çocuklara doğru uçarak yere doğru kondu.
“Ya korkmasana bu sadece bir kertenkele!” dedi Ja-kay hemen korkusunu yenmişti. “Aksine hadi biz onu yakalayalım!”
“Ne demek yakalayalım. Hayır, hadi biz kaçalım en iyisi”, dedi Orazay korkusundan. Jakay atından inip, kertenkeleye doğru adım atmaya başladı. Bu korkunç bela kendisine doğru uçarsa ne yapacaktı?!
“Jakay, dikkat et bak sana doğru uçmak üzere”, dedi Orazay korkarak. Jakay da ne de olsa artık geri çekilemezdi. Sonuçta yılanların bölgesinde uyuya kalıp hayatta kalmışlığı vardı.
O an Orazay’ın gözünün önünde ejderha görünen kertenkeleleri göğsü ile kumu bir yandan öbür yana savurduktan sonra kumun altına girip, gözden kayboldu. Buna şahit olan çocuklar şaşkındılar. Peşi sıra çocuklar ellerinde birer çubukla kendini gömdüğü yeri kazımaya başladılar. Tam o sırada “Çocuklar!”, diye seslenen birisini duydular. Onlara seslenen çoban amcaydı. “Hayırdır ne kaybettiniz?”.
Kumun üzerinden bir şey arayan iki çocuğa bakakalmıştı.
“Ya, amcacım, buraya kafası büyük, kuyruğu uzun bir kertenkele girip, gözden kayboldu” dedi çocuklar birbiri ile yarışırcasına.
“Anladım. Doğrusu onun adını ben de bilmiyorum. Lakin çobanlar ona “Batak” derler. Belki siz de onu görmüşsünüzdür. Kuma bir batar, yok olur. Tutamazsınız.
Size doğru uçmasının nedeni Ebucehil çalısının dibinde yuvası olmalı. Yuvadaki yumurtaları korumak için öyle yapmış olabilir. Çocuklar siz de onun yuvasını görürseniz, bozmayın sakın, bunların insana bir zararı olmaz. Tabiatımızın bir parçası onlar da”, dedi çoban amca.
Onu dinleyen çocuk mu olur?
Aynı yerden bir daha geçince kamçılayıp, kertenkeleyi tutmaya karar verdiler. Kendilerince nasıl bir canlı olduğunu daha yakından araştırıp görmek istiyorlardı. Günleri de kertenkele avlamayla geçiyordu. Çocuk aklıyla kamçının gücüyle kertenkeleyi tutacaklardı. Kertenkele kendini avlattırır mı? Yukarıdan uçup 5-6 metre uzağa konar çocuklar gelene kadar izini kaybettirirdi. Çocuklar ne kadar çabalasa da başaramadan bu işin peşini bıraktılar. İkisi de: “Bir tane kertenkele bile tutamadık, bize birde yiğit diyorlar ya”, diye kendilerine bir dönem kızmışlardı.
Koyunları bol köye geleli Jakay ile Orazay kendi hallerindeydi. Sıkılmaya zaman kalmıyordu. Uyanık Jakay her gün bir oyun uydururdu.
Bir keresinde ikisi “avcı olalım” diye kararlaştırdılar.
“Ne ile avlayacağız?”, dedi saf Orazay.
“Keçe otağın duvarında tüfek asılıydı, gördün mü?”
“Abi onu bize verir mi ki?”
“Merak etme hadi kimseye fark ettirmeden sessizce alıp çıkalım.”
“Öğrenirse, bizi öldürür…”
“Korkma dedim ya sana!”
İki bahadır keçe otağın duvarına asılı tüfeği sessizce alıp çıkardılar. Şimdi ne yapacaklardı? Jaksılık Orazay’dan 1-2 yaş büyüktü. Tüfeği büyüklerden gördüğü gibi doldurdu ve omzuna astı. Orazay da ona imrenerek:
“Bana verir misin, omzuma ben asayım”, dedi.
“Olmaz, sen daha küçüksün ateş edemezsin. Tavşan çıkarsa kendim ateş ederim”, dedi Jakay.
İki arkadaş bir birini kollayarak ava çıktılar.
Mayıs sonu otlukta tavşan niye gezsin ki? İki “avcı” bir tepeden diğer tepeye gezerken iyice kayboldular. Tepelerin hepsi bir birinin aynısı. Nerden çıkıp, nereye gideceklerini karıştırdılar.
“Jakay, eve dönelim, susadım ben”, dedi Orazay.
“Evimiz ne tarafta”, dedi Jakay büyükler gibi etrafına bakınarak.
“Hakikaten kayıp mı olduk?”
“Öyle gibi…”
“Jakay, ağlamak istiyorum…”
“Gevezeliği bırak. Bak duyuyor musun, bir yerden köpek avlamasını duyuyor musun?”
İkisi de iyice kulak kesildi.
“Ben bir şey duymuyorum”, dedi Orazay.
“Bu taraftan geliyor sesler”, dedi Jakay. İkisi o yolu takip etmeye başladılar. Biraz zaman geçince tepenin eteğinden gerçekten köpekleri sesini duymaya başladı. İkisi sevinçten göklere uçuyordu. Bir tepeye çıkınca uzaktan 2-3 haneli bir köyü gördüler. Evlerin birine yaklaşınca içerden bir genç çocuk çıktı.
“Çocuklar, nereden geliyorsunuz?”, dedi ikisinin de yorgunluğunu fark edip, şaşırdı.
“Kayıp olduk, bayılmak üzereyiz”, dedi Orazay bitkin vaziyette. Evin köşesine oturuverdi.
“Bu tüfek de ne? Ava çıkıp kayıp mı oldunuz?”, dedi genç bunlarla dalga geçerek.
Şakalaşacak halleri yoktu. Bunu anlayan genç evden iki kâse yayık ayran getirdi. Ayranı içer içmez iki “avcı” kendine geldi. Onlar serin eve girip, ala keçe üzerine kendilerini attılar. Genç ortadaki yuvarlak yer sofrasına et, salatalık turşusunu getirip, çocukları kaldırıp sofraya davet etti.
“Bu yemeğin adı ne?”
Orazay tuzlu salatalığı ilk defa görmüştü.
“Aç isen sorup soruşturmadan yesene”, dedi şakacı genç çocuk.
Jakay da daha önce böyle bir şey yememişti. İkisi de tadına bakıp çok beğendiler.
“Beğendiniz mi?”
İkisi de kafalarının sağlayıp önüne koyulan yemeklere daldılar. Bu sırada eve daha başka çocuklar ve kızlar girip sofraya yerleştiler. Onlar da bu ikisin avcılığa çıkıp kayıp olmasına СКАЧАТЬ