Araf'ta Uyanış. Gülnur Kaya Akıncı
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Araf'ta Uyanış - Gülnur Kaya Akıncı страница 4

Название: Araf'ta Uyanış

Автор: Gülnur Kaya Akıncı

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6853-44-7

isbn:

СКАЧАТЬ kuzenim, ortadan bölünen denizin içinden kocaman bir ateş topunun çıktığını gördüğünü anlatıyordu.

      Aynı deniz, sahilde bir oteli, restoranı, apartmanları ile birlikte kocaman bir caddeyi yutmuştu.

      Kocaeli’nde yaşayan kardeşim ve babam evin içinde duvardan duvara savrulmuş, hiçbir yere tutunamamış, düşe kalka zifiri karanlıkta kendilerini sokağa atmayı başarmışlardı.

      Yine Kocaeli’nde çöken çok katlı bir binada, yirmi iki akrabamızı birden yitirmiştik. Arama kurtarma çalışmalarına yardım eden dayım, yaşadığı acıdan sonra felç geçirmişti.

      Türkiye’nin Marmara bölgesini vuran yüzyılın afeti, resmi rakamlara göre on sekiz bin, resmi olmayanlara göre kırk bin insanımızı feci bir şekilde aramızdan kopartmıştı.

      Bizler şanslıydık, Almanya’da evimiz vardı, bu ortamdan çıkıp gidecektik.

      Ama orada yaşayıp yakınlarını kaybedenler, evleri olmayanlar, sıcaktan ortalığı kaplayan ceset kokularını, enkazın altından gelen iniltileri, feryatları, susuzluğu, açlığı yaşayanlar… Korkudan bütün kışı çadırlarda, derme çatma prefabrik evlerde geçirenler bu travmayı nasıl atlatacaklardı?

      Çocuklar bir daha nasıl güleceklerdi?

      Ceset torbası dahi bulunamıyor, naaşlar battaniyelere, çarşaflara sarılarak toplanıyordu.

      Herkes birbirinin yarasını sarmaya çalışıyordu. Küslük, düşmanlık kalmamıştı.

      O yaz Kocaeli’nden Sakarya’ya, Yalova’dan Çınarcık sahillerine kadar insanlar kıyameti yaşadılar.

      Biz bu kadarını görüp Almanya’ya döndük. On yıllık birikimimiz gitmişti, maddi olarak sıfırlamıştık, evsiz kalmıştık, ama yaşıyorduk.

      Tanrım bizlere, yavrularımızla birlikte ikinci bir hayat hediye etmişti.

      Kaybettiğimiz komşularımızın acıları, kaybettiğimiz sitemiz… Yuvamız … Orası bizim küçük Türkiye’mizdi. Vatanımızdı. Artık gidecek yerimiz, eğlenecek, dertlerimizi mutluluğumuzu paylaşacak o kocaman ailemiz yoktu. Dağılmıştık…

      Çocuklarımız büyüyüp sitedeki ağabeyleri ile basketbol oynamayı düşlerken, yaşanan kırk beş saniyelik deprem, geleceğe dair bütün hayallerimizi, umutlarımızı yıkmış, yaşam sevincimizi çok uzun bir zaman için ruhumuzdan çalmıştı.

(Avrasya Akademi Çevrim İçi Kuray Hikâye Atölyesi, Ocak 2020)

      EŞİMİN YÜZÜ

      Sonbaharın kışa dönmeye başladığı günlerdi.

      Tek odalı evimizi gaz sobası ile ısıtıyorduk. Uzun zamandır beklediğimiz misafirin gelmesi yakındı.

      Eşim sabah erkenden nakliye şirketindeki işine gitmişti. Evde yalnızdım.

      Hamileliğimin son haftasına girdiğimden olsa gerek, gecelerim huzursuz geçiyordu.

      Bu sabah diğer sabahlardan farklıydı.

      Sancım yoktu ama karnımda ağır bir baskı hissediyordum.

      Ayağa kalktığımda kendiliğinden halıyı ıslatan su, yolunu gözlediğim işaret olmalıydı.

      Evladımın doğum zamanı gelmişti.

      Sevinçten, içimin birden pırpır ettiğini hissettim. Heyecanla kardeşimi arayarak, derhal hastaneye gitmemiz gerektiğini söyledim.

