“Kuzen, asla anlayamıyorum. Nasıl böyle az çeşitle hayatına devam ediyorsun? Tabii köyden daha fazlasını da bekleyemezsin. Eve benimle gel ve sana nasıl yaşanır göstereyim. Şehirde bir hafta geçirsen bir daha köye tahammül edemezsin.” der.
Çok geçmeden iki fare birlikte şehir faresinin evine gitmek üzere yola çıkarlar. Kibar şehir faresi: “Uzun yolculuğumuzdan sonra acıkmış olmalısın.” diyerek kuzenini geniş bir yemek odasına götürür ve taze kekle jöle ikram eder. Yemeklerinin ortasında aniden bir hırlama ve havlama sesi gelir.
Köy faresi korkuyla. “O da neydi?” diye sorar. Kuzeni: “Yalnızca evin köpekleri.” der.
“Akşam yemeğimde havlama melodisini hiç sevmem!”
O sırada kapı açılır ve içeriye iki tane köpek girer. Köy faresi hemen kaçmaya çalışır ve: “Görüşürüz, kuzen!” diye seslenir.
“Hey! Nereye gidiyorsun? Daha yeni gelmiştin.”
Kuzeni yanıtlar:
“Evet, gitmek zorundayım. Korku içinde kek yiyeceğime, huzurla ekmek yemeyi tercih ederim!”
Korkuyla refahı yaşamak yerine; huzurla yaşamayı tercih edin.
TİLKİ VE KARGA
Günlerden bir gün tilki, ağzında peynirle huzur içinde uçan ve dinlenmek üzere bir ağacın tepesine konan bir karga görür. Kendine göre bir av bulduğunu düşünen tilki ayağa kalkar ve karganın dinlenmekte olduğu ağacın yanına doğru yürür.
“İyi günler Bayan Karga! Bugün ne kadar da dinç görünüyorsunuz. Tüyleriniz ne gür, gözleriniz ne parlak! Eminim hareketleriniz gibi sesiniz de diğer kuşlardan daha iyidir. İzin verin, tüm kuşların kraliçesinden güzel bir şarkı dinleyeyim.”
Bunun üzerine karga açar ağzını ve şarkısını söylemeye başlar ama ağzını açtığı anda ağzından peyniri kayar ve yere düşer. Bunun üzerine tilki “İşte!” der. “Tüm çabalarım bunun içindi. Sana, peynirine karşılık bir öğüt vereyim!”
Abartılı iltifatlara güvenmeyin.
HASTA KRAL
Bir aslan ölüm döşeğinde, nefes nefese kalmış, bitkin bir hâlde yatmaktadır. Aslanın durumu kötüleştikçe tebaası yatağının çevresine daha da doluşur.
Onun ne denli hâlsiz olduğunu görenler, “İşte kinimizi dökmenin tam vakti!” diye düşünür. Bunun üzerine yaban domuzu ilk hamleyi yapar, sonra boğa gelir ve boynuzlarını kralları olan aslana sürer ama aslan hareket etmekten âciz bir hâlde uzanmaya devam etmektedir. Ardından eşek, tehlike olmadığından emin olur ve yaklaşıp aslana tekme atar.
Bunun üzerine aslan: “İşte bu, ölmeden mezara girmek!” diye kükrer.
Korkaklar ancak güçlüler zor duruma düştüğünde gerçek yüzlerini gösterir.
EŞEK VE SÜS KÖPEĞİ
Bir gün bir çiftçi yük hayvanlarını görmek üzere ahırına gider, ahırındaki favori hayvanı ise eşeğidir. Çiftçi içeride dolanırken çiftçinin süs köpeği içeri girer ve dans edip zıplamaya başlar. Çiftçi onu kucağına alınca köpek biraz daha oynaştıktan sonra çiftçinin kucağına kıvrılır.
Bunu gören eşek, yularından kurtularak hoplayıp zıplayarak süs köpeğini taklit etmeye başlar. Çiftçi ise bu görüntü karşısında böğrünü tuta tuta güler.
Eşek kendinden geçerek dans ederken aynı süs köpeğinin yaptığı gibi toynaklarını çiftçinin omuzlarına koyarak kucağına atlamaya yeltenir. Çiftçinin oğlu, eşeğin bu hareketleri sonucunda sıkışır ve eşek, şakanın ayarını kaçırınca şakanın anlamının da kaçtığını anlar.
Şakanın dozunu kaçırma.
ASLAN VE FARE
Günlerden bir gün, aslan uyurken farenin biri aslanın çevresinde koşturmaya başlar. Kıpırdanmalara uyanan aslan, geniş pençelerini kabaca farenin üzerine koyar ve geniş ağzını aralayarak fareyi yemeye hazırlanır.
Bunun üzerine fare: “Üzgünüm, kralım.” diye cılız sesle ağlanır. “Affedin beni! Bu iyiliğinizi asla unutmam ve elbet bir gün karşılığını öderim.”
Aslan, farenin teklifini o kadar komik bulur ki pençesini kaldırarak farenin gitmesine izin verir.
Aradan bir süre geçer ve aslan bir grup avcı tarafından yakalanır. Avcılar, aslanı krala götürmeye niyetlidir. Aslanı koyabilecekleri bir araba aramak için kısa bir süreliğine yanından ayrılıp onu bir ağaca bağlarlar. Tam o sırada farenin de yolu aynı bölgeye düşmüştür. Aslanı gören fare, hemen aslanın yanına gider ve iplerini kemirerek açar. “İyiliğinizi asla unutmayacağım demiştim.” der.
Altın kapının gümüş kapıya işi düşebilir.
KIRLANGIÇ VE DİĞER KUŞLAR
Bir köylü, kırlangıç ve diğer kuşların yem yemek için geldikleri bir tarlaya kenevir tohumu ekmektedir. Bunu gören kırlangıç, diğer kuşlara: “Tüm tohumları yediğinizden emin olun, yoksa pişman olursunuz.” der.
Diğer kuşlar adamın ne yaptığını anlamaz bir şekilde, “Neden ki?” diye sorar ama sonrasında kırlangıcın sözünü dinlemez ve tohumların hepsini yemezler.
Aradan geçen zamanda yenmeyen kenevirler büyür ve büyüyen kenevirlerden ağlar yapılıp kuşlar içine hapsedilir. Bunun üzerine kırlangıç: “Ben demiştim.” der.
Kötülüğün tohumunu küçükken yok etmezsen, sonradan senin yıkımın olur.
KRAL İSTEYEN KURBAĞALAR
Kurbağalar kimsenin karışmadığı, yalnızca kendilerine ait bir bataklıkta istedikleri gibi su sıçratıp gezinmektedirler. Bazı kurbağalar bu düzenin değişmesi, belli kuralları ve yasaları olması gerektiğini savunarak Zeus’a dua etmeye başlarlar.
“Yüce Zeus! Bize düzen sağlayacak bir kral gönder!” diye bağırırlar. Bu durum ile eğlenen Zeus, bataklığa büyük bir kütük bırakır gökyüzünden.
Kurbağaların hepsi kütükten olabildiğince uzak bir yere gitse de en sonunda meraklarına yenilip kütüğün yanına geri döner hatta aralarından cesur olanlar, ona dokunmayı bile başarır. Yine de kütükten hiçbir işaret gelmez.
En sonunda en cesur olan, kütüğün üzerine çıkıp dans etmeye başlar. Bunu gören tüm kurbağalar ilk kurbağayı takip eder ve günlerce süren danslarının sonunda Zeus’a tekrar yalvarmaya karar verirler.
“Bize, bizi gerçekten yönetebilecek СКАЧАТЬ