      Dört yıldır evliydim ancak Almanya’nın yabancılar yasası, içinde bulunduğum hayat şartları, ilk bebeğimi dünyaya getirmeme izin vermemişti. Evet, ilk bebeğimi yasalar ve şartlar engellemişti.

      Aslında evlilik teklifini kabul ettiğim gün konuşmuştuk; Almanya’da değil Türkiye’de yaşayacaktık. Bir türlü alışamadığım, sevemediğim bu ülkeden yuva kurarak geri dönecektim. Bu nedenle çok sevdiğim iç mimarlık eğitimimi dahi yarıda bırakmıştım.

      Evlendikten birkaç ay sonra, yetiştiğim ortamı görmek, arkadaş çevremi tanımak için turist vizesi ile Almanya’ya gelen eşim, buraları çok beğendi. Temelli kalmak istediğini, burada daha mutlu yaşayacağımızı söyledi. Birbirimizi çok seviyorduk. Ayrı ülkelerde yaşamak ikimize de zor geliyordu. Almanya’da kalması için elimden geleni yapacağıma söz verdim.

      İçim burkularak Türkiye’ye dönme ve orada yaşama hayalimden vazgeçtim. Çünkü o, ailesinin bütün itirazlarına karşı koyarak benimle evlenmiş, tuttuğu elimi bırakmamıştı.

      Küçük bir kasabada, mütevazı bir hayat yaşayan ailesine göre ben Almanya’da serbest yetişmiştim. Ne kadar namuslu olabilirdim ki… Üniversite öğrencisi oğullarının aklını çelmiştim. Hatta oğullarını kırk günlük tatilde baştan çıkarmış, evlenmeye razı etmiştim.

      O, bu sözlere hiç aldırış etmedi. Çünkü bana evlenme teklif eden ve teklifinde ısrar eden oydu. Ailesi onu benden uzaklaştırmaya çalıştıkça o bana yaklaştı.

      Almanya’da kalma konusunda kararlıydı. Madem buraları sevmişti ve mutlu olacağımıza inanıyordu, bende yuvamızı kurmak için yasaları araştırıp gereğini yapmalıydım, söz vermiştim.

      O güne dek yabancılar yasası ile hiç sorun yaşamamıştım. Şimdi öğreniyordum ki Almanya’nın demokrasi ve insan haklarını gözeten yasaları, Türk gençleri ana vatanlarında yaşayan biri ile evlilik yaptıkları anda geçerliliğini yitiriyordu.

      Zira bu çiftler ancak resmi nikâh tarihinin üzerinden üç yıl geçtikten sonra “Aile birleşim hakkı” kazanıyorlardı. Bekleme süresinden sonra nihayet Almanya’ya gelen eş, çalışma izni alabilmek için tekrar dört yıl devletten sosyal yardım almadan ve çalışmadan ülkede ikamet etmek zorundaydı.

      Yeni evli bir çift için bu yasa, geleceklerini yedi yıl gecikmeyle kurmaları anlamına geliyordu. Bu tür etik dışı yasalarla engellenen Türk gençleri için Almanya’da yaşayan birisi ile evlenmekten başka çare kalmıyordu.

      Hiç hesaba katmadığım bu durum karşısında benim yürüyebileceğim iki yol vardı.

      Türk vatandaşlığından izin alarak çıkıp Alman vatandaşı olabilirdim. (Çift vatandaşlık hakkı yoktu.) Bu sayede eşim de tüm vatandaşlık haklarına sahip olabilirdi. Ya da eşimin Türkiye’deki üniversite kaydını Almanya’ya aldırabilirdim. Bu durum da öğrenci vizesi ile ülkede bulunacak eşimin geçimini, devletten maddi yardım talep etmeden, çalışarak benim sağlamam gerekiyordu.

      Ben gururlu bir Türk kızıydım. “Para için Alman olup, vatanıma ihanet etmeyeceğim. Çalışıp, eşime de kendime de bakacağım!” diyerek ilgili belgeyi imzaladım.

      Birkaç ay sonra bir finans şirketinde tercüman olarak çalışmaya başladım. Rabbim yardım etmişti. Eşim yerel üniversitenin “İş idaresi” bölümüne başvuruda bulundu. Maddi olanaklarımızı zorlayarak başladığı dil kursuna da başarıyla devam ediyordu.

      Tam işlerimiz СКАЧАТЬ